أعوذ بالله من الشيطان الرجيم , بسم الله الرحمن الرحيم
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ. وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلىَ سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَآلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ
Yüce Allah Ayet-i Kerime’de şöyle buyuruyor;
فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُواْ لِي وَلاَ تَكْفُرُونِ
“Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!” (Bakara 152)
Beni ibadet ederek anın, bende sizi sevap ve mağfiretle anayım. Bana şükredin inkâr ve günahla beni inkâr etmeyin. Rivayet edildi ki Hazreti Musa Allah’a şöyle münacat etti;
-Yarabbi sana nasıl şükredeyim.
Allah’u Teâlâ şöyle buyurdu;
-Beni an, beni andığın zaman bana şükretmiş olursun.
Bir insan Allah’ı andığında bu şükürdür. Kişi Allah’a şükretmek isterse ibadet ile taat ile onu anması gerektir ama ibadet ve taat yapmıyorsa Allah’ı unutmuş olur. Allah’ı unuttuğunda bu Allah’ı inkârdır. Ayetin devamında Yüce Allah şöyle buyuruyor;
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153)
Sabır ve namaz bizim dünya ahiret işlerinde Yüce Allah’dan yardım istememizdir. Müfessirler şöyle tefsir yapıyorlar. Her mertebeye, her kademeye sabırla ulaşılır, her türlü günahtan, fahiş işlerden ise namazla korunulur. İnsanın mükellef olduğu iki şeyden birisi iyilikte zirveye ulaşmak, bir diğeri de kötü işlerden uzaklaşmaktır. Sabırla insan güzellikte en yüksek yere ulaşır, namazla da kötü işlerden korunur. Onun için Yüce Allah “Ey iman edenler, dünya ve ahiret işleriniz için sabır ve namazla Allah’dan yardım isteyiniz” buyuruyor. Allah’ın sabır ve namazla yardım isteyenlerle beraber olması demek, onları günahlardan koruması, muhafaza etmesi ve güçlendirmesi demektir.
وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبيلِ اللّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْيَاء وَلَكِن لاَّ تَشْعُرُونَ
“Allah yolunda öldürülenlere ‘Ölüler’ demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.” (Bakara 154)
Bir diğer Âyet-i Kerime’de Yüce Allah insanların dünyadaki imtihanlarından bahsediyor. Dünyaya geldiğimizde Yüce Allah bize mal, mülk, evlat, riyaset vererek bizleri imtihan eder, bunları dilediği zaman tekrar elimizden alır böylece varlıkla ve yoklukla imtihan eder.
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ
“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.” (Bakara 155)
İşte Yüce Allah, (جَلَّ جَـلآلهُ) Efendimize (صلى الله عليه وسلم) Ey Resulüm biz değişik şekillerde kulları imtihan ederiz ama bu imtihanı başaranlara, musibetler anında sabır edenlere cennet müjdesi ver, muhakkak ki onları naim cennetine koyacağım buyuruyor. Bundan daha büyük müjde ne olabilir? Sabır edenlerin kimler olduğunu da Allah’u Teâlâ şöyle tarif ediyor;
الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
“Onlara bir bela, musibet, şer insanların hoşlanmadığı bir şey ulaşırsa şöyle derler biz Allah’a aitiz, onun kuluyuz, ondan geldik, ona döneceğiz.” Bununla şunu ikrar ederler biz Allah’ın kuluyuz, Allah dilediğini yapar, dilediği şekilde imtihan eder.” (Bakara 156)
أُولَئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ
“İşte onların üzerine salavat vardır, (salavat Allah tarafından olunca rahmet manasında, melekler tarafından olunca istiğfar manasında olur) onlara bağışlanma, af edilme vardır, melekler tarafından onlara istiğfar vardır, işte onlar hidayete ulaşan kimselerdir.” (Bakara 157)
Bu Âyet-i Kerimeleri çokça tefekkür ederek, kendimize nasihatler çıkarmalıyız. Hz. Ömer (رضي الله عنه) buyurdu ki:
“Ben herhangi bir bela ile mübtelâ olduğumda mutlaka Allah’ın dört nimetine mazhar olmuşumdur:
1- Dinimde olmadığı için, 2- Ondan daha büyüğü olmadığı için, 3- Onunla razı olmaktan mahrum olmadığım için, 4- Ondan dolayı sevap umduğum için!”
Bir insana gelecek en büyük musibet dininde gelecek olan musibettir, bir insanın dininde eksiklik olursa, namazını kılmazsa, günahlara müptela olursa işte bundan büyük musibet yoktur. Hazreti Ömer (رضي الله عنه) dininde musibete uğramadığı için, Allah’a şükürler ediyor, bu dünyevi musibeti kendisi için nimet sayıyor.
