أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ، بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام علي خير خلقه محمد وعلى آله وصحبه أجمعين

سُبْحَانَ الَّـذٖٓي اَسْرٰى بِعَبْدِهٖ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذٖي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاؕ اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ

Bizleri ve kâinatı yaratan Yüce Allah’a hamdu senalar olsun. Eşrefi mahlûkat Muhammed Mustafa’ya, a’line, ezvacına, eshabına salat ve selam olsun.

Değerli Müslümanlar İsra ve Miraç hadisesi İslam tarihinde büyük önem arz etmektedir. Peygamber efendimizin ﷺ eşi Haticetül Kübra ve amcası Ebu Talib’in vefat ettiği o sene hüzün senesi diye adlandırılır Peygamber efendimiz İslam’ı tebliğ etmek üzere gittiği Taif’ten sonuç alamayınca Yüce Allah onu İsra ve Miraç’la sevindirdi. Bu meselelerin hemen akabinde isra ve miraç hadisesi oluştu. Evvela İsra ve Miraç’ın kelime manalarını diyelim İsra: Gece bir yerden bir yere götürülme, gece yürüyüşü, Miraç ise göklere çıkmak manasına gelir. Istılahı manası da Peygamber efendimizin ﷺ bir gecede Mekke-i Mükerreme’den, Beytül Harem’den Mescid-i Aksa’ya Allah tarafından götürülmesi oradan da göklere yedi semaya çıkıp sonra Sidret’ül müntehaya yükselmesi orada Yüce Allah’ı görmesidir.

İbn-i Hazm kesin ve kati bir şekilde diyor ki, İsra hicretten bir sene önce Recep ayının yirmi yedinci gecesinde gerçekleşmiştir kabul gören görüşte budur. Bizlerin Miraç gecesini kutlamamız, tebrik etmemizde Recep ayının yirmi yedince gecesinde yapılmaktadır. Başka görüşlerde vardır ama meşhur olan görüş budur. Müslümanlar’da bu geceyi Miraç gecesi olarak kutlamaktadır. Bu gece Pazartesi gecesidir. Pazartesi gecesi İslam tarihinde çok önemli bir gece ve gündür. Peygamber efendimiz bugünde dünyaya gelmiş, İsra ve Miraç bu gecede hasıl olmuş bu nedenlerle pazartesi günü önemli bir gündür her ne kadar cuma günü mübarek bir gün ise de pazartesi günü aynı zamanda Peygamber efendimizin de vefat ettiği gün olması hasebiyle önemli bir gündür.

İsra hadisesi Peygamber efendimiz Taif’ten döndükten sonra oluyor. İsra Mekke-i Mükerreme’den Kudüs’e, Miraç ise Peygamber efendimizin göklere çıkmasıdır. O gece beş vakit namaz farz olmuştur. İsra hadisesi Kur’an-ı Kerim’de şöyle zikredilmektedir:

 

سُبْحَانَ الَّـذٖٓي اَسْرٰى بِعَبْدِهٖ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذٖي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاؕ اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ

 

“Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” İsra Suresi 1. Âyet

Bu ayet İsra hadisesine kati bir delildir. Aynı zamanda şuna da delildir bazıları şöyle demişler Peygamber efendimiz cesedi yatağında iken sadece ruhu Mescidi Aksa ve Miraç’a gitmiştir, bazıları ise rüyada gitmiş diyorlar İbn-i Abbas’ın bildirdiği gibi essah görüş Peygamber efendimizin ruhu ve cesediyle birlikte Burak denilen attan daha küçük ve çok süratli, hızlı bir şekilde yürüyen bir hayvanla o gece Beyt’ül Makdis’e gidiyor, bütün enbiyalar orada hazır bulunuyor onlara imamlık yaparak namaz kıldırıyor oradan da göklere çıkıyor bir rivayete göre önce miraç sonra isra oluyor. İlk önce Peygamber efendimiz Hicru İsmâil’in oradayken Cebrail geliyor onun göğsünü açıyor -zaten iki defa oluyor bu hadise- oradan şeytanın payı çıkarılıyor kalbi temizleniyor oradan Beyt’ül Makdis’e gidiyor oradan da göklere çıkıyor.

