Norşin Medresesinin tarihi Seyda Abdurrahman-i Taği’nin [قُدِّسَ سِرُّهُ] babası Mele Mahmut’tan başlıyor daha önceden de Mele Suvar, Mele Derviş onlarda medrese alimleriydi. Allah rahmet eylesin beylerden Miranete adlı bir kadın Seyda Taği’nin babası Mele Mahmut’u daha küçük yaşta görünce onu sevmeye başlar, onun okumasına vesile olur sonra Tağ köyünde ona bir medrese inşa eder. Sonrasında Şeyh Abdurrahman-i Taği [قُدِّسَ سِرُّهُ] o medresede okur başka hocalardan da okur sonrasında ilmi Tağ’dan Norşin’e taşır, Tağ’daki medreseyi Norşin’e taşır ve bugüne kadar medrese faaliyetleri Allah’a çok şükür devam eder.
Seyda Şeyh Abdurrahman-i Taği [قُدِّسَ سِرُّهُ] Norşin’e geleli yaklaşık 160 yıl oldu. Bu 160 yıl içerisinde medrese hiç inkitaya uğramamış ancak 5-6 yıl ara verilmiş olabilir onun dışında Norşin Medresesi bugüne kadar devam etmiş ve halen bütün hızıyla devam ediyor.
Norşin Medresesinin özelliği şudur, bütün doğu medreselerinde olduğu gibi Norşin Medresesinde de ilim ile beraber irfan yani tasavvuf beraberinde götürülüyor. Norşin ’in diğer bir özelliği de şudur. Norşin Medresesinde okuyan bir talebe genellikle sosyal alanda da büyük mesafeler kat ediyor. Bir yerde rahat bir şekilde lider olabiliyor, önder olabiliyor. Medresenin tekke ile beraber olması münasebetiyle gelen giden misafirlerin çok olmasından her çeşit insan ile muhatap olmaları itibariyle talebeler büyük deneyim, tecrübe kazanmaktadırlar. Ayrıca Norşin de her yerde olduğu gibi eski Norşin değildir. Mesela bir dönem kadılar, müftüler yetiştirirlerdi fetva verecek iyi derecede alimler yetişiyordu. Şimdi de halen Norşin’de bir özellik vardır diyebiliriz. Norşin’de iyi derecede fıkıh, tefsir, hadis, siyer okunuyor diyebiliriz. Tabi bu diğer medreselerde de aynı derecede mevcuttur ama bir kalite var diye biliyoruz.
Medrese eğitimini iyi, zeki bir talebe hiç ara vermese 6-7 senede bitirebilir. İyi, zeki bir talebe ara vermemesi durumunda böyledir. Bitirdiğinde iyi bir hoca olur diyemeyiz, icazet alır eğer icazet almışsa iyi bir talebe olur diyelim. Hoca olabilmesi için 5-6 yıl daha müderrislik yapması gerekiyor. İyi bir hoca olmak o kadar kolay değildir. Biz bile iyi bir hoca olmamışız 40 yıldır bu ilmin içerisindeyiz. İlim o kadar basit bir şey değildir. İlim çok derindir. İlme insan tümünü verecek ki, ancak cüzünü alabilsin.
Şu an bizim elimizde o kadar kitaplar, kaynaklar var ki ta 700-800, 1000 sene evvel yazılmış bu kitaplarda ki ilimlere vakıf olabilmek için bir ömür yetmez. Günümüz şartlarında çok şükür dünya eğitim seviyesi ile karşılaştırdığımız zaman doğu medreseleri, bizim Norşin medresesi çok iyi yerdedir. Yani Ohin, Tillo medreseleri malum Norşin’in şubeleri. Norşin tek parti döneminde ilme çok büyük hizmetler yapmıştır. Hatta bölgede bütün medrese faaliyetlerini o üstlenmiştir. Ohin, Tillo gibi merkez medreselerinde kurulmasına vesile olmuştur. Norşin’de yetişen hocalar her gittikleri köyde hemen medrese açarlardı, uzak yakın derken Cumhuriyet yıllarında bölgenin medrese faaliyetlerinin yüzde 70 inden fazlasını üstlenmiş diyebiliriz. Çok şükür halende o hizmeti şubeleriyle birlikte yapıyor. Şube derken Norşin’de eğitimini bitirmiş, gitmiş bir yerde ders veriyor, talebe okutuyor bir caminin köşesinde ders veriyor o anlamda şube diyoruz yoksa bizim kurumsal olarak bir teşkilatımız yoktur.
