Cemaziyeevvel 1437 (Şubat 2016)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

Şefaat kelimesi, bir vasıtasıyla bazı şeyleri istemek anlamına gelmektedir. Şefaat başka biri için ricacı olmak, birinin affedilmesi için aracı olmak, yalvarmak, dua etmek, birinden başka biri için iyilik yapması hususunda istekte bulunmak anlamına gelmektedir. Din dilinde şefaat, peygamberler ve salih insanların dua etmek suretiyle Allah’ın bir Müslüman’ın günahlarını bağışlaması için aracı olmasıdır.

Fahrettin’i-Razi, eş-Şefaatu’l-Uzma adlı eserinde şefaat konusunda mezheplerin görüşlerini şöyle aktarmaktadır: Haricilere göre günah işleyenler kâfirdir ve ebediyen cehennemde kalacaklardır. Mutezile’ ye göre, günah işleyip hayatta iken tevbe edenler cennete girerler. Tevbe etmeyip ölen günahkârlar, terazide hasenatları seyyiatlarından fazla ise cennete girerler. Ancak cennetin en alt tabakasında olurlar. Seyyiatları hasenatlarından fazla ise cehenneme girer. Fakat cehennemin en hafif tabakasında olurlar. Onlara göre cennet veya cehenneme giren kişiler bir daha oradan çıkmazlar. Peygamberin şefaati veya Allah’ın affı; tevbe etmeden cehenneme giren günahkâr Müslümanların, cehennemden çıkmasını sağlamaz. Mutezile şefaati tümden inkar etmiyor. Cennete girenlere yüksek derecelere çıkmaları için şefaat edilebileceğini kabul etmektedirler.

Kur’an ve sünnete dayanan mutedil Ehlisünnete göre, günah işleyenler tevbe ettiklerinde tevbeleri kabul olunur. Tevbe etmeyenler ise ebedi cehennemde kalmaz. “Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenleredir.”1 hadisini delil getirerek büyük günah işleyenlere, Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şefaatçi olabileceği gibi Allah (Celle Celâlühû) da af edebilir demektedirler. Hasılı Ehlisünnete göre şefaat, günahların affı için olmaktadır. Allah (Celle Celâlühû), Hazreti İsa (Aleyhisselam)’ın günahkâr kavmine şefaat etmesini şöyle anlatmaktadır: َ

إِن تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِن تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

“Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin.”2

Ehlisünnet bu ayeti, günahkârlara şefaat edileceğine dair delil olarak getirmektedir. Şöyle izah edelim: Bu ayet-i kerimeye göre şefaat ya kafire ya günahsız Müslümana, ya tevbe etmiş Müslüman ya da tevbe etmemiş Müslümanlaradır. Bu durumları değerlendirdiğimizde şöyle bir sonuca varabiliriz. Kâfire şefaat mümkün değildir. Günahsız Müslümanın ve tevbe etmiş Müslümanın şefaate ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla (وَإِن تَغْفِرْ ) kelimesi tevbe etmemiş Müslümanlara şamil olup, onlara şefaat edilir anlamı çıkar. Burada şunu da unutmamak gerekir ki Hazreti İsa için var olan şefaatin Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) için de olması gerekir. Hadis-i şerifte geçen “Şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenler içindir.” ifadesi şefaatin günah işleyen Müslümanlara olduğunun başka bir delilidir.

Son yüzyılda selefi adını kullanarak piyasaya çıkan Vahhabilik; şefaat, istiğase, mucize, keramet gibi İslam’ın mukaddes gördüğü manevi halleri inkâr etmektedir. Bunlar Kur’an ve hadisi bilmeyerek, bazen de kasten söz konusu manevi halleri inkâr etmekle beraber bunlara inananları da tekfir etmektedirler. Şimdiki Selefilerin, taklit ettiklerini söyledikleri İbni Teymiyye bile, şefaat konusunda onlar gibi katı düşünmemektedir.

İbni Teymiyye her ne kadar yanlış fikirleri olsa bile şefaat konusunda hassas davranmaktadır. Hatta; َ

وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ 

“Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.” 3

ayetini delil getirerek şefaati inkâr edenleri eleştirmektedir. َ

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ارْتَضَى وَهُم مِّنْ خَشْيَتِهِ مُشْفِقُونَ

“Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah’ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O’nun korkusundan titrerler.”4

Ayetinde ifade edildiği gibi “Allah’ın hoşnut olduğu/ razı olduğu kimseler ”Allah’ın izniyle şefaat edebilir. Ancak bazı insanlar bilmeyerek veya bazen de bilerek ve İslam’ı tahrif etme niyetiyle aşağıda vereceğim ayetlere benzer ayetleri getirerek şefaatin olmadığını iddia ediyorlar: ْ

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ اللّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللّهَ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلاَ فِي الأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ 

“Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: “Siz Allah’a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.”5

Halbuki bu gibi ayetlerde yasaklanan şefaat Allah’ın izni olmadan yapılan şefaatlerdir. Böyle bir durum zaten Allah’a meydan okuma olduğu için şirktir. Ayrıca ayette kâfirlere yapılacak şefaatten bahsediliyor. Bu husus açık ve nettir. Her hangi tevile de açık değildir. Hiçbir kafire şefaat ve duanın fayda vermeyeceği, tüm âlimlerin ittifak ettikleri bir husustur. Bu tür ayetlerle ilgili olarak yapılan tefsirlerde bu minvalde izahatlar getirilmiştir.