Hazreti Aişe (Radıyallahu anhu) Miraç hadisesinde Peygamber efendimizin ﷺ bedeninin yatağında olduğunu, ruhu ile miraç yaptığını söylüyor. Siyer alimleri diyorlar o zaman Hazreti Aişe henüz çok küçüktü, Peygamber efendimizin eşi değildi, henüz evlenmemişti. Peygamber efendimiz Hazreti Aişe annemizle Medine-i Münevvere’de evlendi. Hazreti Aişe, İbn-i Mesud kadar alim de değildi birde ruhunun gitmesi veya uykuda gitmesinde olağanüstü bir durum yoktur. Kişi rüyasında her yere gider kimse buna itiraz etmez ama o günün sabahında Peygamber efendimiz bu olayı Kureyş’lilere anlatınca itiraz ettiler. Buda delildir ki Peygamber efendimiz ruhu ve cesedi ile birlikte gitmiş ve bunu anlatmış imanı kuvvetli olan sahabeler hemen inanmışlar, yeni Müslüman olmuş imanı zayıf kimseler ise itiraz ederek dinden çıkmışlardır. Müşrikler ise şiddetle itiraz ettiler

– Yeter bu kadar, daha önce söylediklerin neyse ama biz develerin ciğerlerini çatlatarak ancak bir ayda Kudüs’e varıyoruz, bir ayda da dönüyoruz iki ay sen ise bir gecede gittim döndüm diyorsun biz buna inanmayız dediler.

Müşrikler Peygamber efendimize – madem Kudüs’e gittin orayı tarif et dediler. Cebrail aleyhisselam Kudüs’ün şeklini efendimize gösterdi. Bir rivayette Kudüs Peygamber efendimizin gözünün önünde beliriyor ve Resulullah efendimiz Beyt’ül Makdis-in kaç penceresi, kapısı olduğunu ve diğer şekillerini detaylıca tarif ediyor. Bir de bizim bir ticaret kervanımız vardı oraya giden onlar nerede, ne zaman burada olur diye soruyorlar. Peygamber efendimiz kervan filan yerdedir üç gün sonra burada olur buyuruyor ve söylediği tarihte o kervan geliyor.

Hazreti Ebubekir ise diğer herkesten farklı olarak bunu duyar duyamaz inanıyor zaten sıddık ismini sıfatını da oradan alıyor. Müşrikler Hazreti Ebubekir’e gelerek;

-Senin arkadaşın ne diyor biliyor musun? Diyorlar Hazreti Ebubekir onlara;

– Ne diyor diye soruyor

– Ben bir gecede Kudüs’e gittim oradan da göklere çıktım ve sabaha doğru buraya vardım

Hazreti Ebubekir bunun üzerine onlara;

-Bu nedir ki bunun bin misli anlatsa ben inanırım o Peygamber kendi nefsinden bahsetmiyor, kendiliğinden konuşmuyor Allah Teâlâ ona ne söylettirirse ne yaptırırsa O onu söyler ve yapar onun içinde ne dese ben kabul ederim. Diye cevap veriyor.

