Cemaziyeevvel 1434 (Nisan 2013)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla,
31 Mart Vakası, II. Meşrutiyetin ilanından sonra Rûmi Takvimine göre 31 Mart 1325 (Miladi 13 Nisan 1909) tarihinde, İstanbul’da sözde yönetime karşı yapılan bir harekettir. 31 Mart Vakası ve İttihat ve Terakki düşüncesine geçmeden önce şu konuyu izah etmemiz gerekiyor: Her dönemde İslam’a karşı saldırılar yapılmıştır. Asrısaadetten günümüze kadar bu saldırılar kesilmeden devam etmiştir. Bu saldırılardan İslam toplumu nasibini aldığı gibi İslam düşüncesi de nasibini almıştır. Bu saldırılara karşı İslam âlemi bazen Kur’an’ın etrafında toplanarak müdafaasını en güzel bir şekilde yapmak sureti ile bu saldırılardan kendini kurtarmıştır. Bazen de dıştan çare arayarak işin içinden çıkamamışlardır. İki bariz örnek ile bunu ortaya koyabiliriz. Selçuklu döneminde felsefi akımların saldırısına karşı Nizamülmülk’ün Nizamiye Medreselerini kurarak, İmam-ı Gazâli gibi büyük allâmeler vasıtası ile Kur’an’ı Kerim’in ışığında İslam toplumuna zarar veren bu felsefi saldırıların hepsinin boşa çıkarmak ile beraber İslam’daki gerçek hikmeti de ortaya koymuşlardır. Böylece İslam toplumunu büyük bir problemden kurtarmışlardır.
İkinci örnek; Kur’an’ın dışında çare arayıp, İslam toplumunun bundan gördüğü zarar ile ilgilidir. Bu da, Avrupa’da Reform, Rönesans, Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi’nin etkisi ile İslam toplumuna yapılan saldırılara karşı çareyi İslam ve Kur’an’da değil de Avrupa’dan getirilen yeniliklere bağlamak sureti ile koskoca imparatorluğu yıkmışlardır. Osmanlı, Avrupa’daki yeniliklere ayak uydurmak için Avrupa’ya din eğitiminden yoksun gençleri göndererek, oradaki yenilikleri öğrenip Osmanlı imparatorluğuna getirmek istemişlerdir. Bunu yaptılar, öğrencileri Almanya’ya gönderdirler. Öğrencilerin kafaları Avrupalıların istediği gibi formatlanıp her biri birer Jöntürk olarak Osmanlı İmparatorluğuna geri dönmüşlerdir. Bu dönen insanların ilk yaptıkları iş de ülkede İttihat Terakki ve düşüncesini kurmak olmuştur. Bu zihniyet, özgürlük, hak, hukuk, milliyetçilik propagandası ile kısa sürede halkın arasına nüfuz ettiler. Ama en çok askeriyede yerleşmek sureti ile bu alanda varlık gösterdiler.
Öte yandan din ve vicdan özgürlüğü söylemleriyle din âlimlerinin desteğini de almaya çalışmışlardır. İktisat ve eğitim alanında projeleri ile siyasete de hâkim olmaya çalıştılar. Ancak onların en büyük hedefleri askeri alan idi. Çünkü askeri alanda muvaffak olmaları durumunda diğer alanlarda da muvaffak olacaklarına inanıyorlardı. Onların ilk yaptıkları; Islahat Fermanı, Birinci Meşrutiyet ve İkinci Meşrutiyet ilanları ile ilk Kur’an hükümlerine karşı icraatlarını yerine getirmek olmuştur. İslam hukukuna karşı yeni bir hukuk tesis etmek için heyetler kurmuşlardır. Onların en büyük amaçlarından birisi de; hilafeti kaldırıp, yerine Avrupaî bir yönetim tarzı getirmektir. Ama Sultan II. Abdülhamit gibi dünya siyasetini, Arap, Fars, Osmanlı edebiyatı ve İslami ilimleri çok iyi derecede bilen, özellikle hadis ilminde öne çıkan, önce Şâzeli sonra Kâdiri ve daha sonra Nakşibendi tarikatlarına mensup olarak halk arasında ‘Veliyullah’ diye adlandırılan, Siyonizm’in hilelerini iyi bilen birinin İttihat ve Terakkinin karşısına çıkması, İttihat ve Terakki partisinin amaçlarına ulaşmalarını zorlaştırıp, epey geciktirmiştir. Buna baktığımızda, Sultan Abdülhamit’e karşı 31 Mart hadisesinin ortaya çıkartılmasının İttihat ve Terakki açısından ne kadar elzem olduğu görülmektedir.
