أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Bizler, ahir zamanda yaşadığımızı unutmamamız gerekir. Bizim yaşadığımız bu zamanı bir önceki zamanlara kıyas ettiğimiz de İslam’dan ne kadar uzaklaştığımızı çok net bir şekilde görüyoruz.
70 yaş civarında bulunan insanlara, İslam’la kırk sene önce ile bugünü bize anlatır mısınız diye sorduğumuz da verdikleri cevap: Kırk sene önce ile bugün kıyaslanmayacak kadar İslam da bir gerileme söz konusudur. Gün geçtikçe Müslümanlar İslam’dan daha da uzaklaşıyor. Peki din değişti mi? Hayır, din değişmedi. Kuran’da, bir değişiklik söz konusu değildir. Hadis ve mezhep aynı şekilde değişmemiştir.
Peki değişen nedir? Değişen bizleriz. O halde bu gidişe dur demeyecek miyiz? Yani böylesi bir vaziyette, çocuklarımız, neslimiz helakete ve felakete gitmekte iken, biz böyle sessiz mi kalacağız? Buna dur demeyecek miyiz? Buna mutlaka dur dememiz gerekir. Çünkü bizim evlatlarımız bizim sermayelerimizdir. Bizler çocuklarımızı başıboş bırakırsak onların gidecekleri yer helakettir.
Çocuklarınızı İslam ahlakıyla ahlaklandırınız. Eğer İslam ahlakıyla ahlaklandırmazsanız zaman onlara ahlakını ve edebini öğretir. Eğer biz bu gün çocuklarımıza İslam’ın edebini öğretmezsek ve çocuklarımıza sahip çıkmazsak, yarın; sokak, internet, telefon, batı ahlakı onlara sahip çıkacaktır. Bunlar çocuklara sahip çıktıkları zaman çocukların hem dünyasını hem de ahiretini mahvederler.
Çocuklarımıza sahip çıkmalıyız. Eğitim ve öğretim dönemi başladı, okula giden çocukların ailelerinden kaç kişi çocuklarının durumlarını yakından takip ediyor; okul yöneticileriyle konuşup çocuğunun hal ve gidişatını soruyor veyahut veli çocuklarının arkadaş çevresini araştırıyor mu? Bu çocukları kimlerle görüşüyor, kimlerle arkadaşlık ediyor biliyor mu ve bu konuda herhangi bir düşünceye sahip midir?
Biz evimizde uyurken çocuklarımız gece yarılarına kadar sokaklarda geziyorlar. Hiç sormuyoruz acaba bu çocuklar gece – 1-2’e kadar sokaklarda ne yapıyorlar? Eskiden, gece yarılarına kadar sokaklarda dolaşan insanlar için üç tabir kullanılırdı; ya hırsızlık, ya hayâsızlık, ya da buna benzer gayr-ı meşru işlerle meşgul, denilirdi.
Gece yarısı saat bir veya ikiye kadar sokaklarda dolaşan yaşları 15 ile 20 arasında değişen bu çocuklara, hiç sahip çıktık mı? Maalesef, kesinlikle sahip çıkmıyoruz.
“İyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut da sen onun pis kokusunu alırsın.” [Buhari, Büyu 38; Zebaih 31; Müslim, Birr 146, (2628)]
Bizler kendimizi düşündüğümüz kadar çocuklarımızı neden düşünmüyoruz. Ne yazık ki sigara tiryakisi olan bir baba, bir saat sigara içemezse dünyayı başına yıkar, yani kendi nefsini o kadar düşünüyor. Fakat çocuğu sabah namazına kalkmadığı zaman veya yanlış bir iş yaptığı zaman rahatsız edip ikaz etmez.
Kişi dostunun, arkadaşının dinin üzerindedir. Çocuklarımızın arkadaşlarına dikkat edelim. Kimlerle ve hangi kesim insanlarla arkadaşlık yaptığını araştıralım ve öğrenelim.
