أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
İslam dini inanç, ibadet ve hukuk ilkeleriyle topluma huzur getirdiği gibi ahlak düzeniyle de topluma refah ve huzuru getirmektedir. Allah’ın (ﷻ)nizamı olan Kur’an, toplumsal ve bireysel alanlarda insanlığa yön vermiştir. Kişi iyi bir yaşantı ve barış içerisinde yaşaması için Kur’an’ın tüm düsturunu hayatına alması gerekir.
Kısaca İslam ahlakını ele aldığımızda şunu görürüz ki; İslam’ın ahlak düsturunu yerine getiren bir kişi çevresiyle uyum içerisinde bir yaşam garanti etmiş olur. Mesela İslam ahlakında olan komşu haklarına, anne ve baba haklarına, çocuk haklarına, kadın haklarına, yaşlıların haklarına, akraba vs. haklara riayet eden kişide bireysel olarak kaliteli bir kişilik yerleşir. Toplumsal olarak da toplumun iyi bir ferdi olur. Bu kişilerden oluşan bir toplum müferreh bir toplum olur.
Allah-u Teâlâ, vahiyle insanların ahiret saadetini amaçladığı gibi dünya hayatını da huzur ve barış içerisinde geçirmelerini amaçlamıştır. İşte büyüklere hürmet de toplumun her kesimini ilgilendiren bir mesele olması itibariyle toplumum huzurunu sağlayan temel unsurların başında gelir. Yaşlı olan insanlar bir nevi dünyadan kısmen de olsa ümitsizdirler. Bazılarında bir ayağı çukurda hissi bulunabilmektedir. Hastalık ve güç zayıflığı onlarda galebe çalmaktadır. Tahammülleri gençlere göre zayıflamaktadır. Yardım ve şefkate ihtiyaç duymaktadırlar. İslam bu sınıf insanları ye’se düşmemeleri için hatta kendilerini toplumun önemli kesimlerinden olduklarını hissetmeleri için onlara saygı duyulmasını gençlere emretmiştir. Onlara hürmeti mukaddes ve bereket saymıştır. Peygamber Efendimiz (ﷻﷺ)
البركة في أكابرنا “Bereket büyüklerimizdedir”1 buyurmuştur.
Ayet-i kerimede Allah (ﷻ) yaşlılarla ilgili şöyle buyurmaktadır:
وَاللّهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفَّاكُمْ وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَى أَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لاَ يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئًا إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ قَدِيرٌ
“Sizi Allah yarattı; sonra sizi vefat ettirecektir. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en güç çağına kadar yaşatılacaktır.”2
Bu ayette geçen “Ömrün en güç çağı” yaşlılık dönemi anlamındadır. Buradan da yaşlılığın ne kadar zor bir durum olduğu anlaşılıyor. Zaten Peygamberimiz (ﷻﷺ) de, “Ömrün sonundaki düşkünlükten, sana sığınırım” ve ayrıca o,
“Rabbim! Tembellikten, yaşlılığın kötülüklerinden sana sığınırım”3
diye dua ederken bu gerçeğe işaret etmektedir.
Büyük olarak algıladığımız bir diğer kesim ise din adamlarımızdır. Bir Müslüman olarak âlimlere de hürmet etmek dini vecibelerdendir. Peygamberlerin varisi olan muttaki âlimler dinimizin temsilcileridir. Hazreti Ali (Kerramellahu Vech):
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum ”demesi bizim âlimlerimize karşı ne kadar saygılı olmamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Çünkü iki dünyanın saadetine vesile olan dinimizi o âlimlerden öğreniyoruz. Hatta İslam’ın düsturunda âlimler anne ve babadan önce gelir. Çünkü anne ve babalar insanı dünyaya gelmesine vesile olurken âlimler insanın ahiret hayatının kazanılmasına vesile olurlar. Onlar Kur’an ve hadis ilmini bize aktaran, Allah ve Resulüyle aramızdaki tek sağlam bağdır. Onlara saygı göstermeyip bir şekilde onları itibarsızlaştırdığımızda onların Allah ve Resulünden bize aktardığı emir ve nehiylere itibar etmemiş oluruz.
Yahudiler İslam’a fitne sokmaya çalıştıklarında ilk önce âlimleri itibarsızlaştırıp halkla aralarını açmaya çalışmışlardır. Yahudiler farkına varmışlardı ki; Müslümanlar âlimlerine ve dinlerine bağlı oldukları müddetçe onları saptıramayacaklardı.
İslam’da büyük olarak değerlendirilenlerden biri de ebeveynlerdir. Anne ve babaya hürmet etmek ve onlara faydalı olup üzmemek dinin vecibelerindendir.
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًاوَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا
“Rabbin şöyle emretti: Sadece Allah’a ibadet edeceksiniz, ana ve babanıza iyi davranacaksınız. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara “of!” bile deme! Onları azarlama! Onlara saygıyla hitap et! Onlara merhamet ederek tevâzu kanatlarını aç da: ‘Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl şefkatle büyüttülerse, Sen de onlara öyle merhamet et’ de!”4
Özellikle anne babalar yaşlandıklarında şefkat ve sıla-ı rahme daha fazla ihtiyaç duyarlar. Hele babaları hiç üzmemek gerekir. Çünkü anne üzüldüğünde bedduayı içten yapmaz ancak babalar ciddi kırıldığında içten beddua yapabilirler. Bu da çok tehlikeli bir durumdur. Çünkü babaların bedduaları kabul olur.