Şefaat, Müslüman olup da günah işlemiş olanlar içindir. Yoksa inkârcıların şefaatten bir payı olamaz. Hatta onlar için istiğfar bile yapılamaz. Hazreti Nuh’un kâfir olan oğluna istiğfar etmesi, Allah tarafında men edilmiştir. Ama Peygamber Efendimiz, şefaatinin özellikle Müslümanlardan büyük günah işleyenler için olduğunu şu hadisi şerifte ifade etmektedir: “Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenleredir.”6 dolayısıyla Vahhabiler her yerde olduğu gibi müşrikler hakkında nazil olan bir ayeti sanki Müslümanlar hakkında nazil olmuş gibi değerlendirmektedirler.

Birçok ayet ve hadiste şefaatten bahsedilmesi ve Allah’ın dilemesiyle şefaatin olduğunu bildiren ayetler, şefaatin hak olduğuna delildir:

مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ

“…O’nun izni olmadan, O’nun katında şefaat edecek kimdir?”7

Ayet-i kerimesiyle Allah, kendi izni dışında kimsenin şefaat edemeyeceğini açık bir şekilde ifade etmektedir. Bununla beraber Allah’ın, dilediği bazı kişilere şefaat izni verdiğini de anlıyoruz. Burada şefaat izni açık bir şekilde ifade edilmesine rağmen bazı âlimlerce şefaatin inkârı, ilmi izahtan uzaktır.

مِن شَفِيعٍ إِلاَّ مِن بَعْدِ إِذْنِهِ

“Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz…”8

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدً

“O gün Rahmân (olan Allah)’ın nezdinde söz ve izin alandan başkalarının şefâata güçleri yetmeyecektir.”9

وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

“Allah’ı bırakıp da taptıkları putlar, şefâat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır.”10 ْ

وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِن بَعْدِ أَن يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَن يَشَاء وَيَرْضَى

“Göklerde nice melek var ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah’ın izin vermesi dışında, bir işe yaramaz.”11

Yukarıda zikrettiğimiz ayet-i kerimeler şefaatin mümkün olduğunu bize ifade etmektedir. Kur’an’da şefaatle ilgili diğer ayetlere baktığımızda ise kâfirlere şefaatin olmadığı görülmektedir. Ancak bazı insanların anladığı gibi şefaatin Müslümanlara da olmadığı gibi bir durum söz konusu değildir. Söz konusu şefaati inkâr edenlerin ileri sürdüğü;

فَمَا تَنفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِعِينَ

“Onlara (kâfirlere) şefaat edicilerin şefaati fayda vermez.”12

gibi ayetlere bakıldığı zaman bu ayetlerin kafirlerle ilgili olduğu açıktır. Kâfirlere fayda vermeyen şefaatin Müslümanlara da fayda vermeyeceği genellemesi tehlikelidir. Bu bakış açısı bir anlamda Müslümanları kâfirler zümresiyle eş değer görmek anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak şefaat kitap ve sünnete göre haktır. Peygamberimiz’in “Şefaatim, kabrimi ziyaret edene vacip olur.” hadis-i şerifinden şefaatin var olmasıyla beraber Peygamber Efendimiz’den dünyada iken de istiğase edilebileceğini anlıyoruz.

Başka bir hadis-i şerife göre peygamberler kendi kabirlerinde sağdırlar. Sahabeler, Efendimizin mübarek kabrine giderek sıkıntılarını arz etmişlerdir. Netice itibariyle şefaat ve istiğase, hem dünyada yapılır hem de mahşer gününde.

Peygamber Efendimiz’in en büyük şefaati ise;

“Her Peygamberin bir duası vardır. Ben ise duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için saklamak istiyorum.”13 hadis-i şerifinde geçtiği gibi, ahirette gerçekleşecektir.

Rabbim Peygamber efendimizin (sallalahu aleyhi vessellem) dünyada ziyaretinden, ahirette şefaatinden mahrum etmesin.

Kaynaklar

1. Ebu Davud, Tirmizi.

2. Maide, 5/118.

3. Bakara,2/48.

4. Enbiya, 21/ 28.

5. Yunus, 10/18

6. Ebu Davud, Tirmizi.

7. Bakara, 2/255.

8. Yunus, .3/01

9. Meryem, 17/87.

10. Zuhruf, 43/86.

11. Necm, 35/26.

12. Müddessir: 74/48

13. Buhârî.

WhatsApp'ta paylaş