Rebiulahir 1435 (Şubat 2014)

 

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine’ye hicret ettikten sonra Medine de bir İslam devletini kurar. İslam devletinin güvenliği için hem içten hem de dıştan tüm tedbirleri alır. Uluslararası nitelik taşıyan Medine sözleşmesi bu tedbirlerin başında gelir. Çünkü Medine toplumunun bir bölümü Yahudi kabilelerinden oluşuyordu. Medine sakinlerinden olan Yahudiler ile iyi komşuluk ve iyi ilişkiler kurmak için Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) elinden gelen her türlü gayreti sarf etmiştir. Birbirlerine karşılıklı güven vermişlerdir. Hatta Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) , yanında geçen bir Yahudi cenazesi için ayağa kalkmıştır.

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْاْ إِلَى كَلَمَةٍ سَوَاء بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلاَّ اللّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقُولُواْ اشْهَدُواْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ 

De ki: “Ey Kitap ehli! Ancak Allah’a kulluk etmek, O’na bir şeyi eş koşmamak, Allah’ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere, bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin!” Eğer yüz çevirirlerse: “Bizim Müslüman olduğumuza şahit olun!” deyin.(1)

Ayeti kerimesi hükmü gereğince Peygamber Efendimiz, Yahudiler ile iyi ilişkiler kurup onları İslam’a davet etmiştir.

Peygamber Efendimiz, başlangıçta Kur’an’ın hükmünün bulunmadığı hususlarda Yahudilere ve Hristiyanlara muvafakat etmeyi ön plana çıkarmıştır. İlk başlarda daha Kâbe’ye yönelme emri gelmeden önce peygamber Efendimiz namazlarda ehli kitabın kıblesi olan Beytü’l-Makdis’e yönelmiştir. Müslümanların, onların kestiklerini yemelerine ve iffetli kadınlarıyla evlenmelerine müsaade etmiştir.

Neticede Allah’ın dini olan İslam, insanlığın gereği ne ise insanlarla o şekilde muamele etmiştir. Bu kural, İslam hukukunda günümüze kadar İslam devleti ve zimmî(İslam topraklarında yaşayan ve İslamiyetin hâkimiyetini kabul etmiş gayr-i müslimler) ilişkilerinde hep uygulana gelmiştir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki; her dine ve ideolojiye vermiş olduğu hak-hukuku ve özgürlüğü, başka dini inanç ve ideolojileri, başka toplulukları olumsuz etkilemeyecek bir şekilde sağlamıştır.

Örneğin İslam hukuku, Hristiyanlara içki özgürlüğü verirken bu Hristiyanlar kendi bölgesinde bu özgürlükten faydalanabilmiştir. Yoksa bu özgürlük, Müslüman ve diğer içki içmeyen toplumları rahatsız edecek ve ahlaklarını bozacak bir nitelikte verilmemiştir. Oysa bu gün bir toplumun özgürlüğü, bir diğer toplumun inançlarına müdahale niteliği taşıyabiliyor. Maalesef bu özgürlüğü kullananlar da bunu doğal bir hak olarak görmektedirler. Ayrıca İslam, karşılıklı yapılan anlaşma ve hoşgörüyü bozanları da müeyyide uygulama hususunu içinde barındırmaktadır. Bundan dolayıdır ki Benî Nadir ve diğer Yahudi kabileleri ile yaptığı anlaşmayı bozunca Peygamber Efendimiz, yaptığı ıslah ve yola getirme çalışmalarından sonra yaptırım uygulamıştır.

Peygamber Efendimiz, Yahudilere karşı iyi ilişkiler kurma çabalarına rağmen Yahudiler, Müslümanları İslâm’dan çevirmek için her türlü faaliyetler içine girmişler, Müslümanlar arasına nifak sokmuşlardır.