Başka bir açıdan bu ayet şu gerçeğe de işaret etmektedir ki; hem fert hem de toplumsal huzur ve huzursuzluğun kaynağı şüphesiz ailedir. Çünkü Aile, ahlaki ve dini tüm değerlerin öncelikle yaşanması sonra da nesillere aktarılmasının en önemli aracıdır. Yukarıdaki ayetlerde geçtiği gibi huzur ve bereketin kaynağı olan yaşlılara hürmetin de ilk yeri aile kurumu olmuştur.
Büyüklere hürmet nasıl olmalıdır? Bu konuda tasavvuf adabına baktığımızda orada hürmet konusunun sistemleştiğini görmekteyiz. Bu gün İslami toplumlarda çok şükür bu metotların kısmen de olsa uygulandığı görülmektedir.
Sistemleşen büyüklere hürmet ilkelerini şöyle sıralayabiliriz:
Büyüklerin yanında ayaklarını uzatmamak, büyüklerin önünde ayağa kalkmak, onların yanında yüksek sesle konuşmamak, onların önünde yürümemek, işleri için onlarla istişare etmek, yaşlı olmalarına rağmen evin otoritesini onlara bırakmak, onların isteklerini emir olarak telakki etmek, herhangi bir konuda yardıma ihtiyaç duyduklarında onlara yardım etmek gibi daha sayamadığımız nice ahlaki ilkeler bulunmaktadır. Bu ahlaki ilkelerle hem yaşlıların yaşadıkları tecrübelerden istifade etmiş oluruz hem de onları hayatla barışık bir şekilde yaşamaları adına motive etmiş oluruz.
Müslümanlar bu İslami ahlakı İslam topraklarında uyguladıkları gibi küfür devletlerinde de uyguladıklarında o ülkenin Müslüman olmayan halklarından olumlu tepkiler almaktalar. Tarihe baktığımızda sonradan Müslüman olan milletler Müslümanların bu gibi güzel ve insani hasletlerini o insanlara karşı uyguladıklarından dolayı onları İslam’a kazandırmışlardır.
Hasseten büyüklerden ehli ilim olanlara karışı, bu saydıklarımıza ilaveten dini ve dünyevi meseleleri onlarla istişare edip onların tecrübelerinden istifade etmeyi de saymak gerekir. Çünkü muttaki âlimlerin feraseti açıktır. Onlar dini bildikleri kadar dünyayı da bilmektedirler. Hatta tasavvufta mürit bütün iş ve problemlerini üstadına sorması gerekir. Velev ki üstadı istişare sonucunda ona zahiren yanlış bir karar da vermiş olsa Allah onu hayra çevirir.
Peygamberimiz’e (ﷻﷺ) göre Müslümanların ayırıcı özelliği; küçüklere merhamet ve büyüklere hürmettir. Rasulüllah ile görüşmek isteyen yaşlı bir kişiye, sahabeler yer açmakta biraz yavaş davranınca Peygamberimiz (ﷻﷺ) uyarı mahiyetinde şöyle buyurdu
“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen, bizden değildir.”5
Başka bir hadis-i şerifinde Allah Rasulü (ﷻﷺ)şöyle buyurmaktadır:
“Bir genç, şunu bilmeli ki kişi yaşından dolayı bir kimseye saygı gösterirse Allah (ﷻ)da yaşlanınca kendisine saygı gösterecek kişiler takdir eder.”6
İslam’ın öngördüğü ilkelerle donanmış bir gençlik ancak büyüklere hürmet etmekle toplumda yer edinir. Çünkü insan öyle veya böyle yaptığının karşılığını mutlaka görür. Sevgi ve saygı toplumsal hayatın devamını sağlayan ve iyi günde kötü günde huzur ve mutluluğu getiren İslam’ın üzerinde durduğu iki önemli unsurdur. Çocuklardan daha hassas ve kırılgan olan yaşlılara takınılacak tavır, diğer insanlara nazaran daha çok özen gerektirmektedir.
Hulasa hürmet ve saygıda ufak bir kusur büyüklerin nazarında bazen tamiri mümkün olmayan sıkıntılara yol açabiliyor. Ayrıca yaptığımız kusur ile kendimize de zarar vermiş oluruz.
Toplumun birlik ve beraberliğinin temel unsuru olan büyüklere nazik davranmalıyız, onları istenmeyen kişi pozisyonuna sokmamalıyız. Unutulmamalıdır ki; biz de bir gün onlar gibi yaşlanacağız, onların düştüğü o durumu bizde tadacağız. Bu gerçek şu ayette ifade edilmektedir:
اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِن بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةً يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَهُوَ الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ
“Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren Allah’tır. O dilediğini yapar.”7
Dolayısıyla aile içindeki anne ve baba olacak kişiler kendi anne ve babasına olan tavır ve davranışları ile, ileride kendisine nasıl davranılacağını hazırlamış oluyor.
Kaynaklar
1.Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebir: 7814
2. Nahl, 16/70
3. Buhari: 2823-6370
4. İsra, 17/23, 24
5. Tirmizi, Birr.
6. Tirmizi Kitabul-Birr.
7. Rum, 30/54
Zilkade 1436 (Ağustos 2015)