Ramazan 1434 (Temmuz 2013)
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Bedir Gazvesi, Hicretin 2. Yılında, Ramazanın 17’sinde/M. 623 yılında meydan gelen Peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ilk büyük gazvesinden biridir. Bedir gazvesi önceden düşünülüp planlanan bir muharebe değildi. Mekkeli müşriklerin sık sık Müslümanları taciz etmeleri, mallarına el koymaları, onlara zülüm etmelerine mukabil Mekke müşriklerinin de Medine civarından geçmelerini engellemek üzere gelişen bir olay olarak ta değerlendirilebilir. Kureyş’lilere ait kervanlara yapılan hücumların basit bir çapulculuk olarak mülâhaza edilmemesi icap eder. Çünkü ne Kureyşliler masum ve ne de hücum edenler sırf bu iş için teşkil edilmiş bir çete idiler.
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kervanın gidiş gelişlerini takip ettiriyordu. Bunu öğrenen Ebu Süfyan yolunu değiştirip birisini Mekke’ye gönderip onlara haber verir. Kureyş müşrikleri 1000 kişilik bir orduyla süratli bir şekilde Peygamber Efendimiz ve Müslümanlar ile savaşıp köklerini kazımak üzere Medine üzerine yürürler. Müşriklerin, Medine’ye saldırı haberini alan Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ashabı ile istişare eder. Konuyla ilgili Allah şu ayeti indirir:
وَإِذْ يَعِدُكُمُ اللّهُ إِحْدَى الطَّائِفَتِيْنِ أَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُرِيدُ اللّهُ أَن يُحِقَّ الحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَلِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ
7- Hani Allâh size (kervanda bulunan birkaç kişiyle, onları savunmaya gelen yüzlerce müşrikten oluşan) o iki tâifeden birini: “Mutlaka o size âit (bir ganimet)tir!” diye vaat ediyordu. Siz ise (müşriklerin ileri gelenlerinin de aralarında bulunduğu o büyük orduyu mağlup etmek yerine,) o güç sahibi olmayan (kervan)ın gerçekten size âit olmasını arzuluyordunuz. Oysa Allâh (o anda vahyettiği) kelimeleriyle (size, güçlü olan orduyla harbetmenizi emrederek,) hakkı yerleştir(ip yücelt)meyi ve o inkârcıların ardını (arkasını) kes(ip, onları tümüyle helâk et)meyi murad ediyordu.
8- (Evet! Allâh-u Te’âlâ böyle murad eyledi!) Tâ ki O, hakk (olan İslâm)ı iyice sabitleştirsin ve bâtıl (olan şirk ve inkâr)ı iptal etsin! Velevki o (şirk gibi en büyük suçu işleyen) mücrimler hoş görmesin!1
Peygamber Efendimiz istişare neticesinde bedir kuyularında Mekke müşriklerini karşılamaya karar verir. İki ordu bedir kuyularında karşılaşır ve yapılan savaş sonucunda Müslümanlar Allah’ın inayeti ile galip gelirler.
Bedir savaşı, Peygamber Efendimizin ilk büyük gazvesidir. Bu savaşla İslam toplumunun nasıl şekillendiğini ve neleri başardığını, sonrasında neleri kazandığını birkaç madde de izah etmek gerekir:
Birincisi, bu savaş hicretin en önemli sonuçlarından birisidir. Çünkü hicret olmasaydı muhtemelen Müslümanlar devletleşemeyeceklerdi. Dolayısı ile İslam tebliği için Müslümanlara bu denli büyük bir saldırı olmayacak ve Müslümanlarda kendilerini Bedir’de savunmak zorunda kalmayacaklardı. Bedir savaşı olmasaydı aşağıda sayacağımız Müslümanların elde edeceği faydalar olamayacaktı.
İkincisi, ilk gazve olması itibari ile Peygamber Efendimizden sonra gelen İslam toplumu ve devletleri için sürekli örneklik teşkil etmektedir. İslam tarihinde yapılan hemen hemen tüm savaşlarda bu etkinin izlerini görmek mümkündür. Bedir gazvesi her şeyden önce müşriklerin Müslümanları sık sık taciz etmeleri neticesinde; bir anlamda savunma sayılabilecek bir savaştır. Amaç, taarruz değildir. Çünkü İslam’ın tebliğ ile hedeflediği insanlığı varlık sebebine, dünya hayatında kaliteli bir kimlikle var olmaya, adaletin altında onurlu bir yaşam sürdürmeye sevk etmektir.
ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِي
“Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir.”2
Ayeti kerimesi peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tebliğine yön veren en önemli düsturu olmuştur. Hikmet, Allahın varlığını, sıfatlarını, adaletini, varlıkların yaratılma gayelerini anlayıp anlatmaktır. Dolayısıyla bunlar insanlara hikmet ile anlatıldığında insanların kalbinde mutlaka fütuhat gerçekleşir. Peygamber Efendimiz dönemine, asr-ı saadet ve daha sonraki dönemlere baktığımızda savaş, savaş için yapılmamış, bilakis bu hikmet ile insanlığı Allah yoluna çağırmak olmuştur. Sosyolojik açıdan bakıldığında kısa zamanda genişletilmiş İslam toprakları savaşla elde edilmesi mümkün olmadığı gibi İslam’a tabi olanları da savaşla çoğaltmak mümkün değildi. Mekke’nin fethinden 9 yıl sonra Diyarbakır, Bitlis ve Mezopotamya’nın diğer bölgelerinde İslam fethinin sorunsuz bir şekilde gerçekleşmesi, savaşsız tebliğe örnektir.
Üçüncüsü; Peygamber Efendimizden günümüze kadar Müslüman toplulukların, İslam’a bağlı kaldıkça kemmiyet söz konusu olmaksızın Allah’ın indinde yardıma mazhar olacaklarıdır. Kâfirlerden 1000 kişiye karşılık bedirde 313 kişilik ordu ve savaş teçhizatı açısında mukayese mümkün olmayacak derecede düşük olan Müslüman bir gurubun Allah’ın inayeti ile galip gelmesi; savaşlarda Allah’ın Müslümanlara inayetinin başlangıcı ve ahirete kadar devam edeceğinin garantisidir.
Günümüze baktığımızda İslam aleminin mağlubiyet yaşaması, zillet içinde bir hayat sürdürmesi; İslami yaşantıdan uzak kalmasından ve Peygamber Efendimizin tebliğ düsturunun uygulanmamasındandır. Yoksa Allah’ın Kur’an’ı Kerim’de; ‘’Allah müminlerin yardımcısıdır.’’ ‘’Allah müminlerin velisidir.’’ hükmü geçerliliğini yitiren veya sadece asr-ı saadete münhasır bir hüküm değildir.
Dördüncüsü; Bedir Gazvesinde olduğu gibi İslam tarihinin her döneminde meleklerin birçok gazvede Müslümanlara açık bir şekilde yardım ettiği müşahede edilmektedir. Bugün de Müslümanlar, İslam’ın gereklerini yerine getirirse Allah yine Müslümanlara melekler vasıtası ile veya hiç bilmediğimiz bir takım vasıtalar ile yardımcı olur. Allah’ın Müslümanlara Nusret’i, Allah için zor değildir. İslam tarihi boyunca Müslümanlara yardım eden Allah-u Teâlâ, bu gün için yardım etmemesinin sebebini Müslümanların İslam’ı yaşamamasında görmek gerekir. Peygamber Efendimiz ve Müslümanların fiili ve kavli duasının bedir savaşında nasıl kabul edildiği Kur’an’ı Kerim’de şöyle anlatılır:
إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَوَمَا جَعَلَهُ اللّهُ إِلاَّ بُشْرَى وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِ قُلُوبُكُمْ وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ إِذْ يُغَشِّيكُمُ النُّعَاسَ أَمَنَةً مِّنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُم مِّن السَّمَاء مَاء لِّيُطَهِّرَكُم بِهِ وَيُذْهِبَ عَنكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلَى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الأَقْدَامَإِذْ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى الْمَلآئِكَةِ أَنِّي مَعَكُمْ فَثَبِّتُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ سَأُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرَّعْبَ فَاضْرِبُواْ فَوْقَ الأَعْنَاقِ وَاضْرِبُواْ مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍذَلِكَ بِأَنَّهُمْ شَآقُّواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَمَن يُشَاقِقِ اللّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
9- Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz da, O da siz(in bu yardım talebiniz)e: “Muhakkak ki Ben, (müminlerin) ardı sıra gelen/birbiri ardınca gelen/ meleklerden bin (kadarı) ile size imdâd ediciyim!” diye tam bir icâbet buyurmuştu.