“Kişi dostunun (arkadaşının) dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 19, Tirmizi, Zühd, 45)
Bu uyarıları yapmamızın sebebi; toplum da bir yangın var bunun farkında değiliz. Bugün ortaokullara kadar inen uyuşturucu belası çocuklarımız için büyük tehdit oluşturmaktadır. Bu uyuşturucu öyle bir bela ki, bir çocuk yanlışlıkla bile onun kokusunu aldığı zaman ona ilgi duyar. Yani ona tiryakilik oluşur, tiryakilik oluştuğu zaman artık o çocuğa sahip çıkmamız mümkün değildir. Artık o çocuk sana evlatlık yapamaz. Ortalıkta bir sürü ejderhalar (zehir tacirleri) var. Bu ejderhalar çocukları uyuşturucuya alıştırmak için sokaklar da cirit atıyorlar. Bunları işitiyoruz, görüyoruz, duyuyoruz, siz de görüyorsunuz ve duyuyorsunuz…
Hemen hemen her ilçede en az yüzlerce gencin uyuşturucu bağımlısı olduğu istatistikler sonucu açıklanıyor. Peki, bu sayı az mıdır, çok mudur ne dersiniz buna? Hem bu sayı bu rakam da kalır mı? Kesinlikle hayır. Her yıl bu sayı katlanarak büyümektedir. Eğer buna bir önlem alınmazsa yakın tarihte bütün gençleri kapsayabilir. Bundan dolayı bu konuya çok dikkat etmek gerekir. Çocuklarımıza mutlaka sahip çıkmalıyız.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vessellem) şöyle buyurmuştur: ”Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobandır ve güttüğü sürüden sorumludur.” Buhari, Cum`a 11, İstikraz 20, İtk 17, 19, Vesaya 9, Nikah 81, 90, Ahkam 1; Müslim, İmare 20.
Yani herkes kendi gücüne göre sorumludur. Bir aile reisi mahiyetinde bulunan çocuklarından, eşinden sorumludur. Bir hocaefendi, veya bir idare amiri yani herkes kendi rütbesine ve konumuna göre diğer kimselerden sorumludur. Bunu buyuran Yüce Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vessellem) ‘dir.
Biz şunu diyemeyiz, ‘bana ne’… Komşunun çocuğu yanlış yola girmiş, kötü şeyler yapıyor, ‘bana ne’ deme hakkına sahip değiliz. Çünkü böyle söylediğimiz de o bela yarın bizim kapımızı da çalabilir.
Biz aile büyükleri bu konularda maalesef duyarsızız. Mesela; Bizim bölgemiz de ilkbahardan sonbaharın bitimine kadar çok az sayıda düğünler çalgısız yapılıyor. Çalgılı düğünler ise adet haline geldi, kimse bu şekilde yapılan düğünleri kötü görmüyor. Hâlbuki biraz önce bahsettiğim gibi altmış yaşında olan bir insana sorun, kırk sene önce birisi çalgıyla düğün yaptırsaydı toplum onu nasıl karşılardı? İnsanlar ona sen haram ve günah işledin diyerek kimse o düğüne iştirak etmezdi. Fakat bu gün çalgısız, türküsüz, davulsuz, zurnasız yapılan düğünler ayıplanır hale geldi. Hatta onlar hakkında bu adam cimrilik yaptı düğününe ekip veya türkücü getirmedi derler ve adamı kınayıp gibi düğününe gitmezler. Bu olanları görüyoruz ve işitiyoruz.
Peki, Allah (Celle celaluhu) ve Resulü bizlerden bunu mu istiyor? Din bu mudur? Ne oldu da biz bu hale geldik? Din mi değişti? Hayır din değişmedi. Başka Peygamber de gelmedi. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi vessellem), kitabımız Kur’an-ı Kerim. Değişen biz olduk.
Bizler dışarıdan yani batıdan gelen ne kötülük varsa hemen kapmaya çalışıyoruz. Bu kötülükler televizyon, medya vasıtasıyla hızlı bir şekilde toplumumuzun içine girerek toplumu ifsad ediyor. Çocuklarımıza televizyon seyrettiriyoruz. Evimizde ki televizyonlar artık normal bir hale geldi, yani hiçbirimiz bunun yanlış olduğunu görmüyoruz.
Zaten kıyamet alametlerinden birisi de şudur; Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vessellem) buyuruyor:
“Eğer günahlar normal hale gelmişse yani bir günah toplumda aşikâr olarak işleniyorsa ve bu toplum bunu ayıplamıyorsa, o ahir zamanın alametidir.”