Peygamber efendimiz yatağından çıkınca İsra ve Miraç hadisesini ilk önce Ebu Talib’in kızı Hazreti Ali’nin kız kardeşi Ümmü Hani’ye anlatıyor Ümmü Hani bunu duyunca diyor şimdi ne yapacaksınız? Peygamber efendimiz gidip bunu Mekke halkına anlatacağım deyince Ümmü Hani sakın anlatmayın size inanmazlar, üzülürsünüz diyor. Peygamber efendimiz hayır ben gidip anlatacağım dediği anda Ümmü Hani diyor: Peygamber efendimizin kalbinden bir nur çıktı, etrafa öyle bir koku yayıldı ki beni mest etti düştüm bayıldım. Peygamber efendimizin peşinden git bakalım ne yapacak diye bir hizmetçimi gönderdim diyor. Peygamber efendimiz Kureyş müşriklerini topluyor, o gece olanları onlara anlatıyor. Peygamber efendimiz daha önce Kudüs’e hiç gitmemiş bunu bildikleri için O’na Kudüs’ün kapılarını, pencerelerini soruyorlar. Kudüs’e ben gittim orada birkaç kapısı var Güney cephesi var, Doğu, Batı cephesi kapıları var birde Beyt’ül Makdis’in mescidi var, sarı kubbe var, avlusu var hepsini Peygamber efendimiz onlara tarif ediyor aynısıyla gibi tarif edince itiraz edemiyorlar, bunu nasıl inkâr edebilirler ki. Bu duymakla tarif edilecek bir şey değildir. Mesela şahsen ben Kudüs’e gitmeden önce benim kafamdaki Mescid-i Aksa çok farklı bir yerdi evet çok kitaplarda okumuştum, resimlerini görmüştüm fakat gitmeden oranın nasıl olduğunu, şeklini, kapılarını Kudüs şehrinin coğrafi şekli insan gidecek görecek. Peygamber efendimizin gitmeden onlara tarif edebilmesi mümkün değildi. İnanmamalarına rağmen buda onların kafalarında bir soru işareti bıraktı.

Miraç gecesinde bütün peygamberlerin ruhaniyetleri mi diyelim yoksa kendileri mi orada hazır bulunuyor Peygamber efendimiz onlara imamlık yaparak cemaatle namaz kıldırıyor. O gece Peygamber efendimiz oradan Burak isimli hayvanla göklere çıkıyor. Peygamber efendimizin Hazreti Cebrail ile birlikte gittiği bu yolculukta ilk semada Cebrail Aleyhisselam semanın kapısını çalıyor

«−Gelen kim?» denildi.

 

«−Cibrîl!» dedi.

 

«−Beraberindeki kim?» denildi.

 

«−Muhammed» dedi.

 

«−Ona Miraç dâveti gönderildi mi?» denildi.

 

«−Evet!» dedi.

 

«−Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!» denildi ve kapı açılıyor. Peygamber efendimiz o semada Âdem Aleyhisselâm’ı görüyor. «−Bu babanız Âdem’dir! O’na selâm ver!» denilince Peygamber efendimiz selâm veriyor. Selâmına Âdem aleyhisselam mukâbele ediyor. Sonra:

«−Sâlih evlât hoş geldin, sâlih Peygamber hoş geldin!” diyor. Çünkü hepimiz onun neslinden torunlarıyız.

İkinci semaya çıkıyorlar kapıyı çalınca görevli melek – Kimsin diyor – Cebrail deyince – Senle birlikte kim var diye soruyor – Muhammed Aleyhisselam deyince – O’na peygamberlik geldi mi? Deyince Cebrail Aleyhisselâm- Evet deyince – Merhaba diyor görevli melek – Ne güzel geliştir O’nun gelişi diyor kapıyı açıyor ve orada Yahya ve İsa Aleyhisselâm’ı görüyorlar. Bu iki Peygamber ikinci kat semada hazır bulunuyorlar. Hazreti Yahya ve Hazreti İsa teyze oğullarıdır. Cebrail Aleyhisselam – Bunlar Yahya ve İsa Aleyhisselam’dırlar onlara selam ver deyince Peygamber efendimiz onlara selam veriyor onlar selamı alıyorlar ve – Merhaba salih kardeş diyorlar. Üçüncü semaya çıkıyorlar orada Hazreti Yusuf ile karşılaşıyorlar, Peygamber efendimiz Hazreti Yusuf’a selam veriyor. Dördüncü semaya çıkıyor orada İdris Aleyhisselam ile karşılaşıyor, selam veriyor İdris Aleyhisselam selamını alıyor. Beşinci semada Harun Aleyhisselam’la karşılaşıyor selamlaşıyorlar.  Altıncı semada Hazreti Musa ile karşılaşıyor selamlaşıyorlar. Hazreti Musa diğer peygamberlerden farklı olarak ağlıyor O’na ne için ağladığını soruyorlar. Hazreti Musa: – Hazreti Muhammed Mustafa aleyhissalâtu vesselam benden sonra geldi ama onun ümmeti benim ümmetimden daha çok cennete girecek diyor ümmeti için ağladığını söylüyor. Yedinci kat semada Hazreti İbrahim ile karşılaşıyor Cebrail Aleyhisselam- Bu senin baban İbrahim’dir ona selam ver diyor, selamlaşıyorlar. Peygamber efendimiz yedinci kat semadan sonra Sidretül Münteha’ya hiçbir beşerin gidemeyeceği hatta Cebrail Aleyhisselam’ında ben ancak buraya kadar gelebilirim ötesine geçemem dediği yere gidiyor.