31 Mart Vakası öncesinde İttihat ve Terakki partisinin eli ile gerçekleştirilen sayacağımız aşağıdaki birkaç olay, 31 Mart Vakasının kimlerin eli ile ve hangi yöntem ile ortaya çıkartıldığını göstermektedir:
1- İttihat ve Terakki Cemiyeti, II. Abdülhamit ve Halifelik aleyhinde gazetecilerin yazı yazmaları için gazeteler üzerindeki sansürü kaldırdı. Daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyetinin halkın üzerindeki diktatörlüğünden dolayı bazı insaflı gazetecilerin, İttihat ve Terakki Cemiyeti aleyhine yazı yazmaları sonucu o gazetecilerin faili meçhullere kurban gitmelerine sebep olmuştur. Bu faili meçhuller, yine İttihat ve Terakkinin eli ile örtbas edilmiştir.
2- İttihat ve Terakki, yönetime geçince medrese ve medrese öğrencilerine karşı ellerinden gelen tüm olumsuzlukları yaptılar. Bu durum, medrese ehlinin askeri kışlalarda askeri eğitim bahanesi ile namaz kılmalarına engel olmaya kadar vardı.
3- Askeri erkândan oluşan İttihat ve Terakki Cemiyeti, siyasete hâkim olmak için tüm çabalarını sarf etmişlerdir.
4- Hürriyet adı altında getirilen tiyatro ve sinema gibi sözde kültürel etkinlikler ile ahlaksızlığı meşru kılmaya çalışmışlar.
5- İttihat ve Terakki Cemiyetinin ileri gelenlerinin mason idiler. Bediüzzaman Sait Nursi’nin ifadesi ile ‘yüzde onunun mason olması…’
6- İttihatçıların yaptıkları zülüm ve istibdat, muhalifleri sokak ortasında öldürecek kadar ileri gitmiştir.
Bu ve bunun gibi burada sayamayacağımız çok fazla sayıdaki olaylar, İttihat ve Terakki partisinin eli ile halkın sokağa dökülmesi için meydana getirildi. Ancak yapılan tüm zulümler halkı sokağa dökemedi. İttihat ve Terakki partisi, İngiliz ve Alman gizli servisinin akıl hocalığı ile bununda bir çaresini buldu. Saf temiz Müslümanları alet olarak kullanmak sureti ile 31 Mart Vakasını gerçekleştirip kendilerince ülkeyi ele geçirmek için son noktayı koymuşlardır. Bu insanlara ‘şeriat elden gidiyor’ dedirtmek ile bu işi saf temiz Müslümanların üzerine yıktılar. Hâlbuki bu olayı gerçekleştiren, provoke edenler, bu olayın gerçek müsebbibi İttihat ve Terakki partisinin emrinde olanlardır.