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vessellem) buyuruyor:
“Bu ümmet dört şeyi adet haline getirdiği zaman dört felaketle karşılaşır:
a) Zina mubah sayıldığı zaman, depremler meydana gelir.
b) Hükümdarlar/ devlet kurumlarındaki yetkililer, zulüm yaptıkları zaman yağmur yağmaz kıtlık olur.
c) Zekât-sadakalar eda edilmediği zaman, mallar helak olur.
d) Zimmilerin/ gayri müslim vatandaşların hukuku çiğnendiği zaman, devlet müşriklerin eline geçer.” (Deylemi, 1/330-331)
Yüce Allah (Celle celaluhu) Kur’an-ı Kerim’de, Beni İsrail’den bahsediyor, Yüce Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vessellem) bu ayeti şöyle mana ediyor: Beni İsrailli âlimler ve muttaki kişiler, onların toplumunda bir günah işlendiğinde, gidip mani oluyorlardı, yapmayın diyorlardı. Bir zaman sonra bu âlimlerde bir gevşeklik hâsıl oldu, bu günah işleyen insanların yanına giderek birlikte oturdular, sohbet ettiler. Böyle olunca bunların kalpleri birbirlerine ülfet peyda etti. Birbirlerini sevmeye başladılar ve bu muttaki kişilerde aynı günahı işlemeye başladılar.
Bir şeyi düzeltmek zordur. Biz bu Cami’yi yaparken ne kadar emek sarf ettik, para harcadık, senelerce bekledik uğraştık, teşbih de hata olmasın böyle bir camiyi ya da binayı yıkmak istesek, Kato getiririz, iki veya üç gün de yıkılır yerle bir ederiz. İşte tahribatlar böyledir, tahribatlara karşı uyanık olmamız, teyakkuzda bulunmamız gerekir.
Eskiden şöyle bir şey vardı; medrese de okuduğumuz dönemlerde, hiç kimse bize, şu yanlışı yapma, şu günahı işleme, dersini oku, müzakereni yap, mütalaanı yap v.s demiyorlardı. O dönemlerde böyle bir şeye ihtiyaç yoktu. Herkes çocuğunu serbest bırakıyordu ve herhangi bir sıkıntı da yaşanmıyordu. Niçin? Çünkü şer güçler yoktu. Gençleri dinden uzaklaştıracak, günahlarla bozacak etkenler yoktu. Günümüzde sokaklarımız tehlike dolu, ellerimizde olan bu cep telefonlarının içinde bir sürü kötü ve zararlı şeyler mevcuttur. Kötüye kullanıldığında zarar verir.
Son zamanlarda televizyonlara çıkan bazı sözde hocalar görüyoruz; İslam’da olmayan bir şeyi İslam’da mevcuttur diyerek yeni yeni fikirler ortaya atıyorlar. Peki, sebep ve amaç nedir? Amaçları İslam dinini bozmaktır. Evet, Müslümanları İslam’dan uzaklaştırdılar, bu doğru. Şu an gençlerimize baktığımız da yüzde kaçı namaz kılıyor? Yüzde kaçı camilere gidiyor? Türkiye’den ve İslam âleminde ki orandan bahsediyorum.
Kâfir milletlerin düşünceleri, Müslümanları İslamiyet’ten uzaklaştırmaktır. Onun için onların elinden ne geliyorsa Müslümanları bozmaya çalışıyorlar. Bir daha Müslümanların İslamiyet’e dönmemeleri için Kur’an ve hadisleri bozmaya çalışıyorlar. Kur’an’ı bozamayacakları için onun mana ve hedeflerini değiştirmeye gayret gösteriyorlar. Bunu yapmak için Müslümanların içinde dini okumuş kesimleri seçiyorlar. Bu sözde hocalara büyük menfaat sağlayarak bunun karşılığın da Kur’an’a yanlış yorum yapmak ve hadisleri inkâr etme görevini vermektedirler.
