أعوذ بالله من الشيطان الرجيم , بسم الله الرحمن الرحيم
Bizleri ve kâinatı yaratan Yüce Allah’a hamdu senalar olsun. Eşrefi mahlûkat Muhammed Mustafa’ya, a’line, ezvacına, eshabına salat ve selam olsun.
Yüce Allah’ın vahyi olan Kur’an-ı Kerim nazil oldukça Peygamber efendimiz gelen ayetleri izah etmiş, tefsir ederek ilahi vahyi yaşantımızda nasıl uygulayacağımız hususunda bize yol göstermiştir. Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de bizlere dünya ve ahiret saadetini sağlayacak emirlerle birlikte dünya ve ahirette bizi perişan edecek yollar hakkında da ikazlarda bulunmuştur. Dünya ve ahiret mutluluğuna sebep olacak şeylerden birisi de barış ve barışa arabuluculuk yapmaktır. Barışmak ne kadar önemli ise barıştırmakta o kadar önemlidir. Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de;
اَّ خَيْرَ فِي كَثِيرٍ مِّن نَّجْوَاهُمْ إِلاَّ مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ أَوْ إِصْلاَحٍ بَيْنَ النَّاسِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ ابْتَغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
“Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi veya iyilik yapmayı veya insanların arasını düzeltmeyi isteyenler hariç. Ve her kim bunu Allah’ın rızasını arayarak yaparsa, yarın Biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisa 114)
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“Müminler ancak kardeştirler, onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, rahmete layık olasınız!” (Hucurat 10) buyuruyor.
Günümüzde uluslararası boyutta, İslam âleminde ülkeler arasında veya idare ile halk arasında problem olduğunda barışı sağlamaya çalışan pek az kişi veya kuruluş bulunmaktadır hatta yok denecek kadar azdır. Hâlbuki Müslümanlar arasında barış yapmak yukarıda beyan ettiğimiz ayet-i kerimelerle Allah’u Teâlâ’nın bize emridir. Bulunduğumuz semtte, mahallede, şehirde iki kişinin arası iyi değilse, onları bir araya getirip bu geçimsizliği gideremiyor isek bizler bu dargınlıktan bizler sorumluyuz.
Barış yapmak, haksız olanın haksızlığına göz yummak değil, aksine haksız olanın zulmünü, haksızlığını gidermek manasındadır. Böyle yapılınca insanlar bu tip küskünlüklere ve başkasına zulme yanaşamazlar.
ولهما عن أبى هريرة رضى اللّه عنه قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ :كلُّ سَمَى من النّاسِ عليه صدقةٌ، كلَّ يومٍ تطلعُ فيه الشمسُ. قال: تَعْدِلُ بين ا“ثْنَيْنِ صدقةٌ، وتُعينُ الرجلَ في دَابتِهِ فتَحْملهُ عليها أو ترفَعُ لهُ عليها متاعَهُ صدقة، قال: والكَلِمةُ الطيبةُ صَدَقةٌ، وبِكُلِّ خَطوةٍ تَمشيهَا إلى الصَّةِ صَدَقةٌ، وتميطُ ا‘ذَى عن الطَّريقِ صَدَقَةٌ
Hazreti Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Güneşin doğduğu her yeni günde kişiye, her bir mafsalı için bir sadaka vermesi gerekir. İki kişi arasında adalet yapman bir sadakadır. Kişiye hayvanını yüklerken yardım etmen bir sadakadır. Güzel söz sadakadır, namaza gitmek üzere attığın her adım sadakadır. Yoldan rahatsız edici bir şeyi kaldırıp atman sadakadır. (Buhari, Cihad 72, 128, Sulh 33)
Peygamber efendimizin bu hadisi şerifinden anlıyoruz ki ne kadar güzellik varsa İslam onu emretmiştir. Bir kişinin yükünü bineğine/aracına yüklemesine yardım etmek, insanları barıştırmak, camiye giderken atılan her bir adım, yolda sadece taş değil, insanlara tiksindirici gelen veya zarar verici şeyleri kaldırmak, yolun kenarında gelip geçenlere eza edici bir kişi var ise onu bir şekilde oradan uzaklaştırmak işte bunların tamamı sadaka hükmündedir. Peygamber efendimiz bizleri hep iyiliğe, güzelliğe, barışa teşvik ediyor.
