Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in neslinden olup Seyyid Abdülkâdir Geylânî Hazretleri’nin torunlarındandır. Babası Seyyid Molla Ahmed bin Sâlih Geylânî Efendi’dir.

Şihâbüddîn (dînin parlak yıldızı), İmâdüddîn (dînin direği), Kutbü’l-İrşâd ve’l-Medâr (irşad kutbu ve vesîlesi), Seyyid-i Büzürg (Büyük Seyyid) gibi üstün sıfatlarla anılmıştır.

Küçük yaşta hâfızlığını tamamladıktan sonra ilim tahsiline başlamıştır. Süleymaniye, Kerkük, Irak, Erbil, Bağdat gibi ilim merkezlerine giderek büyük âlimlerden, tefsir, hadis, fıkıh gibi zâhirî ilimleri, zamanın fen ve edebiyat bilgilerini tahsil etmiştir.

Amcası Seyyid Abdullah Şemdinî, Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’nin medrese arkadaşı idi. Onunla kardeş gibiydiler. Bir taraftan zâhirî ilimleri tahsil ederken bir taraftan da gönül ilmini meşk edecek bir mürşid-i kâmil arıyorlardı. Bu sebeple, Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Hindistan’a gidip gelince Seyyid Abdullah Hazretleri hemen onu ziyarete gitti. Mevlânâ Hâlid’in tahsil ettiği mârifet ve kemâlâtı görünce ona olan muhabbet ve hayranlığı daha da arttı ve hemen ona intisâb etti. Önde gelen talebelerinden oldu. Bir müddet sonra kendisine icâzet verildi.

Seyyid Abdullah Hazretleri bir gün Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’ne, kardeşinin oğlu Seyyid Tâhâ el-Hakkârî’nin hârikulâde istidâdından bahsetti. Mevlânâ Hâlid Hazretleri de bir dahaki gelişinde, onu da beraberinde getirmesini istedi.

Mevlânâ Hâlid Hazretleri, Seyyid Tâhâ’nın yetişmesi hususunda gerekli ihtimâmı gösterdi. Tâha’l-Hakkârî g kısa bir zamanda pek ulvî bir ahlâka ve yüksek mânevî hâllere kavuştu. Bir müddet sonra kendisine hilâfet verildi.

Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Tâha’l-Hakkârî Hazretleri’ni irşad vazifesiyle Berdesûr’a gönderirken, onu büyük bir cemaatle uğurladı. Atına binerken üzengisini tuttu. Tâha’l-Hakkârî Hazretleri her ne kadar buna mânî olmak istediyse de üstâdı:

“–Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Ehl-i Beyt’ine olan muhabbetim sebebiyle üzenginizi mutlakâ tutmak istiyorum. Lütfen buna mânî olmayınız!” buyurdu.

Mevlânâ Hâlid Hazretleri dizginleri tutup bir müddet Seyyid Tâhâ Hazretleri ile yürüdükten sonra durdu. Elindeki dizginleri ona verdi ve:

“–Bundan sonra dizginlerin senin elindedir. Zira mânevî yolda çok merhaleler katettin. Cenâb-ı Hak yardımcın, büyüklerin himmetleri sığınağın olsun!” buyurdu.

Kısa bir müddet sonra amcası vefât edince Tâha’l-Hakkârî Hazretleri onun vazife yaptığı Nehrî kasabasına gelip irşâda devam etti. Burada kırk iki sene ümmet-i Muhammed’e ilim, irfan, feyz ve rûhâniyet tevzî etti. Uzaktan yakından pek çok insan pervâneler gibi bu irşad ve nur menbaının etrâfına toplandılar. Hizmetleri, Kafkaslardan Irak, Sûriye ve Mısır’a, İran’dan Anadolu ve Balkanlar’a kadar ulaştı. Hattâ 1853 yılında Osmanlılarla Ruslar arasında çıkan savaşta Dağıstanlı büyük sûfî mücâhid Şeyh Şâmil ile Tâha’l-Hakkârî ve kardeşi Şeyh Sâlih, Rus ordularına karşı Hakkâri ve Azerbaycan halkını harekete geçirdiler.

Ayrıca Seyyid Tâhâ Hazretleri, kalabalık bir gönüllü ordusuyla, Ruslara karşı savaşan Osmanlı birliklerine yardım etmek üzere sefere çıktı.