Tarîkat-ı Nakşibendiyye-i Aliyye yolu Sahâbe-i Kirâm’ın (Rıdvanullahi Aleyhim Ecmaîn)yoludur. Bu yolun büyükleri de şerîat hablini (Kur’ân’ı) eline alan, tarîkat zevkini gönlüyle alan, her biri nurlar denizi olan ve insanları Rahmânî nurlarla aydınlatan büyük zatlardır. Silsile-i Aliyye (Kaddesallâhu Esrârahum) hazeratının yirmi beşinci halkası, Rabbânî ilhamlar ve kerametler sahibi, hakikat sahiplerinin rehberi, batınî hastalıkların tabibi, ilâhî nurların ve kemâlâtın câmii, dinin şerefi Mevlânâ Urvetü’l-Vüskâ Muhammed Masum es-Serhendî el-Fârûkî (Kuddise Sirruhû) hazretleridir. Mevlânâ Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû), Ahmed el-Fârûkî İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin ortanca (üçüncü) oğlu olup, aynı zamanda kutlu Nakşibendiyye yolunu ondan alarak kendi oğlu Mevlânâ Seyfüddîn Ebu’l-Berakât (Kuddise Sirruhû) hazretlerine aktarmış, Fârûkî yolunu devam ettirmiştir.
İrfan sütünü şanı yüce babasından içerek ihlâsın umûmu (genel) ve umûmun (avâm) ihlası için havâssın (şeçkin kullar) ilimlerinde ve ilimlerin havâssında (özellerinde) ihtisas sahibi oldu. Müceddid olan babasından sonra, yirmi altı yaşında irşad ve halka yardım makamına oturdu. Bereketi bütün şehirlere yayıldı. Rivayet edildiğine göre yüz binlerce velî yetiştirdi.
Doğumu ve Yetişmesi
Mevlânâ Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) hicrî 1007 (m. 1598) yılında Şevval ayının on birinci günü, Serhend’e yakın bir yer olan Mülk-i Haydar’da dünyaya geldi. İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû), Muhammed Masum es-Serhendî (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin doğumu için şöyle buyurmuştur: “Muhammed Masum’un (Kuddise Sirruhû) bereketli doğumu bizim için çok mübarek oldu. Çünkü onun doğumundan birkaç ay sonra kıymetli şeyhimin huzuruna kavuştum ve gördüklerimi orada gördüm.”
Mevlânâ Muhammed Masum hazretlerinin (Kuddise Sirruhû) diğer kardeşleri arasında farklı bir yeri vardı. Ağabeyi Muhammed Saîd (Kuddise Sirruhû) ondan büyük olmasına rağmen onu daha kâmil görüp ona hürmet ederdi. Bir keresinde Mevlânâ Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) kardeşleri ve babasıyla birlikte Delhi’ye gitti. Babasının kaylûle yaptığı yatakta uyudu. Hazret-i Müceddid (Kuddise Sirruhû) kaylûle yapmak için odaya girdiğinde Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin onun yatağında yattığını gördü. Hizmetçi hemen onu uyandırmaya atılınca, İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) ona mani oldu ve şöyle dedi: “Allah Teâlâ’nın dostlarından birisi istirahat ediyor. Bu hareket onu üzebilir.” Daha sonra da dışarıya çıktı ve uyanmasını orada bekledi.
Urvetü’l-Vüskâ (Sağlam Kulp)
Mevlânâ Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) Allah Teâlâ’nın seçilmiş bir kuluydu. Onun elinden tutan kurtulurdu. Bu yüzden kendisine “sağlam kulp” manasına gelen “Urvetü’l-Vüskâ” denmiştir. Bu lakap onun, Allah (Celle Celâluhû) yoluna davet eden güvenilir bir imam olduğuna delalet etmekteydi. Daha küçük yaştayken bile kendisinden harikulâde şeyler meydana gelir, gayetle maneviyat yüklü sözler sudûr ederdi. Henüz konuşmaya başladığı zaman bile sülûkten (manevî ilerleyiş) bahsederdi. Sülûkün nasıl olduğunu, Zât-ı Pâk-i Sübhâniyye’ye ulaşmanın yollarının neler olduğunu sorardı. İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) buyurmuştur ki: “Muhammed Masum’un (Kuddise Sirruhû) günbegün bizden nisbet alması, Şerhu’l-Vikâye’nin sahibine benzer ki, kitabının baş tarafında: ‘Dedem bu kitabı ders ders yazdı, ben de peyderpey ezberledim’ demektedir.”
İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) birgün Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) hazretlerine şöyle demiştir: “Evlâdım! Ümit ederim ki sen zamanın büyük mürşidi olacaksın. Bu sözümü unutma. Oğlum! Senin yaratılışında Muhammed Mustafa (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in nurlu izleri var. Sendeki bu hasletler aslında ondan gelmektedir.”
İlim Tahsili ve Hocaları
Şeyh Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) zahirî ilimlerini zamanının muhakkık âlimlerinden tahsil etmiştir. Üç ay içinde Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemiştir. İlminin bir kısmını babasından, bir kısmını ağabeyi Şeyh Muhammed Sâdık’tan, birazını da İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin pek kıymetli halifelerinden olan Muhammed Tâhir el-Lâhôrî’den (Kuddise Sirruhû) aldı. En çok meşgul olduğu kitaplar Tefsîru’l-Beydâvî, et-Telvîhel-Hidâye gibi kitaplardı. Küçük yaşına rağmen Şerhu’l-Mevâkıf‘ı bitirip, filozofların fasit görüşlerini iyice tahlil ederek eleştirmeye başladı. Bu durumunu İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) Mektûbât’ında açıklamıştır. Henüz on altı yaşına geldiğinde bütün zahirî ilimleri bitirmişti. Mevlânâ Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) on bir yaşına geldiği zaman, babası İmam-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî (Kuddise Sirruhû) ona inabe vermiş, kendisi de onun öğrettiği ve tavsiye ettiği şeylere çok ihtimam göstererek kemal mertebelerinin en üstüne çıkmıştır. Kemâlâtın zirvesine ve makamların nihayetine ulaştığında, hallerle ve vâridâtla müşerref olduğunda, babası ona irşad icazeti vermiş ve hilafet hırkasını giydirmiştir.
Mevlânâ Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) evlilik yaşına gelmişti. Müceddid İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) hazretleri Mevlânâ Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû)hazretlerinin evliliğine izin verilmesi için ne zaman teveccüh etse müsaade edilmiyordu. Bir süre sonra mana âleminde evliliğe izin verilince, Muhammed Tâhir el-Lâhôrî’nin (Kuddise Sirruhû) aracılığıyla Anadolu’dan gelmiş olan Seyyid Mîr Sefer’in kızını Urvetü’l-Vüskâ (Kuddise Sirruhû) hazretleri için istediler. İsteme işlemi olduktan bir süre sonra da evlendiler.
Oğulları: Fazîlet Sahibi Velîler
Mevlânâ Muhammed Masum hazretlerinin (Kuddise Sirruhû) Seyfüddîn Ebu’l-Berakât el-Fârûkî (Kuddise Sirruhû) ile beraber toplam altı tane oğlu oldu. Bu oğullarının hepsi birbirinden faziletli kimseler oldular. Bu büyüklerin Hazreti Ömer’den (Radıyallâhu Anh)gelen soylarından her asırda insanları irşat eden büyük zatlar yetişti. Mevlânâ Seyfüddîn (Kuddise Sirruhû) hazretleri haricindeki oğullarının isimleri şöyledir: Şeyh Muhammed Sıbğatullah, Şeyh Huccetullah Muhammed, Şeyh Ubeydullah Muhammed, Şeyh Muhammed Şeref ve Şeyh Muhammed Sıddîk (Kaddesallahu Esrârahum).
Oğlu Muhammed Ubeydullah (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin Hazînetü’l-Me’ârif isminde bir kitabı vardır. Bu kitapta oğlu Hasan Muhammed Hâdî’nin derlediği mektupları yer almaktadır. Babası Urvetü’l-Vüskâ hazretlerine (Kuddise Sirruhû) yazmış olduğu bir mektupta şunları söylemektedir:
“Duacılarınızın en hakiri Muhammed Ubeydullah’ın (Kuddise Sirruhû) huzûr-i pürnûr makamınıza arzıdır. Bu fakir her ne kadar elden ve ayaktan kesilmişse de arada mezbuhâne (son derece gayretle) hareket ediyor ve kendine temiz bir hatır feryadı veriyor. Olur ki güzel nefesler (kişiler) kabul hali gösterirler. Nitekim Allah Teâlâ: “İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey olabilir mi?” buyuruyor. O Hazretten bu fakire, belki herkese gelen ihsanlar, insanların birliğine ve dirliğine sebep olan memleketimizi korumanız, İslam’ı tervîc (yüceltme) ve takviyeniz, dünya hayatında gerekli olan maddî ve manevî huzuru temin etmeniz, şüphesiz büyük nimetlerdir. Bilmiyorum, hangi yolla bu iyiliklerin altından kalkabiliriz. Ancak istikametinize, yüksek derecelere kavuşmanıza, ömrünüzün ve devletinizin uzun olmasına devamlı dua ederek ve kalben ihlaslı bir şekilde Rabbimize yalvararak karşılık verebiliriz. Elhamdülillah ki buna devam ediyoruz. Salihlerden ve alimlerden büyük bir cemaatle size dua etmekle meşgul oluyoruz. Hazret-i Selâmet, gönlümün kıblesi her ne kadar terbiye nazarını küçük yaştan beri bu asiden ayırmadıysa da, efendilik emanetini tevdî ettiyse de ömrünün bu son günlerinde öyle sırlar bahşettiler ki gözlerin görmediği, kulakların işitmediği sözü ile ancak ifade edilebilir. Bütün bu kabiliyetsizliğimle birlikte kendi niyabeti (vekillik) ile şerefyab ettiler. Mektubumu bir ayet-i kerîme ile bitireyim: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”Allah (Celle Celâluhû) yarattıklarının en hayırlısı olan Hazreti Muhammed (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’e onun âl ve ashâbına salât eylesin.