عن أسماء بنت يزيد رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: قَالَ رَسُولُ اللّهِ : يَا أيُّهَا النّاسُ مَا يَحْمِلُكُمْ عَلى أنْ تَتَابَعُوا عَلى الْكَذِبِ كَتَتابُعِ الْفِرَاشِ في النّارِ؟ الْكَذِبُ كُلُّهُ عَلى ابْنِ آدَمَ حَرَامٌ اِّ في ثَثِ خِصَالٍ: رَجُلٌ كَذَبَ عَلى امْرَأتِهِ لِيُرْضِيَهَا. وَرَجُلٌ كَذَبَ فِي الْحَرْبِ، فَإنَّ الْحَربَ خَدْعَةٌ، وَرَجُلٌ كَذَبَ بَيْنَ مُسْلِمَيْنِ لِيُصْلِحَ بَيْنَهُمَا. أخرجه الترمذي.»التّتابُع« التهافت في امر.و»الفراشُ« الطائر الذي يتواقع في ضوء السراج فيحترق
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: “Ey insanlar! Pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevk eden şey nedir? Hâlbuki üç yer hariç yalanın her çeşidi âdemoğluna haramdır: Bu üç yere gelince:
1) Erkeğin, rızasını sağlamak için hanımına yalanı,
2) Harpte söylenecek yalan. Çünkü harp bir hileden ibarettir.
3) İki Müslümanın arasında sulhu sağlamak kastıyla söylenen yalan.” Tirmizi, Birr 26, (1940)
Bir kişi iki dargın Müslümandan birine giderek ‘doğru olmadığı halde’ –geçen gün o kişinin yanında idim senin için çok güzel şeyler söylüyordu- dese, sonra diğerine giderek aynı şeyi ona da söylese niyeti bunları barıştırmak ise Allah’u Teâlâ’nın yanında bu söz yalan yazılmaz.
وعن أُمُّ كلثُوم بنت عقبة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ يَقُولُ: لَيْسَ بِالْكَذَّابِ الّذِي يُصْلِحُ بَيْنَ إثْنَيْنِ، فَيَقُولُ خَيْراً أوْ يَنْمِي خَيْراً أخرجه الخمسة إ النسائي
Ümmü Külsüm Bintu Ukbe rivayet ediyor; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ı işittim, diyordu ki: “İki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip, hayır tebliğ eden kimse yalancı değildir.” (Buhari, Sulh 2, Müslim, Birr 101)
Sulhtan daha güzel ne olabilir. Eşlerin arasını düzeltmek için söylenen doğru olmayan sözler, bir kadının veya erkeğin eşinin gönlünü kazanmak için söylediği sözler yalandan sayılmaz. Bu çeşit dargınlıklar doğru sözle ortadan kaldırılamıyorsa, yalan sözle bunu bertaraf etmek gerekir ki toplum salah bulsun, insanlar barış içerisinde yaşasınlar, aileler dağılmasın çocuklar perişan olmasınlar. Kötülüğü ortadan kaldırmak Müslümanların arasını bulmak için yalan söyleyen kişi bu yalanlardan sorumlu olmaz.
Halk arasında şöyle güzel bir söz var “Her dediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değildir” Barış yapacak kişi her duyduğu sözü diğer tarafa iletmemeli, aksine hep güzel sözler ile sizden bahsettiler diyerek barışı sağlamaya çalışmalıdır. Barıştıracağı kişilerin hoşlarına gidecek, beğenecekleri söz davranışlarla hareket etmelidir.
Peygamber efendimizin peygamberliğini ilandan önce Mekke’de hılful fudul adlı bir cemiyet oluşturulmuştu. Bu cemiyet kimler arasında adavet varsa onu çözerdi. Peygamber Efendimiz, bu cemiyet hakkında nübüvvetten sonra şöyle buyurdular:
“Abdullâh bin Cüd’ân’ın evinde amcalarımla birlikte, Hılfü’l-Fudûl’de hazır bulundum. O meclisten o kadar memnun oldum ki, ona bedel bana kızıl develer (yâni en kıymetli dünyâ metâı) verilse, o kadar sevinmezdim. O antlaşmaya şimdi de çağrılsam, yine icâbet ederim.” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 295)
Günümüzde de bu tip cemiyetler oluşturulmalı, toplum içerisinde bir kesim kendilerini barış çalışmalarına adamalıdır. Müslümanlar arasında bir olay meydana geldiğinde, bir arada istişare ederek vukuu bulan hadiseyi barış ile neticelendirmek için gayret sarf etmelidir. Böyle bir cemiyet oluşturarak sulh çalışmaları yürütmek kardeşliğin gerekliliğidir. Allah’u Teâlâ yukarıda zikr ettiğimiz Hucurat suresinde önce kardeş olduğumuzu, sonrada kardeşler arasında meydana gelen olayları sulh etmemizi bize emrediyor.
Hele Suriye gibi büyük katliamların olduğu İslam ülkelerinde barış için çok fazla çaba göstermemiz gerekir.
Allah’u Teâlâ bizi barışan, barıştıranlardan eylesin. İslam coğrafyasında meydana gelen kardeş kavgalarının durmasına bizleri vesile eylesin.
06.10.2016 tarihli sohbet