Televizyona çıkan bu sözde hocalardan birisi: ‘Kur’an tarihseldir’ diyor. Sözde din adamı vasfıyla milletin karşısına çıkıyor. Onlar bu fikirleri ile şunu amaçlamaktadırlar: Kur’an indiğinde, o zaman o dönemde kim varsa sadece onlara hitap etmiştir, sadece onları ilgilendirir, bizi ilgilendirmez, biz Kur’an’la amel etmeye mükellef değiliz diyorlar. Bu gibileri televizyonlarda müşahede ediyorsunuz belki dikkatinizi çekmez fakat gençler bunları takip ediyor. Birde o kadar çok yalan söylüyorlar ki, bir insanın ilmi fikri olmazsa vallahi bu doğrudur der.
Bir kısım ise hadis yoktur diyor; Haşa, hadisler baştan sona kadar uydurulmuş diyorlar. İslam’ın ikinci temel kaynağı hadis olduğu için, bu kişiler şöyle düşünüyorlar: Biz hadisleri reddedersek ve buna devam edersek bir zaman sonra hadisler ortadan kaldırılır…
إِنَّمَا جَزَاء الَّذِينَ يُحَارِبُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الأَرْضِ فَسَادًا أَن يُقَتَّلُواْ أَوْ يُصَلَّبُواْ أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم مِّنْ خِلافٍ أَوْ يُنفَوْاْ مِنَ الأَرْضِ ذَلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿٣٣﴾
”Allah’a ve Resulüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır” Maide Suresi 33
Peki, bu kişiler niçin hadislere düşman? Hadisler Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vessellem) zamanında yazıldığı gibi Kur’an’la karışmasın diye Peygamber Efendimiz ‘den (sallallahu aleyhi vessellem) sonra da yazılmıştır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vessellem) kendi zamanın da hadislerin yazılmasına karışmamış. Buna rağmen yine yazılmaya devam edilmiştir. 1400 senedir İslam âlemi, İslam âlimleri hadislerle amel etmişler ve bu hadisleri ezberlemiş ve hadislerle ilgili büyük çalışmalar yaparak hadis ilmini oluşturmuşlardır.
وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَالرَّسُولَ فَأُوْلَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاء وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَئِكَ رَفِيقًا ﴿٦٩﴾
”Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberlerle, Sıddıklarla, şehitlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır” Nisa Suresi 69
Bir tane cahil kalkıyor, hadis yoktur diyor, diğer biri mezhep yoktur diyor, biri de keramet yoktur diyor, Neuzübillah. Kur’an-ı Kerim’de keramet vardır: Ashab-ı Fil vb. birçok örnekler vardır. Diğer birisi evliya yoktur diyor, Kur’an-ı Kerim’de Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٦٢﴾
“İyi bil ki, gerçekten evliyaullah için korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar” (Yunus Suresi 62)
وَمِمَّنْ خَلَقْنَا أُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِهِ يَعْدِلُونَ ﴿١٨١﴾
”Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır.” (A’raf Suresi 181)
Allah’u Teâlâ Kelamullah’ın da bahsetmiştir; Allah’ın dostları, Veli’ler vardır, bunu nasıl inkâr edilebilirler?
Son yüzyılda ve özellikle son otuz yıl içerisin de değişik değişik hocalar çıkıyor piyasaya; bunlar nereden ve hangi Yahudi localarından maaş alıyorlar? Hangi Hristiyan derneklerinden maaş aldıklarını ve onun karşılığında dini bozmak için bizlerle ne kadar uğraştıklarını tahmin ediyoruz.
Zaten elimiz de belgeler var. Bir zaman önce dini-ilim topluluğu tarafından bu modernistlerle ilgili büyük araştırmalar yapıldı. Bu modernistlerin kökü nereye dayanıyor? Bu İslam’ı bozmaya çalışanlar kafalarına göre fetva veriyorlar. Helalı haram, haramı helal kılıyorlar, İslam’da şu yoktur veya bu vardır vs. gibi konuşmalarla İslam’a yeni şeyler getirmeye çalışıyorlar. Bu modernistlerin kaynağı araştırıldı; bunların İngiltere’den, Almanya’dan nişanları yani ödülleri var ve bir yerlerden düzenli maaş alıyorlar.
