أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla..
Hazreti Adem’den Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e kadar gelen bütün peygamberler vahiy aracılığıyla insanlığa nizam ve düzen getirmişlerdir. Bu nizam çerçevesinde insanlık huzur, sorumluluk ve disiplin almıştır. İslam dininin ana kaynağı olan Kur’an’a bakıldığında insanlara din, mezhep, ırk farkı gözetmeksizin her kesime hak hukuk vermekle beraber onlara yasa ve disiplin getirmiştir. İslam’da insan hakları var olmakla beraber asayiş ve disiplin önem arz etmektedir. Çünkü güvenlik müessesesi, kişi ve toplumun haklarını güvence altına almakla insan haklarını güvence altına almış oluyor. Müeyyidelerin gevşek tutulması, kötü niyetli kişilerin, insanların huzurunu bozmaya, haklarına, mallarına ve canlarına tecavüz etmelerine yol açar. Bu da vurdumduymaz insanları piyasaya çıkarır. Bu vurdumduymazlık, bu vurdumduymaz insanlar özgürlük adı altında öldürme, tecavüz, gasp, hırsızlık gibi toplumu yok eden suçların kaynağını teşkil eder. Ceza hafif olunca bu kişiler bu suçu tekrar tekrar işlerler.
İslamiyet her kesimin bireysel ve toplumsal haklarını korumak için yasalar getirip bu yasaların ihlalinde müeyyideler getirmiştir. İslam, bir toplumun hakkını ve özgürlüğünü verirken diğer toplumların hakkına da riayet etmiştir. Mesela İslam, Hristiyan topluluğuna içki içme serbestliğini verirken, aynı anda içkinin Müslümanların arasında yayılmasını engellemiştir. Dolayısıyla onların özgürlüğü Müslümanların inançlarının gereği olan haklarına tecavüz etmemiştir. İşte İslam’da böyle bir anlayış vardır. Bu güne bakıldığında birilerinin özgürlüğü diğer kesimlerin haklarına tecavüz olmaktadır. Bu da toplumda vurdumduymazlık hastalığını getirmektedir.
İçinde bulunduğumuz asra bakıldığında vurdumduymazlık, topluma çılgınlık getirmiştir. Bu çılgınlık hasleti dünyanın tüm kesimlerinde hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Hatta iletişim, televizyon, basın, internet ve sokaklar bilinçli bir şekilde toplumu holiganlığa, sokak serseriliğine götürmekte, bu da din ve ahlaktan yoksun bireyselliğe götürüp toplumu da yeni bir anlayış ile karşı karşıya getirmektedir. Kapitalist sistemlerde parayı elinde bulunduran sermaye sahipleri medya aracılığıyla kasıtlı bir şekilde böyle bir toplum amaçlıyor. Bu sermaye tüm dünyada Yahudilerin elinin altındadır. Yahudiler yıllardır bu sermayeyi ellerinde bulundurabilmek için legal ve illegal teşkilatlar kurmuştur. Yahudiler bununla dünya hakimiyetini elde etmeyi amaçlamış ve başarmışlardır.
Yahudiler mason teşkilatını kurarken amaçları Müslüman ve Hristiyanları dinen, fikren ve kültürel açıdan yok etmekti. Çünkü çok iyi biliyorlardı ki Müslümanlar ve Hristiyanlar dinlerine ve geleneklerine bağlı oldukları sürece Yahudilerin avına kolay kolay girmezlerdi. Bu iki kesim dinlerinden uzaklaşmaları durumunda Yahudiler rahat bir şekilde onları sömürebilirdi. 1700’lü yıllarda Yahudiler amaçladıkları planları gerçekleştirmek için İslam merkezlerinden olan Halep’te bu Mason teşkilatını kurarlar. Bu teşkilatı kurarken 3 din temsilcileri bir araya getirilerek Kur’an, Tevrat ve İncil’le yemin ettirilirler. Sözde bu teşkilatın amacı, uluslararası barışı temin etmek, dünyada var olan savaşları engellemekti. Ama gerçek amaçları Müslümanların ve Hristiyanların mayalarını bozup, rahat bir şekilde onları sömürmekti.
