Peygamber efendimizi [ﷺ] idrak etmek onun büyüklüğünü, onun Allah’ın [ﷻ] yanında ne kadar büyük bir şahsiyet olduğunu idrak etmek, insanın takatının üstündedir. Beşer bunu idrak edecek durumda değildir, bunu medh edecek durumda da değildir, ancak Peygamber efendimizin [ﷺ] aşıkları hem onun günündeki sahabeler, tabiinler ve sonraki İslam tarihinde bulunan o aşıklar beyitlerinde belki binde birini ifade edebilmişler.

Peygamber efendimizin [ﷺ] ne kadar büyük olduğunu şu hadisi şerifle belki biraz anlayabiliriz “لَوْلاَكَ لَوْلاَكَ لَمَا خَلَقْتُ الْأَفْلَاكَ. Levlake levlak lema halaktul eflak, sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım.” Peygamber efendimizin [ﷺ] nuru bütün kâinata sirayet etmiş kâinat Peygamber efendimizin [ﷺ] nuru ile şeref almıştır. Biz ancak bu kadar diyebiliriz.

Bu gece anmak gerekir, bu geceyi idrak etmek gerekir, bu gece salavat getirmek gerekir, mesela bazı medreselerde şu an salavata başlamışlar bu gece bir milyon salavat getirilecek böyle programlar var. Bugün İslam aleminde Müslümanların Peygamber efendimizi [ﷺ] anması, idrak etmesi bu büyük bir önem arz etmektedir. Ben burada bir şey okuyacağım sizlere izah edeceğim. İnsanlığı karanlıktan çıkaran Peygamber efendimizin [ﷺ] doğumuna sevinmenin şer’i açıdan hiçbir sakıncası olmamakla beraber hatta İslam’ın derinliğine baktığımızda müstehap olduğunu, sünnet olduğunu görürüz. Peygamber efendimiz [ﷺ] pazartesi günleri oruç tutmuş ve sahabilere “pazartesi dünyaya geldiğim için oruç tutuyorum” demiştir. Bu hadisi şeriften bir şekilde onu günü anmak, tebrik etmek, kutlama anlamı çıkıyor. İslam tarihi araştırmacıları Peygamber efendimizin [ﷺ] doğumunu tebrik etmenin sünnet olduğunu sonucunu çıkarmaktadırlar, bu araştırmayı yapanlar alim ve fadıl insanlardır.

Şer-i delillere geçmeden önce bazı hususları açıklamak istiyorum. Birinci husus yazılan tüm mevlidler Peygamber efendimizin [ﷺ] hayatını, şemailini, aşk ve muhabbetini anlatmaktadır. Bir mecliste Mevlid okunduğu zaman Peygamber efendimizin [ﷺ] hayatını öğrenmiş oluruz, ona salat ve selam getirerek ona karşı muhabbetimiz artarak tesirini kalbimizde hissederiz. Peygamber efendimizin [ﷺ] şemailinden büyüklüğünü anlamış oluruz. Tüm yazılan mevlidlerin musanniflerinin hayatına baktığımızda onların her birinin Peygamber aşığı olduklarını görüyoruz ve onların ne kadar büyük olduklarını ve Peygamber efendimizi [ﷺ] ne kadar iyi anladıklarını görüyoruz. Kürtçe mevlidi yazan Mele Hasan-ı Bate aynen şunu diyor “Benim yüz bin tane dilim olsa gece gündüz sana salavat getirse, yüz kıyamet geçse bile senin vasfını yapamaz” Bunlar ne büyük aşıklar idiler.

Süleyman Çelebi’nin yazdığı gibi daha birçok mevlidler yazılmıştır. İşte bazı insanlar o mevlitlere itiraz ediyorlar, diyorlar “niçin mevlid veriliyor, neden o gece tebrik ediliyor?” Biz Peygamber efendimizin [ﷺ] bu hadisini diyoruz;

Ebû Katâde radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‘e pazartesi günü oruç tutmanın fazileti soruldu. O da şöyle buyurdu:

O gün, benim doğduğum, peygamber olduğum (veya bana vahiy geldiği) gündür.” [1] Müslim, Sıyâm 197, 198)

Peygamber efendimizin [ﷺ] pazartesi orucu tutması bir anmaktır.