10-Allâh bunu(; sizi bu kadar çok melekle desteklemesini, görünce güveneceğiniz, yitirince ümit keseceğiniz bir şey yapmamış,) ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz kendisiyle iyice tatmin olsun diye yapmıştı. (Yardımı meleklerden sanmayın!) Yardım ancak Allâh katındandır. (Kazanan da ancak Allâh’ın yardımına mazhar olandır.) Şüphesiz ki Allâh (dostlarına yardıma gücü yeten bir) Azîz’dir; (düşmanlarını yardımsız bırakırken de hikmet sahibi bir) Hakîm’dir.
11- Hani O, tarafından bir güvenlik olsun diye size hafif bir uyku bürüyor ve üzerinize gökten bir su indiriyordu ki sizi onunla (büyük-küçük abdestsizliklerden) iyice temizlesin, sizden şeytanın (sebebiyet verdiği cünüplük) murdarlığını/ (susuzluktan helâk olacağınıza dâir verdiği) vesvesesini/ gidersin ve (sabrı, sebatı ve Allâh’ın yardımına karşı kesin inanç ve güveni) kalpleriniz(e doldurup) üzerine (taşacak şekilde) sıkıca bağlama yapsın, bir de (kumda kayan) ayaklar(ınız)ı onunla sabitlesin/ayaklar(ınız)ı (er meydanında) sabit kılsın/!
12- Hani Rabbin meleklere vahyediyordu ki: “Şüphesiz Ben (Müslümanlara yardım ve destek hususunda) sizinle beraberim. Haydi, o inanmış olan kimselere (insan kılığında görünüp müjde vererek, sayılarını çoğaltarak ve bizzat harbe iştirak ederek) sebat verin! Muhakkak Ben o kâfir olmuş kimselerin kalpleri içerisine korku salacağım, siz de hemen o (imansız) boyunlar üstüne vurun! Onların tüm parmaklarına /tüm mafsallarına/ da vurun!”
13- (Habîbim!) İşte sana! Bu (kâfirlerin başına gelen hezimet) şu sebepledir ki gerçekten onlar Allâh’aveRasûlü’nekarşı gelmiştirler. İşte herkim Allâh’a ve Rasûlü’ne muhalefet ederse muhakkak ki Allâh, azâbı çok şiddetli olan bir Zât’tır.3
Ayette geçen Allah’tan yardım isteme anlamında olan ‘’isteğâse’’ kelimesinin kökü, ‘’gâse’’ dir. Anlamı “Allah’ın yeryüzüne yağmur yağdırmasıdır.’’ ‘Egâse’ kalıbından alınınca, “kullarının dualarını yerine getirmek” anlamına gelmektedir. Ğays kalıbı da “yağmur” demektir. İsteğase kalıbı da “yalvarmak, yardım istemek, imdat istemek” manalarını ifade etmektedir. Ayetteki “Siz Rabbinizden yardım istiyordunuz“ ifadesi; “Bedir Savaşı’nda Hazreti Peygamberle beraber Müslüman savaşçıların Allah’tan yardım dilemek için dua ediyorlardı.“ Bunun bize anlatılmasının sebebi zor durumlarda, bütün imkânları hazırladıktan sonra Allah’a yalvarıp yardım dilemek, Müslüman olmanın bir gereğidir. Bu duayı yerine getirmekle Allah, Müslümanları zafere ulaştıracaktır. Böyle durumlarda dua, müminin en etkili silâhı olmaktadır.