Norşin Medresesinin ilk kuruluşundan bugüne müfredatta önemli bir değişiklik yapılmamıştır. Aynen o günde okutulan kitapları bugünde biz medresede talebelere okutuyoruz. Sadece değişen şudur. O dönem alimlerin ilim seviyeleri çok yüksekti, talebelerinde ilim seviyeleri çok yüksekti. Hiçbir engel yoktu. Şu an dünyada içinde bulunduğumuz kirli meşgaleler yoktu, mesela internettir, televizyondur gibi. Ondan sonra talebenin görev alabilmesi için haftada bir gün okula gitmesi gibi veyahut sınavlar gibi bunlar gerçekten talebeyi çok geride bırakıyor, çok engel oluyor. Bizim zamanımızda telefon bile yoktu biz iki haftada, üç haftada bir PTT’ye giderdik telefon açardık ailemizle bir iki kelime konuşsaydık “o ne güzel biz ailemizle konuştuk” derdik. Ayda bir hocamız köye giderdi oradan bilgi alırdı “annen iyidir, kardeşlerin iyidir, şu havadis var şu var, bu var” derken bizim haberimiz olurdu. Bizim dünyayla bağlantılarımız çok zayıftı dolayısıyla bütün bağlantımız ilimleydi. İşte yetişme tarzımız o açıdan çok iyiydi. Şimdi talebenin kafasını kurcalayan o kadar şey var ki. Biz kendimiz mütalaa yapardık biz kendimiz metin ezberler, müzakeremizi yapardık hocalarımız bize sadece ders verirlerdi, ama biz bugün haftalık başkan seçiyoruz o başkan onlara metin ezberletiyor haftada metin dinlemesek, haftada her gün talebelerin müzakerelerini takip etmesek, mütalaalarını yaptırmasak talebe gidip kendisi onu yapmaz.
Birde şöyle bir şey oldu. İmkânlar kolaylaştı, işlerde yoğunlaştı, ilmin dışında talebenin ihtiyaçları o kadar çok arttı ki haftada bir iki gün çarşıya gidip ihtiyaçlarını gidermese o ihtiyaçlardan geri kalır aynı ailelerin olduğu gibi. Eskiden bizim ihtiyaçlarımız olmazdı. Çarşıya gidip te ne yapacaktık, bir ailenin eskiden ihtiyacı neydi, şeker, çorba olsaydı o aile geçinip giderdi. Koltuğa gerek yoktu, yeni bir daireye gerek yoktu onun döşenmesine gerek yoktu. Safahat yoktu. Safahat toplumda artınca dolayısıyla talebeye de yansıdı. Biz talebelik döneminde 2 veya 3 defa doktora gittik o da ağır bir hastalık geçirdim o sebeple, onun dışında bir talebe doktora gitme ihtiyacı duymazdı ama şimdi toplumdaki şeyler talebeye de yansıyor talebe ayda bir veya iki defa hastaneye uğrar, serumda kullanır az bir şey başı da ağrısa kendisi dayanmaz doktora gider. İşte eski ve yeni dönemi karşılaştırdığımızda ilmin azalmasında, ilmin az olmasında ki sebebi hikmeti budur.
Bu son dönem medresede talebeler şer’i ilimler ile birlikte fenni ilimler de tahsil ediyorlar. Benim şahsen fikrim şudur şöyle diyorum. Bir medrese talebesi sadece dini ilimlerle meşgul olsun. Fenni ilimleri tahsil eden çok sayıda insanlar var. Zaten onlar yapıyorlar Müslüman dindar insanlar okuyorlar meslek ediniyorlar biz diyoruz medresede okuyan bir talebe sadece İslami ilimlerde uzmanlaşsın orada iyi dereceye gelsin. Demin söylediğim gibi diploma alma ihtiyacı nedeniyle fenni ilimlerle de haşır-neşir oluyorlar. Medreselerde fenni ilimlerle haşır-neşir oluyorlar hatta bizim medresede de halk eğitimden öğretmenler geliyorlar talebeleri sınava hazırlıyorlar Matematik, Fen, Sosyal dersleri veriyorlar dolayısıyla şu an fenni ilimleri okuyan bir talebe bu derslerden ne kadar bilgi sahibi ise bizim medreselerde okuyan talebelerde o kadar bilgi sahibidir.