Sünnet’e İttibâsı ve Kerâmetleri
Urvetü’l-Vüskâ (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin güneş gibi apaçık kerametleri vardı. En büyük kerameti istikametidir. Nitekim o her zaman Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaât çizgisinde Kitab (Kur’ân) ve Sünnet ile içiçe yaşamıştır. Yüz binlerce insana Hazreti Resulüllah Muhammed Mustafa Efendimiz’e (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ittiba aşkını aşılamıştır. Bu, Tarikat-ı Nakşibendiyye-i Aliyye’nin en belirgin özelliğindendir. İmam Birgivî (Rahimehullâh) Tarîkat-ı Muhammediyye’de Seyyid-i Tâife Cüneyd-i Bağdâdî’nin (Kuddise Sirruhû)’nun şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Hazreti Peygamber’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) izinden gidenlerinki dışında bütün yollar kapalıdır.”
Menkuldür ki Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) döneminde mecusî bir büyücü peydah olmuştu. Bu kimse ateş yakıp, içine giriyordu. Ama ateş onu ve beraberindekileri yakmıyordu. Bu sayede inancı zayıf olan kimseleri doğru yoldan saptırıyordu. Bunun üzerine Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) hazretleri büyük bir ateş yakılması emrini verdi. Müritlerinden birisine ateşe girmesini söyledi. O da zikrederek ateşin içine girdi. Ateş o kimseye hiç zarar vermedi. Kâfirler bundan dolayı şaşırıp kaldılar.
Rivayet edildiğine göre, birgün Urvetü’l-Vüskâ hazretleri (Kuddise Sirruhû) isteye isteye Hindistan’ın büyük ormanlarında yetişen enbe denilen bir meyve yiyordu. Mahremlerinden olan saliha bir hanım yanına geldi. Bu durumu görünce gönlünden bir an için, “evliyaullah yemek konusunda bu kadar istekli olurlar mı?” diye geçti. Şeyh hazretlerine (Kuddise Sirruhû) bu zahir olunca şöyle buyurdu: “Evliyânın yediği nur olur. O halde ne kadar istekle yenirse o kadar kıymetli olur.”
Nakledildiğine göre mürîdanından olan Şeyh Abdurrahman et-Tirmizî şöyle anlatmıştır: “Bir gün ihvanla birlikte Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) hazretlerini ziyerete gittim. Teberrüken herkese elbisesinden bir parça verdi. Ancak bana vermedi. Memeleketime döndüğümde bu durumdan dolayı çok üzüldüm. Sonra birden Şeyh hazretlerinin (Kuddise Sirruhû) memleketimize geleceği haberi yayıldı. Büyük bir sevinçle kendisini karşılamaya gittim. Şehre girdiğinde beyaz bir at üzerindeydi. Bana hitaben, “Üzülme ey Abdurrahman! Teberrük için takkemi al!” dedi. Takkeyi aldıktan sonra o ve diğer insanlar gözümden kaybolup gittiler, takke ise elimdeydi.Mevlânâ Seyfüddîn Ebu’l-Berakât’ın (Kuddise Sirruhû) Şeyh Bâkır-ı Lâhôrî’ye gönderdiği mektupta şu ifadeler vardıır: Kâbil şehrinde değerli bir zat Urvetü’l-Vüskâ (Kuddise Sirruhû) hazretlerini rüyada gördü ve hazret kendisine teberrük için bir kaftan verdi. Uyandıktan sonra o kaftanı yanında buldu.
