Onun döneminde, büyük alimler olmasına rağmen o, hepsi için üstad ve muktedâ bih konumundaydı. Bölgede, ilmî meselelerde herhangi bir müşkilat vuku bulduğunda sürekli kendisine müracaat edilirdi. Ansiklopedi kadar hacimli olan fıkıh kitapları ezberindeydi. Kendisi Şafii fıkhında müçtehid’ül-fetva derecesine haizdi.

Şeyh Abdurrahman-ı Taği’nin halifesi ve hazretin şeyhi olan Şeyh Fethullah, ilimde fevkâniyet gösterdiği için tasavvufu lüzumlu görmesine rağmen bir türlü bölgede bilinen mürşitlerden herhangi birine intisap etme hususunda kalbi mutmain değildi. Bölgede çok mürşit aradı. Bir çoğuyla haşır neşir oldu. Kendisinde var olan üstün meziyetlerden dolayı bir türlü bir mürşidini seçemiyordu. Buna da çok üzülüyordu. Kendisi defalarca şunu söylüyordu: «Nefis, bir mürşidin terbiyesinde ıslah edilmediği müddetçe sadece ilimle ıslah olmaz.” Bazen kendi kendini teselli ederek; benim nasibim müderrislik yapmamdadır. O benim nefsimi terbiye etmektedir, diye düşünüyordu. Ama durmadan hep bir mürşid arıyordu.

Şeyh Fethullah Verkanisi, Abiri köyünde resmi müderris idi. İki haftada bir Bitlis’e annesini ziyarete gelirdi. Şeyh Fethullah Varkanisi’nin mübarek anneleri çok mütedeyyine bir insandı. Bitlis’e gelen her şeyhi mutlaka ziyaret eder ve onun sohbetinden istifade ederdi. Bir gün şeyhi, Hizâni lakabıyla meşhur Seyyid Sibğatullah-i Arvasi, Bitlis’e gelir ve irşatta bulunur. Şeyh Fethullah Varkanisi’nin mübarek anneleri de onu ziyaret eder. Şeyh Fethullah, Abiri köyünden Bitlis’e geldiğinde annesine, Şeyh Hizani gelmişti, ziyaret ettin mi? der. Annesi; evet ziyaretine gittim, der. Şeyh Fethullah peki ne sohbet etti, deyince annesi; oğlum çok meşayıh Bitlis’e geldi, onları ziyaret edip sohbetlerinden istifade ettim fakat Şeyh Hizani pek sohbet etmedi. Sadece şunu emretti: “Kim İslam’dan neyi biliyorsa onunla amel etsin.” Bu söz bende çok etki bıraktı. Ben şeriattan ne biliyorsam hepsini yapıyorum, daha önce buna o kadar riayet etmiyordum. Bazen ihmal edebiliyordum. Annesinin bu sözü oğlu Şeyh Fethullah’a çok tesir etti. Annemin, halimi değiştiren bu sözün sahibi mutlaka büyük tasarruf sahibidir. Ğavsi Hizani Seyit Sibğatullah-ı Arvasi’nin muhabbeti tam kalbinde oturdu. Mutlak anladı ki nefsi onun eliyle yüksek derecelere erişecekti. Daha o günler çarşıya çıktığında Hizan’dan gelen insanlara bakarak onları ehl-i kalp bilirdi. Hatta katırların bile zikir ettiğini hissederdi. Ama daha Bitlis’teyken, Seyid Sibğatulah Hizani vefat etti. Bu duruma çok üzüldü. Ondan nasibini almadığı için çok üzgündü.

Ğavsi Hizani’nin taziyesine gittiğinde Ğavsi Hizani’nin halifelerinin birinden nasip alacağını anladı. İstihare neticesinde, Seyit Sibğatullah’ın dört halifelerinden biri olan Şeyh Abdurrahman-ı Tağî’ye intisap etmesi gerektiğini anladı. Bunun neticesinde Şeyh Abdurrahman-ı Tağî’ye intisap edip seyr-ü sülüküne başladı. Şeyh Fetullah Verkanisi, ilimde üstünlük sağlamasıyla beraber takva ve akılda da büyük bir dereceye haizdi. Şeyh Abdurrahman-ı Taği, her şeyini onunla istişare ederdi. Şeyh Abdurrahman-i Taği’nin Şeyh Fethullah ile olan münasebeti; bir padişahın veziriyle olan münasebeti gibiydi. Bunu Şeyh Abdurrahman-i Taği’nin diğer on sekiz halifesi de kabul ediyorlardı. Hatta Şeyh Abdurrahman-i Taği vefat ettiğinde definden sonra Seyda-ı Taği’nin diğer on sekiz halifesi, Şeyh Fethullah’a biat ederek Şeyh Abdurrahman-i Taği’nin yerine kabul ettiler.