Peygamber efendimiz orada Yüce Allah’ı görüyor bu ayetlerle sabittir. Bizim akidemizde mevcuttur bir tek Mutezile bunu red etmektedir. Peygamber efendimiz hadisi şeriflerinde o gece Yüce Allah’ı gördüğünü, Yüce Allah’ın kendisine hitap ettiğini bildirmiştir. Peygamber efendimiz Yüce Allah’a:

اَلتَّحِيَّاتُ اَلْمُبارَكاتُ اَلصَّلَوَاتُ اَلطَّيِّباَتُ لِلَّهِ،

“Bütün duâlar, senâlar, bedenî ve mâlî ibadetler Allah Teâlâ’ya mahsustur.” Diyerek hitap ediyor. Allahu Teâlâ:

السَّلامُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ

“Ey Peygamber! Sana selâm olsun, Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun.” Diyerek hitap ediyor. Peygamber efendimiz:

السَّلامُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللَّهِ الصَّالِحِينَ أَشْهَدُ أَنْ لاَ إلَهَ إِلاَّ اللَّهُ، وَأَشْهَدُ أنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللَّ

“(Ey Rabb’imiz)! Selâm bize ve Allah’ın sâlih kullarının üzerine olsun. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın resulüdür.” Diyor.

Orada beş vakit namaz farz kılınıyor. Siyer kitaplarına göre o gece bazı haramlar, sevaplar Peygamber efendimize söyleniyor. Bazı feraizler, bazı emirler özellikle ahlaki emirler, komşu hakları, yetim hakları gibi şeylerde o gece Yüce Allah tarafından Peygamber efendimize emrediliyor.

Peygamber efendimiz Hazreti Musa’nın yanına tekrar geldiğinde Hazreti Musa namazın günde elli defa farz olduğunu öğrenince Peygamber efendimize diyor ben kendi kavmimden biliyorum elli vakit namaz ümmetine ağır gelir Yüce Allah’a iltica et daha az farz kılsın. Bu birkaç defa tekrarlanıyor ve nihayetinde Yüce Allah namazı günde beş vakit olarak farz kılıyor. Buradaki hikmetlerden birisi de şudur ki: Peygamber efendimiz her Allah Teâlâ’yı gördüğünde aşırı derecede feyz, nur, koku alıyor Hazreti Musa onu koklamak o feyizden nasiplenmek için O’nu geri çeviriyor. Buna inanmak zorundayız çünkü bu bize tevatür olarak gelmiştir. Elimizde mevcut eski siyer kitapları hadislerden alarak bize naklediyor ve bize Peygamber efendimizi doğrulamamızı emrediyor. Bazıları çıkıyor efendim bu olay nasıl olmuş? Hazreti Musa’nın yanına inmiş tekrar Allah Teâlâ’nın yanına gitmiş? Bu bir dindir. Din taabbudidir, Allah öyle emretmişse öyledir, olay öyle gerçekleşmişse öyledir. Bizler mucizeleri, alametleri inkâr etme gücünde değiliz. Allah niye böyle yapmış diye sormaya, itiraz etmeye hakkımız yoktur. Bize Kur’an-ı Kerim gelmiş, içerisinde birçok mucizeler anlatılmaktadır. Mesela Kur’an-ı Kerim geçmiş ümmetlerin tarihinden bahseder birde gaybi olan gelecek bazı gaybi haberler vermektedir bunlardan birisi:

غُلِبَتِ الرُّومُۙ

فٖٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ

 

“Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip gelecekler.”Rum Suresi 1.-2. Ayetler

Âyetidir bu sadece bir örnektir. Bu vaka aynısı ile çıkmıştır. Kur’an-ı Kerim kerametlerden bahsediyor Belkıs’ın tahtının getirilmesi gibi, Hazreti Lokman, İskender, Ashab-ı Kehf o gençlerden bahsediyor biz bunlara inanmak zorundayız çünkü bunlar vahiy olarak Yüce Allah’tan gelmiştir. Bize düşen aynı bunlar gibi Peygamber efendimizden gelen hadislere inanmaktır. Niçin böyle olmuştur diyemeyiz, aklım almıyor diyemeyiz bizim aklımız o kadar güçlü değil ki Allah Teâlâ bize sınırlı bir akıl vermiştir. Aklımızla hareket etsek o zaman vahyide sorgulayacağız çünkü aklımız onu idrak etmiyor onu anlamıyor. Netice itibariyle Allah Teâlâ ilk babamız Hazreti Âdem’den son Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’ya kadar her gönderdiği peygamberle beraber birçok mucizeler vermiştir. Hazreti Musa’nın asası, Hazreti Musa’nın denizi ikiye bölüp ümmeti ile geçmesi Firavunun boğulması, men ve selva o bıldırcın ve helvanın onlara hiç çaba göstermeden Allah tarafından verilmesi ve benzeri şeyler Kur’an-ı Kerimde doludur, kimse bunlara itiraz edecek durumda değildir. Bizde olmuş bu İsra ve Miraç hadisesine itiraz edecek güçte değiliz, olmuş olaylar bugüne kadar gelmiştir, tarih kitaplarında, siyer kitaplarında sahih kaynaklardan İsra konusu da âyetle sabittir, Miraç konusu da hadisle sabittir bugüne kadar gelmiştir. Bize düşen inanmaktır, inandığımız takdirde kendimizi mesuliyetten kurtarırız ama 1400 sene önce olmuş bir olayı elimizde hiçbir delil olmadan sadece nefsani duygularla inkâr edersek o zaman bizim Müslüman olarak diğer Müslüman olmayan milletlerden bir farkımız olmaz. Ben Müslümanım Kur’an ve hadise inanırım ama Kur’an ve hadiste geçen olaylara inanmam diye bir iddiada bulunursak diğer milletlerden, diğer dinlerin mensuplarından bir farkımız olmaz onun için buna mutlaka inanmamız gerekir.

Allah Teâlâ’yı dünyada iken görmek “Rüyet” sadece Peygamber efendimize nasib olmuştur ama ahirette Kur’an-ı Kerim’le de sabittir Müslümanlar Yüce Allah’ı cennette görecekler. Dünyada görmek sadece Peygamber efendimize has olmuştur. İbn-i Abbas şöyle diyor “nasıl acayipte kalıyorsunuz İbrahim Aleyhisselam Halilullah olmuşsa, Musa aleyhisselam Kelimullah olmuşsa Allah’la konuşmuşsa Peygamber efendimiz için nasıl rüyeti büyük görelim” Bunu söyleyen kimdir İbn-i Abbas, İbn-i Abbas kimdir sahabidir, sahabi olan bir zat kendi kafasından böyle bir şey der mi? Diyemez kimden rivayet etmiştir Peygamber efendimizden. İbn-i Abbas ne diyor O Rabbi’ni görmüştür sadece İbn-i Abbas değil değişik rivayetleri bir araya getirdiğimizde tevatür bir durum ortaya çıkıyor tevatür ne demektir sadece İbn-i Abbas’ın değil birkaç sahabenin rivayetlerinin aynı oluşudur. Bunu inkâr etmek mümkün değildir.