Urve’nin bildirdiğine göre, Ebu Leheb’in Süveybe adlı bir cariyesi vardı. Ebu Leheb onu azat etmişti. Bu kadın aynı zamanda Hz. Peygamberi [ﷺ] emzirmişti. Ebu Leheb ölünce, onun bazı yakınları rüyada kendisini çok kötü bir durumda görmüş ve halini sormuştu. Ebu Leheb:

“Sizden (ayrıldıktan / öldükten) sonra bir rahat yüzü görmedim. Sadece Suveybe’yi azat ettiğimden dolayı bana su içirildi” diyerek cevap verdi.” (Buhari, Nikah, 20)

[Hz. Abbas (Ebu Leheb’in kardeşi) şunları söylemiştir:

“Ebu Leheb öldükten bir yıl sonra, rüyada kendisini çok kötü bir durumda gördüm. Dedi ki: ‘Ben sizden (ayrıldıktan / öldükten) sonra rahat yüzü görmedim. Şu var ki, her pazartesi günü azabım hafifletiliyor.’ Hz. Abbas bunu şöyle açıklıyor: ‘Bunun sebebi de şudur: Hz. Peygamber pazartesi günü doğmuştu. Süveybe bunu Ebu Leheb’e müjde vermişti. Ebu Leheb de verdiği bu müjdeden dolayı Süveybe’yi azat etmişti.’ ” (İbn Hacer, Fethu’l-Bâri, 9/145)

Bir kafirin azabı Peygamber efendimizin [ﷺ] doğumuna sevinmesi ile azalıyorsa biz Müslümanlar o gün sevinir, anarsak ne müjdeler göreceğiz ne sevaplarla karşılaşacağımızı tek Yüce Allah [ﷻ] biliyor. Onun için mevlide karşı olmamak gerekir Peygamber efendimizin [ﷺ] doğumuna sevinmek gerekir İslam aleminin sevinmesi gerekir. Hazreti Muhammed Mustafa [ﷺ] o kadar büyük bir zat ki Ömerul Faruk gibi Peygamber aşıkları onun hakkında öyle şeyler söylemişler. Ne kadar fenafirresul olan o büyük zatlar var, işte bu gece onların divanlarını okumak, Peygamber efendimizin [ﷺ] hayatını okumak Peygamber efendimize [ﷺ] salavat getirmek lazımdır bu gece milyonlarca, milyarlarca Peygamber efendimize [ﷺ] salavat getirilecek işte bu Peygamber efendimizin [ﷺ] mevlidini tebrik etmektir.

Peki kişinin bundan kazancı nedir? Kazancı şudur, Peygamber efendimiz [ﷺ] “Kim bana bir salavat getirirse Allah Teâlâ ona on salavat getirir ve on günahını af eder ve on derece ona yazar” buyuruyor. Bir salavat “Allahumme salli ve sellim ala seyyidina Muhammed’in ve ala alihi sahbihi ecmain” söylemektir. Onun için bunu küçümsememek gerekir. İslam tarihinde bugüne kadar Peygamber efendimizin [ﷺ] doğumu unutulmamış hep tebrik edilmiş hatta belli zamanlarda Irak’ta, Erbil’de çok büyük törenler, resmî törenler yapılmış. Bu ne demektir? Peygamber efendimiz [ﷺ] bizi karanlıktan aydınlığa çıkarmıştır, bize bu kutsal dini getirmiştir. Bu dini getiren bir zatın doğumuna sevinmemek mi gerekir? Hatta bunu bir bayram yapmak gerekir. Nasıl bayramlarda tatil oluyorsa bütün halk o gün bir sevinç içerisinde oluyorsa bugünü de öyle geçirmek gerekir. Bugünü de farklı bir gün, çok farklı bir gün olarak geçirmek gerekir. Peygamber efendimizin [ﷺ] hayatını okumak, onu anmak bunlar çok önemli şeylerdir.