Üstadı Abdurrahman-ı Taği’nin vefatından sonra birkaç yıl Hizan’da şeyhinin makamında kaldı. Daha sonra şeyhinin manevi emriyle Nakşibendi tarikatının bölgede yayılması için irşada çıktığında o dönemde daha sülük dönemini yaşayan şeyh Fethullah, beraberinde köy köy dolaştı. Seyda-ı Taği, Norşin’e yerleştiğinde Şeyh Fethullah’tan da hem sülük hem de tedrisatı için evini Norşine getirmesini istedi. Seyda-ı Taği’nin oğlu Hazreti Diyaeddin şöyle rivayet eder: “Babam, şeyh Fethullah’ın evinin Norşine gelmesini çok istiyordu. Evinin Norşine getirilmesi kararlaştırıldıktan sonra babam birkaç kişiyi evini taşıması için Abiri köyüne gönderdi. Eşyaları Norşin’de göründüğünde Seyda uzaktan seyrederken üzüntü içerisindeydi. Babama, efendim, siz şeyh Fethulah’ın evinin Norşin’e gelmesi konusunda çok istekliydiniz. Ama şimdi siz çok üzüntülüsünüz, bunun hikmeti nedir? diye sorduğumda Seyda-ı Taği’nin cevabı şöyle oldu; Şeyh Fethullah, çok büyük bir alimdir. İslam aleminin onun ilmine ihtiyacı var. Korkum, kendisini tam tasavvufa verip, ilmi tedrisatı ihmal etmesidir. Bu durumda Allah’a karşı sorumluluk oluşur. Benim sıkıntım bundandır.

Şeyh Fethullah, Norşin’e yerleştiğinde, tasavvufla beraber ilim tedrisatını hiç ihmal etmedi. Hatta Norşin’i ilimle doldurdu. Hazret, birkaç gün sonra babasının çok huzurlu olduğunu gördü. Çünkü onun, Şeyh Fethullah’tan beklentisi yerine gelmişti. Şeyh Fethullah Verkanisi, Norşine yerleştiğinde çok kalabalık mürit, salik ve talebelere maişet tedbiri için seçenekler arıyordu. Onun fikrindeki “tekkenin kimseye muhtaç olmadan yerine getirilmesi” doğruydu. Onun için, kendisinin organizasyonuyla tekkeye toprak alınıp ticaret yapılıyordu. Onun bu tutumu üstün aklının bir göstergesiydi. Üstadı Seyda-ı Taği, gördüğü ve yaşadığı tüm olağan üstü durum ve manevi hallerini Şeyh Fethullah ile paylaşırdı. Hatta bazı saliklerini tasavvufi dersler için ona gönderirdi. Oğlu Hazreti Diyaeddin’i de tasavvuf dersleri için ona gönderirdi.

Şeyh Abdurrahman-ı Taği’nin vefatından sonra onun halifeleri ittifakla yerine Şeyh Fethullah’ın geçmesini öngördüler. Hem üstatların irşat ettikleri mıntıkalar boş kalmasın, hem de Norşin Medresesi ve Hazreti Diyaeddin’in yetişmesi için Norşin’de kalmasını istediler. Şeyh Fethullah, üstadının vefatından sonra yerini boş bırakmadı. Kış aylarında köy köy gezerek irşat faaliyetlerine devam etti. Ayrıca Diyaeddin Hazretlerini yetiştirmek için büyük çaba harcadı. Dört yıl süre içerisinde Şeyh Diyaeddin’i yetiştirip ona hilafet verdi. Ona hilafet verdiği ilk hafta camide teveccüh yapmasını emretti. Hazret teveccüh ederken o da kapıda ona nezaret ediyordu. Sahip olduğu büyük manevi makamı için Allah’a şükür ediyordu.