Burada bir konu daha dile getirelim bu İsra hadisesi Kureyş’liler de ne etki yaptı demin söylediğim gibi onlar buna itiraz ettiler. Buna itiraz edince onların sözü şuydu Hazreti Ebubekir’e

-Evet senin adamın daha önce bizim putları inkâr ediyordu, tek bir Allah olduğunu fakat gene çekiliyordu, şimdi bir gecede nasıl Kudüs’e gidip gelinir Lat ve Uzza’ya yemin ederim ki ben buna inanmam.

Hazreti Ebubekir onlara diyor;

– Ne kötü bir şey söyledin Hazreti Peygamber bundan daha ötesi bir şey söylerse ben gene inanırım.

Bu defa Peygamber efendimize geliyorlar

– Ya Muhammed ﷺ Beytül Makdis’i bize vasfet

Peygamber efendimiz ﷺ Beytül Makdis’i onlara tarif ediyor ve aynı dediği gibi çıkıyor. Tabi bu işin siyer boyutu manevi boyutu da düşünün bir Peygamber Yüce Allah’ı görüyor O’na hitap ediyor o gece namaz farz oluyor zaten namaz da mü’minlerin miracıdır. İnsan namazda Allah’ın huzuruna çıktığında Elhamdülillah Allah’a hamd olsun o Allah’ ki Rabbil Alemin alemlerin Rabbi’dir dedikten sonra şöyle devam ediyor اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ diyerek ne yapıyor Allah’a hitap ediyor ve Peygamber efendimiz ﷺ diyor: ibadet yaptığınızda Allah’ı görüyormuş gibi ibadet ediniz eğer o seviye, o his, o güç sende yoksa Allah seni görüyor gibi ibadet et. Bir mü’min de günde beş defa miraç yaşıyor Allah’ı görmeden görmüş gibi ibadet ediyor

 

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖينُؕ

 

“(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz” diyor Sonra:

 

اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقٖيمَۙ ﴿٦﴾ صِرَاطَ الَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّٖينَ

“Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.”  Diyoruz.

 

İşte değerli Müslümanlar ne mutlu bizlere ki biz büyük bir peygamberin ümmeti olmuşuz, bu peygamber ki bize şefaat edecektir Allah Teâlâ şefaat kapılarını O’na açmıştır bizde O’na ümmet olmayı kabul etmişiz. Allahu Teâlâ bizi O’nun şefaatine nail eylesin.

Bu akşam ki dersimizi burada noktalayalım inşallah. Allahu Teâlâ bizi Miraca inananlardan, Isra’ya inananlardan eylesin, bizi iyilerden eylesin, Hakkı bilip Hakka tabii olanlardan eylesin. Allahu Teâlâ o küfrün, münafıklığın, fıskın zerresini bile kalbimizden geçirmesin. Biz bugünkü insanlar biraz cesur olmuşuz cehaletten dolayı, iman zayıflığından dolayı vahiy hakkında da hadisler hakkında da konuşuruz, Kur’an hakkında da konuşuruz buda imanın zayıflığından geliyor Allahu Teâlâ bu hastalıkları kalbimizden atsın, bütün Müslümanların kalbinden atsın inşallah.

Bizi dinleyenleri buradan selamlıyorum Allah’ın selamı sizin üzerinize olsun Esselâmu Aleyküm ve Rahmetüllâhu ve Berekâtuhu

 

16 Şubat 2019 tarihli sohbet

 

WhatsApp'ta paylaş