Hristiyanlar için soy, din adamları ve aile önem arz etmekteydi. Yahudiler onların bu 3 önemli hassasiyetini yok etmek için çaba gösterdiler. Onlara reform, rönesans ve Fransız ihtilalini gerçekleştirdiler. Böylece onlar ile dinleri arasına set çektiler. Din adamlarını etkisiz hale getirdiler. Böylece bundan sonra yapacakları tahribatları daha rahat gerçekleştirebilirlerdi. Yakın tarihte onları ahlaksızlaştırıp, soy ve aile geleneğini de yok edip ileriki tarihte tümden bir nesil yok olmaya mahkûm edildi.
Şimdiki durum ise; dünya ekonomisini ellerinde bulunduran Yahudiler, Hristiyan devletlerine istedikleri yaptırımları kolay bir şekilde yapabiliyorlar. Yahudiler az nüfuslu olmalarına rağmen paraları ile ABD, Avrupa ve Japonya’ya istediklerini kolayca yaptırabiliyorlar. Halbuki tarihe bakıldığında Yahudiler ve Hristiyanlar arasındaki düşmanlık hat safhada idi. Hristiyanların inancında kutsal olan Hazreti İsa’yı Yahudiler öldürmeye teşebbüs etmişlerdi. Bu da düşmanlık için yeterli bir sebeptir. Ama bugün Hristiyanlar, Yahudilere ve oyunlarına tam teslimiyet göstermişlerdir.
Yahudiler, Müslümanların kimyasını bozmak için her çeşit hileye başvurdular. Hatta Hristiyanlardan çok Müslümanlarla uğraştılar. Selahaddin Eyyubi’nin dediği gibi; ‘Bir toplum, zina ve çıplaklık yayıldığı zaman çöker.’ Yahudiler bu durumu çok iyi biliyorlardı. Hatta bütün çabaları ahlaksızlığı ve gayri meşruluğu Müslümanlar arasında yaymaktır. Çok iyi biliyorlardı ki Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştırmak, ancak onları günaha müptela kılmakla olabilirdi. Günümüz İslam âlemine bakıldığında zina, çıplaklık, içki vs. günahların yaygın olması onların hilelerine kanma durumudur. Ama Müslümanların elinde tahrip edilmemiş Kur’an ve sünnetin olması onların tüm amaçlarını yerine getirebilmelerinin önünde en büyük engeldir. Çünkü Kur’an ve sünneti bilen çok değerli ulemanın mevcud olması, bu ulemanın da halkın arasında muteber olması Yahudilerin planlarına engel olmuştur. Sadece geçici vurdumduymazlık, bireysellik onlarda hasıl olmuştur.
Bu alimler, tebliğ faaliyetlerinde bulunmaları halinde Yahudilere hiç prim bırakmazlar. Vurdumduymazlık, kendi kimliğini bilmeyen, sarhoş holigan, serseri insanlardan oluşan bir hastalıktır. Bu da dinin değerlerinden uzak insanlarda mevcut olur. Bu hastalığın Müslümanlar arasında yayılmasına İslam aleminin temsilcileri olan idareciler ve alimler duyarsız kaldılar. Görevlerini yerine getirmediler. Dinde var olan sorumlulukları yerine getirmediler. Vahiy kalitesiyle derlenen şeriat kanununu topluma uygulamadılar ve anlatmadılar. Münkerata karşı sessiz kaldılar. İslam âlimleri, piyasalarda misyonerlerin maşası olan sahte hocalara karşı seslerini yükseltmediler. İslam’da çok önemli olan cihadı küllendirdiler. Tebliği yeterince yapmadılar. Bir nevi sermayesi elinde bulunan Yahudilere İslam cemiyetini teslim ettiler. Kendilerini yeterince İslam toplumunun önderi olarak göremediler. Bu da bugünkü profili meydana getirdi. Halbuki Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem); “Sizden biri bir münker (kötülük) görürse eliyle bozsun, gücü yetmiyorsa diliyle bozsun, gücü yetmiyorsa kalbiyle inkar etsin. Bu da imanın en zayıfıdır.” buyurur. (Riyazü’s-Sâlihîn)
İbn-i Mesud (Radıyallahu anh)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur; “Beni İsrail’de ilk din noksanlığı şöyle başlamıştır; Bir adam günah işleyen diğer adamla karşılaştığı zaman “Ey adam! Allah’tan kork, yaptığın günahı bırak. Çünkü sana helal değildir.” der, yarın aynı adamla karşılaştığı zaman o adam aynı günahı işlerken ona hiç tepki göstermeden onunla beraber oturur, yer ve içerdi. Bunu yapınca Allah-u Teala onların kalplerini birbirlerine karşı sevdirir.” Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vessellem) sonra bu ayeti okur;
لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُودَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَكَانُواْ لاَ يَتَنَاهَوْنَ عَن مُّنكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ مَا كَانُواْ يَفْعَلُونَتَرَى كَثِيرًا مِّنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَبِئْسَ مَا قَدَّمَتْ لَهُمْ أَنفُسُهُمْ أَن سَخِطَ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَفِي الْعَذَابِ هُمْ خَالِدُونَ
“İsrail oğullarından inkar edenler hem Davud’un hem de Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlendiler. Bu, onların isyan etmeleri ve hakkın sınırlarını aşmaları nedeniyleydi. Onlar, yaptıkları kötü işlerden vazgeçmezlerdi. Gerçekten onlar ne kötü yapıyorlardı. Onlardan birçoğunun inkar edenleri koruyucu edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendilerine taktim ettiği şey ne kötüdür! Allah, onlara gazap etti. Onlar azapta kalıcıdırlar…” (Maide: 78,79,80)
Sonra Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vessellem) şöyle der:
“Hayır! Vallahi iyiliği emredeceksiniz, kötülükleri nehyedeceksiniz. Zalimin elindeki zulmünü alacaksınız. Hakkı geri vereceksiniz. Hak üzerinde yoğunlaşacaksınız. Yoksa Allah sizi ve kötülük yapanların kalplerini birbirlerine karşı ısındırır. O zaman Allah, onlara lanet getirdiği gibi sizlere de getirir.” (Riyazü’s-Sâlihîn)
Avrupa’da çıkan bir modanın bir sene sonra İstanbul, Şam, Tahran, Bağdat, Riyad ve Kahire’de görülmesi ve İslam âlimlerinin buna dur dememesi duyarsızlığın en bariz örneğidir. Maalesef bu saydığımız vilayetlerin gençleri ile Paris, Roma ve Münih’in gençleri arasında giyim kuşam ve vurdumduymazlıkta iman farkından fazla bir fark görülmemektedir. Bu sürecin devam etmesi durumunda Avrupa gençlerini uyuşturucu, içki, esrar ve vurdumduymazlıkla kaybettiği gibi İslam âlemi de gençlerini bu yolda kaybedeceklerdir. Hâlbuki İslam, insanlara aşağıda zikredeceğimiz şeyleri emrediyor:
1- İtikad (İman): İnsan Allah’ın zatına ve bütün sıfat ve esmasına inanıp, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere hakkıyla inandığı zaman kendine çeki düzen verir. Sorumluluğunu bilir.
2- İbadet: Bu da namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetlerdir. Müslüman bu ibadetleri yaptığı zaman kendi abdiyetini hisseder, Allah’ın da rububiyetini görür. Bu hislere sahip olan bir insan vurdumduymazlıktan uzak durup, kendi sorunlarının ciddiyetini daha iyi bilir.
3- İslam Ahlakı: İslam ahlakı annesine, babasına, komşusuna, akrabalarına, fakirlere, yetimlere ve bütün müslümanlara iyi olmaktır. Ayrıca yalan söylememek, verdiği sözü yerine getirmek ve güzel ahlak gibi hasletler İslam’ın ahlaklarındandır. Bir mümin, İslam ahlakı ile ahlaklandığı zaman kaliteli birey olup toplumun önemli bir ferdi olur. Dolayısıyla yanlışlık ve zararlı olmaktan uzak biri olur. Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:
“Sizden biri kendisi için ne istiyorsa Müslüman kardeşi için aynı şeyi istemedikçe kâmil mümin değildir.” (Müttefekun aleyh) Bu hadisi şerifin düsturuna bakıldığında İslam’da hoşgörü, yardımlaşma sorumluluk mevcuttur.
4- Muamelat (Hukuk): Günlük yaşamda ilişkiler, alışverişler, cezalar, miras gibi dünyevi ihtiyaçları İslam belirlemiştir.
İslam’ın belirlediği bu maddeler fıtrata uygun, uygulaması kolay, asayiş içerikli şeylerdir. Uygulandığı takdirde kişi ve cemiyet, disiplin altına girip her kesimin haklarına riayet olunur. İslam’ın tüm prensipleri uygulandığı zaman insanlar huzur içerisinde olur. Savurganlık ve duyarsızlık yok olur. Kaliteli bir toplum meydana gelir.
Zilkade 1435 (Eylül 2014)