Hazret’e hilafet verdikten sonra Norşin’den Bitlis ve Mutki köylerine taşındı. Amacı ustanın oğlu olan Diyaeddin Hazretleri, Norşin mıntıkasında rahat bir şekilde hizmet etmesiydi. Kendisi, Bitlis ve köyleri, Mutki ve köylerinde irşat faaliyetlerinde vefatına kadar devam eder. Şeyh Fethullah’ın dört oğlu vardı. Dördü de büyük alimlerdendi. Bunlar Şeyh Alaaddin, Şeyh Cüneyt, Şeyh Maruf, Şeyh Kutbettindi. En büyüğü olan Şeyh Alaaddin-i Ohini, hem tasavvufta hem de ilimde mukteda bih idi. Babası gibi üstün zekaveti ve aklıyla meşhurdu. Hazretin halifesiydi. Hazret, bütün işlerini ona danışırdı.

Şeyh Alaaddin, birinci dünya savaşında Ruslara karşı verilen mücadelede baştan sona kadar Hazretle beraberdi. Harp sırasında, Devlet-i Aliye-i Osmaniye ile iletişimi, Şeyh Alaaddin sağlıyordu. Şeyh Alaaddin’in hizmet ve ihlasının en büyük göstergesi, cumhuriyetten sonra Bitlis’te ikamet ederken (şehir nimetlerini bırakıp) çok kırsal olan Ohin’e yerleşmesidir. Sadece gayesi; medreseyi ve irşadı devam ettirmekti. Çünkü şehirlerde medreselerin yasaklanmasıyla tedrisatı devam ettirmek mümkün değildi. O zamanın şartlarında Ohin’de hayat şartları çok sıkıntılıydı. Şeyh Alaaddin, Hazretin vefatından sonra Hazretin ailesine çok sahip çıktı.

Şeyh Alaaddin’in, Şeyh Mazhar, Şeyh Halid, Şeyh Asım olmak üzere üç oğlu vardı. Üçü de hem mürşit hem de alimdiler. Hala onların torunları Ohin’de hem tasavvuf hem de medrese tahsilini devam ettirmektedirler. Ayrıca son yıllarda Ohin’e bağlı medrese şubeleri Türkiye’nin hemen hemen her yerinde açılmıştır. Şeyh Fethullah’ın Halifeleri

Hazret-i Diyaeddin-i Norşini

Şeyh Abdulğaffar Arvasi (Seyid Sibğatullah-ı Arvasi’nin yeğeni)

Şeyh Ahmed-i Karaköy (Hazretin halifesi olan meşhur Şeyh Mahmud-u Karaköy’ün babası. Seyyid Hasan (Seyid Sibğatullah-ı Arvasi’nin oğlu)

Şeyh Fethullah Verkanisi’nin halifelerinden olup da ismini vermediğimiz birkaç kişi daha bulunmaktadır. Ancak zahiri ilimde yetiştirdiği sayısız alim bulunmaktadır. Şeyh Fethullah’ın yazdığı kitaplar:

Mektubat (akaid, fıkıh, ahlak, tasavvuf konularını içermektedir.)

Âdâb-ı Şeyh Fethullah (Nakşi tarikatının zikir adabıyla ilgili yazılan bir eserdir. Şeyh Abdurrahman-i Taği’nin, Nakşi ekolu derslerini bu kitaba göre yapmaktadır.)

Menâsik’ul Hac (Hac konularını içermektedir.)

Avâmil (Arapça’da nahiv ilmiyle alakalı bir eser.)

Şeyh Fethullah Varkanisi, üstadı gibi yazıdan çok insanları yetiştirmek fikrinde olduğundan dolayı te’lifâtla zaman geçirmemişler. Bu yazılan kitaplar da, ya talebeye ders verilirken not tutulmuş ya da saliklerine tasavvufi ders verirken kitap haline getirilmiştir.

Allah, bu büyük zatların himmet ve bereketinden bizleri ve ümmet-i Muhammed’i mahrum etmesin. Günümüzde de bunların sayılarını çoğaltsın.