وَقَالَت طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ آمِنُواْ بِالَّذِيَ أُنزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُواْ آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

“Ehl-i kitaptan bir gurup şöyle dedi: “Müminlere indirilmiş olan(kitab)a sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkâr edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler.”(2)

Ayeti kerimesinde görüldüğü gibi Yahudiler, Müslümanları dinlerinden çıkarmak için her türlü hilelere başvurmuşlardır. Bazen Kur’an-ı Kerim’i alaya almışlar, onu inkâr etmişlerdir. Bazen de görünürde de olsa inanmışlardır. Fırsat bulduklarında gerçek din sahibinin kendileri olduğunda ısrar etmişlerdir. Yahudiler, Kur’an’ı Kerim’le alay ettikleri gibi; “Muhammed gökten haber aldığını iddia ediyor, fakat devesinin nerede olduğunu bilmiyor” gibi çirkin ifadelerle Peygamber Efendimizle de alay etmişlerdir.

Müslümanlar arasında nifak sokmak için Evs ve Hazreç arasında eskiden var olan kin ve düşmanlığı körüklemişlerdir. Münafıklar ve Mekke müşrikleri ile her türlü işbirliği yapmışlardır. Hâlbuki Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Yahudilerle yapılan antlaşmanın bozulmaması için her türlü çabayı da sarf etmiştir. Tüm bu entrikalarla beraber Yahudiler, Müslümanlar aleyhine olan tüm enstrümanları kullanmışlar ve bu konuda sınır tanımamışlardır. Gerek Peygamber Efendimizle olsun gerekse Müslümanlar ve hanımları ile ilgili her türlü iftira ve karalama faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Yahudilerden olan Kab bin Eşref’in Peygamber Efendimiz ve Müslümanların hanımları ile ilgili söylediği şiirler, attığı iftiralar dayanılmaz bir hal almıştır.

Bu analizden sonra Benî Nadir olayına değinmek gerekirse olay kısaca şöyle cereyan etmiştir: Bi’r-i Maûne olayından kurtulan Amr bin Ümeyye ed-Damrî, Hazreti Peygamber’in eman verdiği iki kişiyi yanlışlıkla öldürmüştü. Öldürülen şahısların diyetine Medine sözleşmesince beni Nadîr’de ortaktı. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Ali’den oluşan bir ekiple birlikte Benî Nadîr’e gitti. Benî Nadir, ilk önce Peygamber Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iyi davranır görünüp diyete ortak olacaklarını bildirdiler ve kısa bir süre beklemesini istediler. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve sahâbîler bir duvarın dibinde gölgelenirken üzerine bir taş yuvarlayarak onu öldürmeyi planladılar. Amr bin Cihâş adlı Yahudinin taşı yuvarlamaya hazırlandığı sırada durumu Cebrail (Aleyhisselam) Peygamber Efendimiz’e bildirir. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hemen bir şey olmamış gibi oturduğu yerden kalkarak kimseye haber vermeden Medine’ye gider. Yahudiler hiçbir şey olmamışçasına sahâbîlere; “Ebü’l-Kâsım, biz isteğini yerine getirmeden acele etti” dediler. Daha sonra sahâbîler onu aramaya koyuldular. Medine’den gelen bir yolcudan, onun şehre gittiğini öğrendiler ve peşinden onlar da gittiler. Peygamberimiz, Müslümanlara Benî Nadir’in kendisini öldürmek istediklerini bildirerek, onların üzerine yürümek üzere hazırlanmalarını söyledi.

 وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

“Allah seni insanlar(ın vereceği zararlar)dan korur. Doğrusu Allah, kafirlere (hidayet)yol(unu) göstermez.”(3)

Ayeti kerimesi bu olay üzerine inmiştir ve Allah-u Teâlâ Rasûlünü, daha önceki durumlarda olduğu gibi Benî Nadir suikastinden de korumuştur.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Muhammed bin Mesleme’yi Yahudilere elçi olarak göndererek, on gün içinde Medine’yi terk etmelerini emreder. Bunun üzerine Benî Nadir, Medine’den çıkacaklarını bildirdiler ancak münafıkların reisi Abdullah bin Übey bin Selül, Arapların ve diğer Yahudilerin yardım edeceğini vaad ederek Benî Nadir’in yurtlarını terk etmemeleri hususunda onları ikna etti. Benî Nadir de münafıkların reisi Abdullah bin Übey bin Selül’ün vaad etiği iki bin kişilik kuvvete inanıp Hazreti Peygamber’e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem);

“Biz yurdumuzdan çıkmıyoruz, istediğini yap” şeklinde haber gönderdiler.