Peygamber efendimizin [ﷺ] hayatını okumak ona iman edip, muhabbetin artmasını sağlar. İman ve muhabbetin mevlidler aracılığı ile olması mevlidin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bütün İslam alemindeki alimler ve Müslümanlar mevlidi güzel görmüşlerdir. Bugüne kadar böyle devam etmiştir. Bu son modernist fikir sahipleri dışında, eski batıl hurafe inanca sahip olanlar bile Peygamber efendimizi [ﷺ] küçümsememişler. Onun mevlidini beyhude boş bir şey görmemişlerdir. Son zamanlarda ortaya çıkan bu modernist fikirlerin gayesi, İslam’ın halk arasındaki değerini kutsal olan taraflarını kaybettirmektir. Onun için ne yapıyorlar önce mezheplere, daha sonra hadislere sonra Peygamber efendimize [ﷺ] dil uzatıyorlar.

O Peygamberdir sıradan bir insan değildir. O’nu anmak, O’nu bilmek sıradan bir insanı bilmek değildir. Yeni çıkan fikir sahipleri ne diyorlar “sıradan bir insandı, görevini yaptı gitti” diyerek O’nun [ﷺ] getirdiği dini bir şekilde önemsizleştirmek için O’nun [ﷺ] sözlerini iptal etmeyi gaye edinmektedirler. Bu gece tüm Müslümanlar topyekûn kalkacağız bu geceyi sevinçli bir şekilde tebrik edeceğiz, mevlidler okuyacağız, Peygamber efendimizin [ﷺ] hayatını okuyacağız ve inşallah hayatını okurken bu mevlidleri okurken şunu da Yüce Allah’tan dileyeceğiz ve “Ey Allah’ım! Biz yeterince Peygamber efendimizi [ﷺ] tanımadık, biz yeterince O’nun büyüklüğünü bilmedik, kadrini bilmedik O’nun sevgisini, Muhabbetini kalbimize yerleştir” diyerek Yüce Allah’a yalvarmamız gerekir. Ben öyle zatları gördüm Peygamber efendimizin [ﷺ] sevgisi onların kalplerinde öyle kökleşmişti ki bir köz gibi onların kalbine yerleşmişti. O Peygamber [ﷺ] aşıklarını gördüm. Allahu Teâlâ o aşkı, muhabbeti bize de versin. Peygamber efendimizin [ﷺ] aşkı ve muhabbeti insanı yüce Allah’ın aşkına ve muhabbetine götürür Peygamberi sevmeyen Yüce Allah’ı sevmez bunu bilmek gerekir Peygamber efendimizi [ﷺ] seven bir insan Allah’ı da sevmiş oluyor ama Peygamberi, evliyaullahu sevmeyen insanlar Allah’ı seviyorum diyemez demeleri de inandırıcı olmaz.

Hazreti Âdem cennette “La ilahe illallah Muhammed Resulullah” görünce “Ey Allah’ım bu Muhammed [ﷺ] kimdir, onun ismi senin ismin ile beraberdir” Allahu Teâlâ ona şöyle diyor; “Eğer o olmazsa idi seni yaratmazdım Levlake levlak lema halaktul eflak her şeyi onun için yarattım”  Hazreti Âdem dünyaya indirildiği zaman bir rivayete göre gece gündüz ağlıyor Yüce Allah’a karşı yaptığı o hatayı, hata değildir takdiri İlahinin tecellisidir kendisince bir hata olarak gördüğünden dolayı o büyük insan ebul beşer Hazreti Âdem. Ve en son Allah şunu ilham olarak kalbine veriyor “hani o Muhammed [ﷺ] vardı ya seni onun için yarattığım ismi benim ismimle beraber olan o Muhammed’i vasıta eyle, vasıta kıl” o da ellerini açarak diyor “beni onun için yarattığın, benim evladlarımdan olan o Muhammed [ﷺ] hatırına affet” ve Allahu Teâlâ’da onu affediyor. İşte öyle bir zat. Nasıl o zatı küçük görüp o da her insan gibi vefat etmiş, hiçbir tasarrufatı yoktur diyebiliriz. Peygamber efendimiz [ﷺ] “ümmeti, ümmeti” diyor ümmetine şefaat eden, tek derdi ümmeti olan Hazreti Muhammed’i [ﷺ] anmayıp kimi anacağız. Aklımızda kim olsun, fikrimizde kim olsun tabi ki O’nu anacağız O’nu bileceğiz, O’nu zikr edeceğiz, O’nun Allahu Teâlâ’nın büyük Peygamberi olduğunu bileceğiz. Zikretmek yani O’nu anmak O’nu anacağız O’nun muhabbetini kalbimize yerleştireceğiz. Başka kim, hangi insan Allah’tan sonra anacağımız kişi, seveceğimiz kişi olabilir. Hazreti Muhammed [ﷺ] olacak Allah’tan ﷻ sonra O geliyor çünkü Allah’tan [ﷻ] bizim için O şefaat dileyecek. O’nu sevdikçe, O’nun sünnetlerine riayet ettikçe O bize şefaat edecek.