Hazret-i Şeyh’in (Kuddise Sirruhû) daha birçok kerameti vardır. Nakşibendiyye büyükleri (Kaddesallahu Esrârahum) fazilet konusunda kerametten ziyade istikamete itibar etmiş, istikametsiz kerametleri istidrac kabilinden addetmişlerdir. Her zaman Hazreti Peygamber’in (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem), Hulefâ-i Râşidîn’in ve Ashâb-ı Kirâm’ın (Rıdvânullahi Aleyhim Ecmaîn) itikadı olan Ehl-i Sünnet itikadı üzere daim olmuş, bu devletten mahrum olan kimselerin hallerine itibar etmemişlerdir.
Mektûbâtı Mâsumiyye
Şeyh Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) telif ile çok fazla meşgul olmamıştır. O zamana kadar telif edilmiş olan eserleri yeterli görerek bu kitapların içerisindeki bilgileri taliplere anlatmıştır. Ancak Urvetü’l-Vüskâ hazretlerinin (Kuddise Sirruhû) Mektûbât-ı Ma’sûmiyye isminde üç ciltlik bir kitabı olup, bu kitapta bazı zatlara göndermiş olduğu mektuplar toplanmıştır. Bu kitabı dışında, hacca gittiği zaman, Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’de kendisine varid olan keşif ve hallerini anlattığı, oğlunun bu bilgileri derleyerek oluşturduğu el-Yevâkît isminde bir risale vardır.
Şeyh hazretleri (Kuddise Sirruhû) bir mektubunda Hazreti Ali’nin (Kerremallahü Vecheh)velayetini ve onun Hazreti Muaviye’ye (Radıyallâhu Anh) karşı olan tutumunu şöyle anlatmaktadır: “Tamamıyla rahmet olan Hazreti Ali (Kerremallahü Vecheh), -hâşâ ve kellâ- tek bir müslümâna lânet etmemiştir. Nerede kaldı ki, Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in ashâbına (Rıdvanullahi Aleyhim Ecmaîn) hele hele çok defa hayır duada bulunduğu Hazreti Mu’âviye’ye (Radıyallâhu Anh) lanet etmiş olsun. Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh), Hazreti Mu’âviye (Radıyallâhu Anh) ve yanında bulunanlar için: ‘Kardeşlerimiz bize tabi olmadılar. Ama onlar kâfir ve fasık değildirler. İctihâdları ile hareket ettiler’ buyurdu. Bu sözü, onlardan küfrü ve fıskı uzaklaştırmaktadır. O halde onlara hiç lanet ve beddua eder mi? İslam dininde hiç kimseye, hatta frenk kâfirlerine bile lanet etmek ibâdet değildir. Tasavvuftaki fena derecelerinin en yükseğine ve itmi’nânın nihayetine ulaşmış ve şahsî arzularından geçmiş olan Hazreti Alî’nin (Radıyallâhu Anh)nefsini, kendi nefs-i emmâreleri gibi kin, inat ve düşmanlıkla dolu mu sanıyorlar?”
Halîfeleri
Mevlânâ Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin birçok halifesi vardı. Bu zatlar Mevlânâ Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin yolundan giden büyük velîlerdi. Birçok insanı sohbetlerinin bereketiyle yüce makamlara ulaştıran Rahmanî nefes ve yüce ahlak sahibi kimselerdi. Bunlardan bazılarının isimleri şöyledir: Şeyh Muhammed Hanîf Kâbilî, Şeyh Muhammed Sıddık Peşâverî, Şeyh Habîbullah Buhârî, Şeyh Muhammed Murad Buhârî, Şeyh Âdem Sindî, Şeyh Ergun Hatâî, Molla Musa Lengerhârî, Şeyh Muhammed Emin Bedahşî, Şeyh Muhammed Sâdık, Şeyh Muhammed Bâkır, Şeyh Mîr Muhsin Siyalkûtî, Şeyh Kannevcî, Şeyh Necmüddîn Sultanpûrî, Şeyh Bedruddîn, Şeyh İshak Türkistânî (Kaddesallâhu Esrârahum).
Son Günleri ve Vefâtı
Urvetü’l-Vüskâ (Kuddise Sirruhû) hazretleri vefatından birkaç gün önce manevî bir ferasetle ecelinin yaklaştığını anlamıştı. Devamlı Refîk-i A’lâ diyor, vücudunda şiddetli ağrılar hissediyordu. Fakat hiçbir zaman şikayetlendiği veya yanındakilere fena bir söz söylediği olmadı. Hazreti Şeyh (Kuddise Sirruhû) çok sevdiği ve nadide kitapların bulunduğu kütüphanesini oğullarına, muhibbanına ve müstehak olanlara taksim etti. İmam-ı Rabbânî (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin mezarını ziyaret etti.Hicrî 1099 (m. 1687) yılı Rebîu’l-Evvel ayında vefat etti ve babası gibi Serhend’e defnedildi.