Bu olaylar üzerine Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Benî Nadir’i kuşatarak önce onları anlaşmaya davet eder. Fakat Yahudiler bunu kabul etmedikleri gibi, Müslümanlara ok ve taş atmaya başlarlar. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Nadîroğullarına ait hurma ağaçlarını savaş esnasında Müslüman savaşçılara engel olmaması için kesmeyi emreder. Kuşatma on beş gün sürdü. Abdullah bin Übey tarafından vaad edilen yardımın gelmemesi üzerine Beni Nadîr Medine’den çıkmayı kabul etti. Benî Nadir, savaş malzemeleri hariç develere yükleyebildikleri kadar mallarını, yanlarına alarak Medine’den ayrıldılar.

Kur’an’ı Kerim, Yahudileri sosyal ve psikolojik açıdan aşağıdaki ayeti kerimelerde bize tanıtmaktadır:

أَفَكُلَّمَا جَاءكُمْ رَسُولٌ بِمَا لاَ تَهْوَى أَنفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقاً كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقاً تَقْتُلُونَ

“Size (şeref sahibi) bir peygamber, nefsinizin hoşlanmadığı bir şey getirdikçe, büyüklük taslayarak, bir kısmını yalancı sayıp, bir kısmını öldürür müsünüz?” (4)

بِئْسَمَا اشْتَرَوْاْ بِهِ أَنفُسَهُمْ أَن يَكْفُرُواْ بِمَا أنَزَلَ اللّهُ بَغْياً أَن يُنَزِّلُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ فَبَآؤُواْ بِغَضَبٍ عَلَى غَضَبٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُّهِينٌ

“Allah’ın kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için Allah’ın indirdiğini (Kur’an’ı) inkâr ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir şeydir! Böylece onlar, gazap üstüne gazaba uğradılar. Ayrıca kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.” (5)

وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ النَّاسِ عَلَى حَيَاةٍ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ يَوَدُّ أَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ أَلْفَ سَنَةٍ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِهِ مِنَ الْعَذَابِ أَن يُعَمَّرَ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ

“Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması, hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.” (6)

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُواْ إِلاَّ بِحَبْلٍ مِّنْ اللّهِ وَحَبْلٍ مِّنَ النَّاسِ وَبَآؤُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُواْ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَيَقْتُلُونَ الأَنبِيَاء بِغَيْرِ حَقٍّ ذَلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ

“Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah’ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir.”(7)

يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ لاَ يَحْزُنكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنَ الَّذِينَ قَالُواْ آمَنَّا بِأَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِن قُلُوبُهُمْ وَمِنَ الَّذِينَ هِادُواْ سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِن بَعْدِ مَوَاضِعِهِ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَذَا فَخُذُوهُ وَإِن لَّمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُواْ وَمَن يُرِدِ اللّهُ فِتْنَتَهُ فَلَن تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللّهِ شَيْئًا أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدِ اللّهُ أَن يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ

“Yahudiler’den, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar) da vardır.”(8)

وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِن رَّبِّكَ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى لَّقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ أُورِثُوا الْكِتَابَ مِن بَعْدِهِمْ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مُرِيبٍ

“O (geçmiş peygamberlerin ümmeti olan Yahudi ve Hristiya)nlar, (İslâm’ın hak olduğuna dâir) kendilerine (kesin) ilim geldikten sonra(, hakikati anlayamadıkları için değil), ancak aralarındaki kıskançlıktan dolayı (haktan) ayrılmışlardır. Eğer (inkârcılara peşinen azap edilmeyip, kimi hakkında Bedir günü, kimi hakkındaysa kıyâmet günü olarak) belirlenmiş bir süreye kadar (cezalarının tehir edileceğine dair, ezelde) Rabbinden geçmiş olan (kararı ifade eden) bir kelime bulunmasaydı, elbette (haksızlar çarçabuk helâk edilirdi de, böylece onlarla müminlerin) aralarında (çoktan) hüküm verilmiş olurdu. Onların ardından o kitaba mirasçı kılınmış olan (senin devrindeki) bu (inatçı) kimseler ise, hiç şüphesiz ki elbette o (kendi kitapları)ndan dolayı çok huzursuz edici pek büyük bir şüphe içindedirler.(9)