Bir Hadisi Şerifinde “Kim benim sünnetime uyarsa ona şefaat ederim” diyor. O’nu seveceğiz, O’nu idrak edeceğiz ve O’nun şefaatine mazhar olacağız. Peygamber efendimizin [ﷺ]  bir hadisi şerifi var “sünnetimi bıraktığınız zaman Allahu Teâlâ düşmanlarınızın korkusunu kalbinize yerleştirir, sizin tek çareniz tekrar sünnetime bağlanmanızdır, sünnetime bağlanırsanız Allahu Teâlâ küfrün o korkusunu kalbinizden çıkarır” Bu çok önemlidir sünneti Kur’an’dan ayırt etmediğimizde Kur’an ile birlikte sünnet ile amel ettiğimizde Allahu Teâlâ bizi şerefli kılar, bizi üstün kılar, bizi galip eyler yardımını bizden esirgemez Kur’an ile beraber sünneti de takip edersek çünkü sünnet Kur’an’ın devamıdır, Kur’an’ın açıklamasıdır haşa Allahu Teâlâ Kur’an’ı eksik göndermedi Allahu Teâlâ namazı kılın dedi ama namazın nasıl kılınacağını Peygamber efendimiz [ﷺ] bize gösterdi işte o sünnettir. Allahu Teâlâ zekât verin diyor, Peygamber efendimiz [ﷺ] açıklamış, yetimleri koruyun, akrabaya iyilik yapın diyor Peygamber efendimiz [ﷺ] bunları açıklamış yani Kur’an’ı açıklamıştır. Hadis Kur’an’a aykırı bir şey değildir, zıt bir şey değildir hadis sünnet Kur’an’ın açıklamasıdır.

Allahu Teâlâ “إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ Müminler ancak kardeştirler.” [Hucurat 10] buyuruyor İslam kardeşliği nasıl olacak işte Peygamber efendimiz;

لاَ يُؤْمِنُ أحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ

Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz. [Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.] diyerek açıklıyor. Yani Allahu Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de bir şey demiş, Peygamber efendimizde [ﷺ] bunu açıklamıştır mesele budur. Haşa Allahu Teâlâ Kur’an’da bir şey deyip te Peygamber efendimizde [ﷺ] ona zıt bir şey dememiştir. Kur’an’ı Kerim Allah’ın bir hikmetidir, namazın şeklini, abdesti bozan şekil detay şu an fıkıhta geçen detaylar eğer Kur’an’ı bu şekilde indirmiş olsaydı belki ciltlerle Kur’an’ı Kerim olurdu ama tamamlamasını Peygamber efendimize [ﷺ] vermişti ve şunu da demiş, kuralları da koymuştur “وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ O, kendi heva ve hevesinden hiçbir şey konuşmaz.” [Necm 3] hadiste vahyin bir çeşididir hadis haşa nefsani heva-i nefs ile Peygamber efendimizin [ﷺ] konuştuğu bir şey değildir. Bizzat ona mana olarak gelen vahyin Peygamber efendimizin [ﷺ] dilinden ifadesidir.