Ferasetli din âlimleri, 31 Mart Vakasının bir oyun olduğunu anladılar. Halkı, bu konuda ciddi anlamda uyardılar. Hatta bazı âlimler bir kısım ayaklanan askerleri ikna ettiler. Ancak bu âlimler, bu olayın vuku bulmasını engelleyemediler. Ve 31 Mart Vakası Müslümanların başında patladı. Bir tarafta ayaklanma çıkartılır, öte taraftan ‘Hareket Ordusu’nun eli ile ayaklanma bastırılır. Selanik’te hazır kıta olarak bekletilen Hareket Ordusu, bu olay üzerine İstanbul’a gelir. Sultan II. Abdülhamit, kardeş kanının dökülmemesi için orduya mukavemette bulunmaması emrini verir. Bunu üzerine İttihat ve Terakkinin emrinde olan Hareket Ordusu İstanbul’a girer ve 31 Mart Vakasını bastırır. İttihat ve Terakki Cemiyeti eli ile çıkartılan bu olayın müsebbibi II. Abdülhamit olarak gösterilerek halifelikten azlettirilir ve tahtan indirilir. Yağmacı Hareket Ordusu, hiçbir mukavemetle karşılaşmadan hareketi bastırır, saraya kadar ilerler ve orayı yağmalar.
31 Mart Vakası ile II. Abdülhamit’in tahtan indirilmesinin sebeplerinden birisi de; Sultan Abdülhamit’in, Yahudi ve Siyonizm’in, Müslüman toprakları üzerinde emellerine ulaşmalarına engel olmasıdır. Netice olarak; 31 Mart Vakası, İttihat ve Terakki ve dış güçlere yaradı. Bu olayda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının adımlarından birisi gerçekleşti. Ve git gide toprak kaybına uğradı. İttihatçıların bu olaydan güçlü bir şekilde çıkmaları, ileriki senelerde Osmanlı Devleti’ni hiç gereği yok iken dış güçlerin istekleri doğrultusunda 1. Dünya savaşına katılmasına, bu sebeple Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına ve topraklarının dörtte üçünü kaybetmesine sebep olmuştur.
Tarihte bazı odaklar, Müslümanlara zarar vermek istediklerinde, mutlaka buna benzer bir olayı meydana getirmişlerdir. İttihat ve Terakkinin ortaya çıkışından buyana, bu ülkede meydan gelen ve her seferinde sonucunda Müslümanlara bedel ödettirilen olaylar ile ilgili kısa bir hatırlatma yapalım: Menemen Hadisesi, Orta Asya’da, sevgi, şefkat, hoşgörü, Allah’a yaklaşma yollarını gösteren ve bir sineğe dahi zarar vermekten kaçınan ‘Nakşi Tarikatı’ üzerine yıkılmıştır. Bununla hem kamuoyunu dinden soğutmak, hem de şuurlu Müslümanlara gözdağı vermek istediler. Bunu da, İslami yaşantıyı Ege Bölgesi’nde yok etmek sureti ile başardılar.
Birinci Dünya Savaşında, Doğu ve Güneydoğu meşayıhları, Ruslara karşı can ve malları ile savaşıp büyük bir başarı elde ettiler. Böylelikle bölge meşayıhları, var olan nüfuz ve dini hizmetlerini kat kat artırdılar. İttihat ve Terakki zihniyeti, kendilerince meşayıh ve ulemanın, bölgedeki nüfuz ve dini hizmetlerinin önünü kesmek zorundaydılar. Bunun en güzel yolu; ‘’Şeyh Sait Olayı’’ gibi bir olayı, bir şekilde tertip etmekti. Bu hedeflerini gerçekleştirdiler ve Şeyh Sait Olayını provoke ederek meydana getirdiler.
Diğer tüm olaylarda olduğu gibi bu olayda da yine Nakşi Şeyhlerinden olan, bölgede büyük dini hizmetleri olan Şeyh Sait gibi bir âlim, hiç hak etmediği bir şekilde kurban edildi. Bunu da bahane ederek diğer Müslümanlara da bedel ödettirdiler. Türkiye’deki yapılan ve her birinin sonucunda yine Müslümanlara bedel ödettirilen tüm ihtilal ve müdahalelerin yapılışına, amaç ve gayelerine bakıldığında; bir 31 Mart Vakasının, bir Menemen Olayının, bir Şeyh Sait Olayının çağdaş bir versiyonundan, güncellenmiş yorumundan başka bir şey değildir.