Bedirde meleklerin müminlere yardımını haber veren ayetlerden bazıları da şunlardır:
وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّهُ بِبَدْرٍ وَأَنتُمْ أَذِلَّةٌ فَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿١٢٣﴾إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَن يَكْفِيكُمْ أَن يُمِدَّكُمْ رَبُّكُم بِثَلاَثَةِ آلاَفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُنزَلِينَ ﴿١٢٤﴾بَلَى إِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ وَيَأْتُوكُم مِّن فَوْرِهِمْ هَذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُم بِخَمْسَةِ آلافٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُسَوِّمِينَ ﴿١٢٥﴾
“And olsun ki, siz düşkün bir durumda iken Bedir’de, Allah size yardım etmişti; Allah’tan sakının ki şükredebilesiniz. İnananlara: “Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi?” diyordun. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar de hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size, nişanlı beş bin melekle imdat edecektir.’’4
Meleklerin müminlere yardım etmesinin hikmetini Allah Celle ve Alâ şöyle açıklamaktadır:
وَمَا جَعَلَهُ اللّهُ إِلاَّ بُشْرَى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُم بِهِ وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ﴿١٢٦﴾
“Müminleri müjdeleyip kalplerini yatıştırmak (5)
إِذْ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى الْمَلآئِكَةِ أَنِّي مَعَكُمْ فَثَبِّتُواْ الَّذِينَ آمَنُواْ سَأُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُواْ الرَّعْبَ فَاضْرِبُواْ فَوْقَ الأَعْنَاقِ وَاضْرِبُواْ مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍ ﴿١٢﴾
“ve inkâr edenlerin kalplerine korku salıp” (6)
لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِّنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنقَلِبُواْ خَآئِبِينَ ﴿١٢٧﴾
“onları bozguna uğratmaktır.” (7)
Ancak burada Allah’ın yardımının melekler vasıtası ile olduğu anlaşılmaktadır. Allah, Kur’an-ı Kerim’de, Bedir Savaşı’nda müminleri yardımla müjdelediğini bize haber vermiştir. Peygamber Efendimiz, bedir savaşında ellerini açıp Allah’ın kendisine vaat ettiği yardım için dua ediyordu. Ve şöyle yalvarıyordu:
“Allah’ım! Bu topluluğu bozguna uğratırsan sana ibadet edilmez!” Bunun üzerine Hazreti Ebu Bekir dayanamayıp; “Ey Allah’ın Rasûlü! Allah, sana vaat ettiği yardımı yapacaktır” deyip Peygamberimizi teselli ediyordu. (8)
Hazreti Ömer şöyle anlatıyor:
“Bedir Gazvesi günü Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) müşriklere baktı; onlar bin kişiydiler, ashabı ise üç yüz on küsur kişiden ibaretti. Allah’ın peygamberi kıbleye döndü, ellerini göğe uzattı ve Rabbine seslenmeye, dua etmeye başladı: “Ey Allah’ım! Bana olan vaadini yerine getir! Ey Allah’ım! Bana vaat ettiğini ver! Ey Allah’ım! Bu küçücük Müslüman topluluk helak olursa yeryüzünde sana ibadet eden kalmayacak!” Ellerini göğe uzatmış, kıbleye dönmüş halde o kadar dua etti ki; ridası omuzlarından düştü. O sırada Ebu Bekir yanına geldi, ridâsını aldı, omuzlarına koydu, onu arkasından kucakladı ve: “Ey Allah’ın Peygamberi! Anam babam sana feda olsun! Rabbine münacatın, yakarman artık yeter; hiç şüphen olmasın. O, sana vaadini mutlaka yerine getirecektir.” dedi.
Bunun üzerine ayet nazil oldu:
إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُرْدِفِينَ ﴿٩
“Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melekle size yardım edeceğim diyerek duanızı kabul buyurdu.” (9)
Beşincisi; Bedir savaşında müşriklerin sayısının çok olmasına rağmen Müslümanlar savaşmaya karar verdiler. Bu savaşı da tüm olumsuz şartlara rağmen kazandılar. Bu durum Müslümanlara hem cesaret hem de özgüven kazandırmıştır.
الآنَ خَفَّفَ اللّهُ عَنكُمْ وَعَلِمَ أَنَّ فِيكُمْ ضَعْفًا فَإِن يَكُن مِّنكُم مِّئَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُواْ مِئَتَيْنِ وَإِن يَكُن مِّنكُمْ أَلْفٌ يَغْلِبُواْ أَلْفَيْنِ بِإِذْنِ اللّهِ وَاللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ ﴿٦٦﴾
“Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) ikiyüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah’ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.” (10)
İslam tarihine baktığımızda hep Müslümanlar bu cesaretle fetihleri gerçekleştirmiştir. İslam adaletini, güzelliklerini yaymaya çalışmışlar, adalet ile toplumsal refahı gerçekleştirmişlerdir. Fransız İhtilali ve sanayi devriminden sonra Müslümanlarda oluşan yeis Müslümanların sömürge haline gelmesinde etkili unsurlardan biri olmuştur.