İşte bugün günümüzde “İslam’a ne yapabiliriz, İslam’ı toplumdan nasıl çıkarabiliriz” çalışmaları yapılıyor. Tabi kafirin bin tane silahı olsa İslamiyet’i Müslümanların içerisinden çıkaramaz ama İslam’ın içerisinde ehli bid’a çıkarıp ta sözde alim sözde din adamları eli ile bunu yapıyor. İşte Kur’an tahrif ediliyor, tarihsel deniliyor, hadis yok deniliyor, mezhep yok deniliyor ve İslam’ı o şekilde yok etmeye çalışıyorlar Allahu Teâlâ onları muvaffak eylemesin. Çok şükür halen ehli sünnet yani gerçek dinin sahipleri çoktur. Bilgi olarak donanımlı, manevi güç olarak yeterlidirler. Hiç boşuna İslam’ı yok etmeye çalışmasınlar çok şükür onun sahibi Yüce Allah’tır, onun sahibi Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed’dir [ﷺ]  Bugün Peygamber [ﷺ]  muarızları, hadis muarızları bu gece takip etsinler Müslümanlar Peygamber efendimizin [ﷺ] hayatını ne kadar anıyor ey Müslümanlar bu gece biz kendimizi gösterelim evvela Yüce Allah’ın [ﷻ] rızasını, Peygamber efendimizin [ﷺ]  rızasını alalım sonra Müslümanların, İslam’ın düşmanlarına şunu gösterelim biz hala büyük bir gücüz, biz sünnete bağlıyız, biz ehli sünnetiz biz akide olarak en sahih akide üzerindeyiz bunu göstermemiz gerekir inşallah.

Mevlid merasimleri tertip edilirken bazen maksadını aşan hususular gelebilmektedir. Bunlara dikkat etmek gerekir yoksa amacından ve meşru çerçeveden çıkmış olur. Dikkat edilmesi gereken hususları şöyle özetlemek mümkündür.

İsraf

Zenginleri çağırıp fakirleri çağırmamak suretiyle ayrımcılık bunu Mele Hasan-i Bati mevlidinde dile getiriyor.

Kadın-erkek karışımı buna dikkat etmek gerekir bu gece Peygamber efendimizin [ﷺ] hayatı anlatılacak ona salat selam getirilecek ve kadın-erkek karışık programlar düzenlenecek bu tip programlara katılmayacağız. Bunu tasvip etmiyoruz.

Mevlidi Kur’an’dan üstün tutup o mecliste Kur’an okumamak gibi hususlar

Mevlidin okunmasında Kur’an okunup, mevlidin yanı sıra vaaz ve nasihat edilmesi amacına daha uygun olur.

Bu meclisleri abidler ve alimler fırsat bilip buraları tebliğ alanı haline getirmelidirler. Bu meclislerde Allah [ﷻ] ve Peygamberin [ﷺ] muhabbetini oluşturacak vaazlar verilmelidir.

Kutlu doğum haftası gibi faaliyetler insanlara fayda veriyor gerçekten bir hafta Mevlidi Nebevi kutlanıyor hem müftülüklerde hem vatandaşta bir heyecan oluşuyor. Buda önemlidir.

Allahu Teâlâ hepinizden razı olsun, dinleyicilerden de Allah razı olsun Allahu Teâlâ bu sohbeti müstefid eylesin inşallah.

 

19 Kasım 2018 tarihli sohbet

NOT: Üstadımızın pek çoğu cami-î şerîf sohbeti olarak irâd ettiği va’az-u nasihatler yazı diline aktarılırken mümkün olduğunca üslubuna dokunulmayıp orijnalitesi muhafaza edilmeye çalışılmaktadır. Ancak malum olduğu üzere irticalî sohbet formatları ile müstakil yazılı beyânların veya sohbetlerin formatları aynı olmamakta; ilkinde dinleyicilere hitapla beraber hitabette esneklik ve sadelik esâs olduğu gibi ikincisinde de yazılı metin üzerinde tashih yapma ve uslüba çekme meselesi mevzû bahistir. Dolayısıyla irticâlin esnekliğinde irâd edilen sohbetlerdeki yer yer tekrar ve yinelemelere bu bilgi ve hoşgörü ile bakılması ve öyle mütalaa edilmesi hususunu muhterem okuyucularımıza arzla beraber duâlarını istirham ederiz.

 

 

 

WhatsApp'ta paylaş