Bir kişinin evladı, eşi dinden uzaksa, namaz kılmıyorsa, kumar, uyuşturucu gibi günahlara müptela ise işte asıl musibet budur, insanın hem dünya hem de ahiretini götüren musibetler bunlardır. İnsan dünyevi işlerinde başına gelen musibete sabrettiğinde Allah’u Teâlâ ona hem dünyada hem ahirette mükâfat verir. Yüce Allah’ın (جَلَّ جَـلآلهُ) Peygamber efendimize (صلى الله عليه وسلم) “sen onlara müjde ver” demesi bizim için başımıza gelen musibet, bela ne kadar büyük olursa olsun sabretmemiz için yeterlidir.
Değerli Müslümanlar; işte bunun için dünyevi işlerde gelen musibet ve belalara sabır etmeliyiz. Özellikle annesi, babası, eşi, çocuğu, sevdiklerinden birisi vefat edenler sizlere diyorum sabır ediniz. Dünyanın sonu gelmiş gibi davranmayınız إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ deyiniz. Eğer iman etmiş isek en üstün olan bizleriz, gerçek olan dünyada yani ahirette annemiz, babamız, evladımız, sevdiklerimizle bir araya geleceğiz İnşallahu Teâlâ, onun için bizi Allah’tan uzaklaştıracak bir yas tutmayalım. Sabırlı olalım, bu iş sabrımı taşırdı der isek imtihanı kaybeder bununla da kalmaz daha beter belalara muhatap oluruz Allah muhafaza.
Kişi başına gelen musibet ve belalara sabrettiği zaman dünyada karşılığını göreceği gibi en önemlisi ahirette bu sabrın karşılığında Allah’u Teâlâ tarafından mükâfatlandıracaktır, bundan daha güzel ne olabilir?
Ebu Musa Hazretleri’nden rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (صلى الله عليه وسلم) şöyle buyurmuştur:
Bir kulun çocuğu öldüğünde Allah-u Teâlâ Hazretleri meleklerine: “Kulumun çocuğunu mu aldınız?” diye sorar. Onlar da: “Evet” derler. Mevla Teâlâ tekrar: “Onun kalbinin meyvesini mi aldınız?” buyurur. Onlar da “Evet” derler. Bunun üzerine Mevla Teâlâ: “Kulum ne dedi?” diye sorar. Onlar da: “Sana hamdetti ve istircâ etti.” ( Biz Allah’tan geldik ve sonunda ona dönücüleriz, dedi.) derler. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ: “Kuluma cennette bir köşk bina edin ve ona ‘Beytü-l Hamd’ (Hamd evi) ismini verin.” buyurur.(Tirmizi)
Bir anne babanın evladı vefat ettiğinde eğer o sabır eder “Allah’dan geldik, yine ona döneceğiz” derse bakınız Yüce Allah ona cennette ismi hamd evi olan bir köşk ihsan ediyor. Allah’u Teâlâ herkese bir ömür vermiş ve bir ecel vakti tayin etmiştir, bu vakit geldiğinde hepimiz asıl yurt olan ahirete göçeceğiz. Hiçbir canlı fani değildir, bizler için fanilik yoktur. Bizim için sadece süresi Allah’u Teâlâ tarafından belirlenmiş bir ömür var. Hani vakti gelince eşyalarını toplayan başka bir diyara göçen göçebeler gibiyiz. Önden gidenler için yaslar tutulup sanki dünyanın sonu gelmiş gibi davranılamaz, çünkü vakti gelince biz de onların yanına gideceğiz, ayrılıklarda bir vakte kadardır. Öyle güzel bir metanet gösterelim ki, Yüce Allah (جَلَّ جَـلآلهُ) dünyada iken kaybettiğimiz sevdiklerimizle cennetinde buluştursun.
Peygamber efendimiz ’in (صلى الله عليه وسلم) evlatlarından İbrahim vefat edince, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübârek gözlerinden yaşlar boşandı. Hz. Abdurrahman bin Avf,;
“Yâ Resûlallah! Siz de mi ağlıyorsunuz? Böyle ağlamaktan halkı men etmemiş miydiniz?” deyince, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurdular:
“Ey ibni Avf? Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan şu iki ağlayış ve bağırışı yasakladım: Nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışından ve musîbet ve felâket sırasındaki bağırışla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmaktan. Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acımadan ibârettir. Merhamet etmeyene, merhamet edilmez!” buyurmuştur.
Bir dostumuzu, yakınımızı kaybettiğimizde üzülmek, gözlerden yaş gelmesi merhamettendir, fakat bağırıp/çağırmak, feryat/figan etmek, üstünü başını parçalamak yanlıştır Allah muhafaza isyandır. Başımıza gelen bela ve musibetlere, şer işlere güzel bir sabırla sabretmek, Allah’u Teâlâ’nın kaderine rıza göstermek güçlü bir imanında göstergesidir.
Allah’u Teâlâ bizi hakiki sabredenlerden, hakiki iman edenlerden eylesin. Âmin
23.02.2017 tarihli sohbet