Medresemizde okuyan talebelerden Allah’a [ﷻ] şükürler olsun herhangi bir ücret alınmamaktadır. Sadece bizim medresede değil bütün bölge ve hatta Türkiye’deki medreselerde talebelerden ücret alınmıyor ama bazı medreseler İstanbul gibi şartları zor olan yerlerde talebeden az bir ücret alınmasını ben onu müstesna görüyorum. Burada talebenin yemesi içmesi ücretsiz olduğu gibi hatta milletin bağış, sadaka zekât gibi verdikleri de onlar için bir burs olduğunu kabul edersek talebenin evden para almak gibi bir ihtiyacı olmaz.
Demin ben bir şey söyledim bizlerin ahir zamanda fitnenin aşikâr olduğu bir zamanda medreselerde gençleri toplayıp onlara İslam, ahlak öğretmemiz çok büyük bir şeydir. Biz o gençlere teşekkür ediyoruz, arkadaşları sokaklarda günahlar ile meşgul iken uyuşturucu ve diğer pisliklerle dünya ve ahiretini mahv edecek şeylerle meşgul iken bu gençler gençliklerini bizlere emanet etmişler. Ben şöyle diyorum “Ey Allah’ım! Sadece bu gençlerin burada beş vakit cemaatle namaz kılmaları o günahlardan uzak olmalarına biz vesile olmuşsak bundan dolayı bizleri af eyle.” Biz derken medrese işletenlere, müderrislere, medreselere yardımcı olanlara bir şekilde katkı yapanları kast ediyorum. Allahu Teâlâ hayırlarını artırsın. Son dönemlerde medrese sayıları artmıştır, biz şöyle diliyoruz Allahu Teâlâ’dan şunu diliyoruz Allah hepsinden razı olsun. Talebelere çok önem verin, bu gençler gençliğini bizlere emanet ediyorlar bizde derslerini geçirmeyelim, onlara sahip çıkalım, iyi derecede yetişmeleri için onlara katkı sağlayalım sadece talebelerimiz var deyip bununla yetinmeyelim. İnşallah böyle yaptığımız zaman Yüce Allah [ﷻ] mükafatını verecektir.
Dünyadan hiçbir beklentimiz olmasın beklentimiz uhrevi olsun çünkü dünya fanidir, dünya kısa ama önümüzde çok çetin, derin yollar var. O yollardan geçecek hazırlığı yapmamız daha doğru olur. Diğer hazırlıklar, dünyevi hazırlıklar geçicidir, dünya da hepimiz hızlı bir şekilde ömür sarf ediyoruz ömür geçiriyoruz. Müderrislerden isteğimiz odur ki Dileğimiz bu gençlere sahip çıkalım, bu gençleri sadece Allah [ﷻ] rızası için yetiştirelim. Mükafatı çoktur hele hele bu zamanda ki mükafatı. İnanın manevi perde kalksa biz o mükafatı görsek “Ey Allah’ım bu kadar mı bu insanlara mükafat veriyorsun, mükafatlarını yükseltmişsin, yüceltmişsin” diyeceğiz.
Hepinizi Allah’a emanet ediyorum. Hayırlı ramazanlar diliyorum.
11 Haziran 2018 tarihli canlı sohbet programı
NOT: Üstadımızın pek çoğu cami-î şerîf sohbeti olarak irâd ettiği va’az-u nasihatler yazı diline aktarılırken mümkün olduğunca üslubuna dokunulmayıp orijnalitesi muhafaza edilmeye çalışılmaktadır. Ancak malum olduğu üzere irticalî sohbet formatları ile müstakil yazılı beyânların veya sohbetlerin formatları aynı olmamakta; ilkinde dinleyicilere hitapla beraber hitabette esneklik ve sadelik esâs olduğu gibi ikincisinde de yazılı metin üzerinde tashih yapma ve uslüba çekme meselesi mevzû bahistir. Dolayısıyla irticâlin esnekliğinde irâd edilen sohbetlerdeki yer yer tekrar ve yinelemelere bu bilgi ve hoşgörü ile bakılması ve öyle mütalaa edilmesi hususunu muhterem okuyucularımıza arzla beraber duâlarını istirham ederiz.