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ ﴿٥٣﴾
“De ki: “Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah, günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir.” (11)
Müslümanlarda son 200 yıldır maalesef ümitsizlik yerleşmiştir. Bu ümitsizliğin tedavisi için çoğu zaman İslam âlimleri İslami cemiyetlerini ikaz etmelerine rağmen maalesef bir türlü sonuç alınamamıştır. Hâlbuki Allah’u Teâlâ, Müslümanlara özgüven vererek yes’e(ümitsizliğe)düşmemeleri için ikaz etmiş ve sürekli yardım etmiştir.
أَنَّهُم مُّلاَقُو اللّهِ كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللّهِ وَاللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ ﴿٢٤٩﴾
“Nice (inançlı) az topluluk, çok topluluğa Allah’ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir.” (12)
إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١٦٠﴾
“Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur; eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O’ndan başka size yardım edecek kimdir? İnananlar yalnız Allah’a güvensinler.” (13)
Bu ayet-i kerimelerden bedir gazvesinde olduğu gibi Müslümanlara özgüven verilmekle beraber Allah’ın izni ile ayrıca az olan grupların çok olan gruplara galebe geldiği görülmektedir.
İslam tarihinde Müslümanlar Allah’ın inayetinden umut kestiklerinde toplumda marjinal guruplar ortaya çıkmıştır. Bunun en güzel örneği haricilerdir. Bu durumu günümüzde de görmek mümkündür. Bedir gazvesinde tüm hazırlıklar yapılır. Efendimiz tüm hazırlıkları kontrol eder. Hatta kimin nerde ve nasıl duracağını ayarlar. Safları düzeltir. Allah’a Müslümanların zaferi için dua eder. Dolayısı ile Müslümanlar da Allah’tan ümit kesmemeli, her türlü zafer için Allah’a güvenmelidir. Bununla beraber üzerine düşen tüm sorumlulukların da hakkını vermelidir.
Efendimiz, Peygamber olması hasebi ile Allah’ın en çok ona yardım etmesi, her kes tarafından tahmin edilebilen bir şeydir. Buna rağmen Peygamberimiz tüm tedbirlere rağmen zafer için; “Ey Allah’ım! Sen mü’minlere yardım et! Şayet onlar tamamen mahvolacak olurlarsa sana artık ileride ibadet edecek kim kalır?” şeklinde dua ediyor.
Altıncısı da; bu gazvede Peygamber Efendimizin sahabeleri ile istişare etmesi, tüm Müslümanlara ışık tutmaktadır. İstişare, değişik fikirlerin ortaya atılıp en güzelini seçmektir. Bu gün içinde Müslüman olsun ve olmasın tüm insanların en çok ihtiyaç duyduğu en önemli toplumsal ilkedir. Belki uluslararası barışın sağlanmasında en önemli faktör istişaredir. İslam âleminin birlik ve istişare eksikliğinden dolayıdır ki bu gün zillet içinde yaşam sürdürmektedirler. Her ne kadar son zamanlarda uluslararası konferans seminer vs. gibi bir takım platformlarda bir araya gelinse de İslam âleminin ihtiyaç duyduğu istişare gerçekleşmemektedir.
Netice olarak; Bedir gazvesi, zahiren savaş olması itibari ile şer görünse de, yukarıda anlattığımız gibi Müslümanlara büyük hayırlar getirmiştir.
Kaynakça
1. Enfal, 8/7-8
2. Nahl, 16/125
3. Enfal, 8/9-13
4. Ali İmran, 3/123-125
5. Ali İmran, 3/126; Enfal, 8/10
6. Enfal, 8/12
7. Ali İmran, 3/127
8. İbni Hişam, II,287
9. Müslim, Cihat
10. Enfal, 8/66
11. Zümer,39/53
12. Bakara,2/249
13. Ali İmran, 3/160