Yahudiler, sosyolojik olarak değerlendirildiğinde ırkçı, kıskanç, dünya malına hırslı, cimri, hasetçi, inkârcı, müfsit ve hilebaz olduklarından hiçbir peygamber ile anlaşamamışlardır. Hatta Peygamber Efendimizden sonra da gerek Ortadoğu, gerek Avrupa’da yaşadıkları hiçbir toplumla anlaşamamışlardır. Anlaşmamakla kalmamışlar, mutlaka o toplumu ifsat etmişlerdir.

Yahudiler, Tevrat’ta Hazreti İsa ile müjdelenmelerine rağmen kıskançlık psikolojisi ile Efendimizi tanımalarına, peygamber olduğunu bilmelerine rağmen inkar etmişler. Hazreti İsa’yı çarmıha germeye çalışmışlardır. Hazreti İsa ile müjdelendikleri gibi Tevrat’ta Hazreti Peygamberimizle de müjdelendikleri halde, yine ırkçı ve kıskaç psikoloji ile onu inkar etmişlerdir. Hâlbuki Tevrat’ta yüce Allah, peygamberimizi Kur’an’ın ifadesi ile açıkça anlatıyor;

الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءهُمْ وَإِنَّ فَرِيقاً مِّنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir gurup bile bile gerçeği gizler.(10) Ayeti kerimesinde geçtiği gibi Yahudiler, kendi çocuklarını tanıdıkları gibi Peygamber Efendimizi tanıyorlardı.

                              Tarihte yerleştikleri her bölgede mutlaka sorun çıkarmışlardır. Cimri ve dünya malına olan hırslarından dolayı gittikleri her bölgenin ekonomisini ele geçirip oradaki halkı sömürmüşlerdir. Ancak daha sonra insanlarına tabiatının kabul edemeyeceği bu sömürü ve zülüm düzeni o halk tarafından fark edilince, Yahudiler o zenginliğin tadını çıkaramadan o bölge halkı tarafından sürgün edilmişlerdir. Bu gün Yahudiler için arz-ı mevûd ve seçilmişlik fikrinden daha çok ekonomiyi ele geçirmek önem arz etmektedir. Tarihte seçilmişlik ve ekonomi için ellerinden ne geldi ise yapmışlardır.

En sonunda; son yüzyıllarda gerçekleşen sanayi devrimi Fransız ihtilali, mason teşkilatları, kapitalizim, kominizim gibi fikir akımları hep Yahudilerce ortaya çıkarılmıştır. Bununla yeni bir dünya sistemi kurup Müslüman ve Hristiyanları dinlerinden soyutlayıp daha rahat köleleştirmeye çalışmışlardır. Bunu da maalesef hem Hristiyan âleminde hem de İslam âleminde gerçekleştirdikleri görülmektedir.

Bu gün bile İslam ve Hristiyan âleminde hangi oyunlar oynanıyorsa bunun altında mutlaka Yahudiler bulunmaktadır. Şunu iyi bilmek gerekir ki; Yahudilerin oyunu, Hristiyan âlemini tümden yok etmiştir. Müslümanlar ise Yahudilerin oyunlarına tümden kanmadıkları, onların her dediklerini yapmadıkları için bu gün hala savaş yaşamakta ve her gün bedel ödemektedir. Bundan dolayıdır ki başını kaldıran, nispeten bende varım diyen Müslüman ülkelerine her türlü operasyon düzenlenmekte, her türlü entrika reva görülmektedir.

Kaynakça

1. Ali-imran, 3/64

2. Ali İmran, 3/72

3. Maide , 4/67

4. Bakara, 2/87

5. Bakara, 2/90

6. Bakara, 2/96

7. Ali İmran, 3/112

8. Maide, 5/41

9 Şura, 42/14

10. Bakara, 2/146

WhatsApp'ta paylaş