Bundan dolayı bu insanlara itibar etmemek gerekir. Bizim için Din eskiden dedelerimizden, babalarımızdan silsile olarak ta Yüce Peygamber Efendimiz’e (sallallahu aleyhi vessellem) kadar ulaşıyor. Yani mütevatir olarak gelen Kur’an ve Hadis bizim için kaynaktır. Bizim için kaynak olduğu gibi Kur’an ve hadisi yorumlayan müçtehit âlimlerin görüşleri de bizim için önemlidir.
1400 sene önce Vahiy yoluyla Kur’an-ı Kerim bize gönderildi. Adamın biri kalkmış haçlıların ve Yahudilerin çıkarları için Kur’an’ı bozmaya çalışıyor. Sen kimsin? Necisin? Ne konuşuyorsun?
İmam Rabbani (Kuddise sırrehu) ve İmam Gazali (Kuddise sırrehu), Mevlana Halid Bağdadi (Kuddise sırrehu), İmam-ı Şafii (Radıyallahu anh), İmam-ı Azam (Radıyallahu anh), İmam-ı Malik (Radıyallahu anh) gibi büyük âlimler Kur’an ve Sünneti mana etmişler, onlar ne dedilerse bizler onların dediklerine inanıyoruz, onlara mutabık olarak amel ediyoruz, ortaya atılan belirsiz yeni fikirlere itibar etmiyoruz.
Bunları şundan dolayı söylüyorum; bu gibi düşüncelere biz itibar etmiyoruz fakat gençlerimizi düşünmemiz gerekir. Çünkü gençlerimiz ellerinde bulunan cep telefonları ile bu sapıkların görüşlerini okuyorlar ve dinden uzaklaşıyorlar. Asıl olan, hakiki ve mukaddes olan inancımızdan uzaklaşıyorlar.
Gençliğimize saldırı birçok açıdan oluyor;
1- Fikir açısından: Gençlerimizi İslam’dan uzaklaştırmak için dünyanın herhangi bir yerin de kötü bir fikir ortaya çıktığında ertesi gün hemen İslam topraklarında Müslüman gençlerimize verilmeye çalışılıyor.
2- Ahlaki açıdan: Gençlerimizin ahlakını bozmak, ahlaksızlaştırmak ve ibadetten soğutmak için ellerinden ne gelirse onu yapmaya çalışıyorlar.
3- Irkçılık: En büyük felaketlerden biri olan ırkçılığı kışkırtıyorlar. Bu ırkçılık sadece bizim bölgemiz de ya da Türkiye’de değil tüm İslam beldelerin de yaygınlaştırılıyor. Mesela: Araplarda, Kürtlerde, Türklerde, Farslılarda vs. bu ırkçılık propagandasını Müslümanları birbirine düşürmek için aşikâr olarak yaygınlaştırıyorlar.
Irkçılık saydığımız tehlikelerden en büyük olanıdır. Çünkü bu Müslümanları paramparça eden bir hastalıktır.
Bu ırkçılık hastalığı direk Şeytan’dan gelmiştir. Şeytan, Yüce Allah’a (Celle celaluhu) diyor; ben nasıl Âdem’e secde ederim, onu topraktan beni ise ateşten yarattın. Ben ondan daha üstünüm. Velhasıl ırkçılık şeytanidir.
Bizler aile reisleri olarak bu ırkçılığa karşı çocuklarımıza sahip çıkalım çünkü bu gibi kötü fikirler toplumu gerdirir, kutuplaştırır ve huzurunu bozar.
Küffar, İslam kardeşliğini bozmak için bundan daha büyük bir hile bulamamıştır. Bu ırkçılık ile Müslümanları birbirlerinden uzaklaştırmaya çalışmışlardır.
Hatta ırkçılığın ötesin de kavmiyetçiliği körükleyerek İslam kardeşliğini yıkmak istiyorlar, Allahu Teala şöyle buyurmuştur: “Mü’minler ancak kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin.” Hucurat Suresi 10
Küffarın planı; İslam kardeşliğini bozarak, Müslümanları kendi emirleri altına alıp köleleştirmektir. Yani koyun sürüsü dağılırsa kurt onları daha rahat bir şekil de boğar ve yer. Bizler, Müslümanlar olarak bu konuya özellikle çok dikkat etmeliyiz.