اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ. وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلىَ سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَآلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ
Allah-u Teâlâ’nın vermiş olduğu nimetlerin en büyüklerinden birisi tabiatımızı İslam şeriatına uygun yaratmasıdır. İnsan tabiatı ne kadar hayır varsa ona mutabık, ne kadar kötü şer zararlı şeyler varsa ona zıt olarak yaratılmıştır. Şöyle bir örnek verecek olur isek, Allah-u Teâlâ’nın şeriatında yasak ettiği hırsızlık, kumar, içki, zina insan öldürmeyi vb. çirkin işlerden insan tabiatı da hoşlanmaz, Şeriatın gelişi ile birlikte yasaklanan zina, içki, fuhuş gibi münkerlerden de insan tabiatı nefret eder, tiksindirici bulur. Bu fena fiilleri işleyenlerde bunların iyi şeyler olmadığını kabul etmektedir. Zalim olan zulüm yapan birisi bile zulüm iyidir demiyor, ona göre de zulüm kötüdür. İnsanın tabiatı icabı iyilik etmek ister, şefkatli olmayı, anne, babaya bakmayı, namaz kılmayı, çirkin işlerden uzak kalmayı ister.
İnsan bir Yaratıcının olduğunu tabii olarak kabul eder. Bu Yaratıcıya secde etmesi, rükû etmesi de tabii bir şeydir. Bir insan namaz kılınca Allah’ın [Celle celaluhu] haram/helaline dikkat edince ruhu rahat eder, huzur bulur. Kişi oruç tutunca Rabbi’ni hatırlar, ona bu ibadeti emreden ve karşılığında mükafat veren bir Yaratıcı olduğunu hisseder, ona güvenir. Bu güven beraberinde itminanı, kalp huzurunu getirir. Dolayısı ile insanın tabiatı hep güzel şeyler ister, iyi işler yapmak ister. Allah-u Teâlâ’da işte bu insan tabiatına uygun olan İslam’ı göndermiş, Kur’an-ı Kerim’de yasak ve helalleri belirlemiştir.
İnsan tabii olan bir şeyi yapmayıp, nefsinin, şeytanın istediği şeyleri yapınca huzursuz olur, buhranlar yaşar, psikolojisinde meydana gelen sendromlar nedeniyle bir türlü mutmain olarak sakin/dingin bir hayat yaşayamaz. Özellikle günümüz gençlerinin birçoğunda görüldüğü gibi, kişinin huzursuzluğunun ana nedeni tabiatına aykırı olan günahları işlemesidir. Gençlerin müstesnalar hariç ekseriyeti namazdan, ibadetlerden uzak günahlara müptela olmuş bir vaziyet içerisinde akla zarar işlerde/ideolojilerde çıkış yolu aramakta, sapkınlıklar içerisinde heder olmaktadır.
Öncelikli olarak İslam âleminde, genelde tüm dünyada yaşanan huzursuzlukların, maddi-manevi buhranların sebebi fütursuzca işlenen günahlardır. Haksız yere insanlar öldürülüyor, camiler bomboş ibadet edilmiyor, kumar, fuhuş, içki her türlü günah aleni işleniyor. İnsanın fıtratı bunlardan inciniyor neticede bu topluma yansıyor, toplum huzursuz oluyor. Toplum zillet yaşıyor böyle olunca da iki yakamız bir araya gelmiyor. Tüm bu yaşanan sıkıntıların tek çaresi tabiatımıza uygun olarak vahy edilen ve Yüce Allah’ın [Celle celaluhu] Maide suresi 3. Ayetinde bildirdiği;
اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ
“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.”
Bizim için seçtiği din olan İslam’a dönmek, fıtratımıza uygun ibadetlerle başta şahsımız olmak üzere kalbimizi nurlandırmak, aydınlatmak, günahların karanlığından kurtularak neticesinde tüm toplumun içerisinde bulunduğu bunalımdan kurtuluşuna vesile olmaktır.
Günümüz Müslümanları arasında özellikle namaz, pek önemsenmez hale gelmiştir. Kişinin hanımı, evladı namaz kılmıyor kendisi de işte belki Cuma’dan Cuma’ya veya bayramdan bayrama kılıyor. Namaz kılsa bile dünyevi bir işi olunca namaz kılmayabiliyor. Bakınız Ayet-i Kerime’de namaz kılmamanın faydaları ve zararları hakkında Allah [Celle celaluhu] ne buyuruyor;
اِنَّ السلوة تنهى عَنِ الفحشاء والمنكر
“Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve fenalıktan alıkor” [Ankebut 45]
Bu kişilere sorsak, Kuran’a inanıyor musunuz? Evet diyecekler. Kur’an’ın bütün harflerinin Yüce Allah’tan [Celle celaluhu] Peygamber efendimize [Sallallahu aleyhi vessellem] ve ondan bugüne kadar bozulmadan bize geldiğine inanıyor musunuz? Yine evet cevabı vereceklerdir. O halde, yukarıda zikr ettiğimiz ayeti kerimede bizim küçük gördüğümüz önemsemediğimiz namaz için Allah [Celle celaluhu] namaz zinadan, içkiden, fuhuştan, kumardan, cinayetten her tür insan tabiatına aykırı işlerden kişiyi alıkoyar buyuruyor. Vaktinde şartlarına riayet edilerek kılınan bir namazın kişiyi her türlü kötülük işlemekten koruduğunu, tertemiz bir insan yaptığını bu ayeti kerime ile bize bildiriyor, pekâlâ tüm bunları kabul ettikleri halde namaz niçin önemsiz geliyor. Bunun nedenlerine araştırmak için tarihimize baktığımızda, İslam aleminde son 200 yıldır içimize sızan Batı Menşeli fikirlerin/ideolojilerin kabul gördüğünü bundan mütevellit Müslümanların Kur’an ve Sünnete mutabık düşünme/hareket etme yetilerini kaybettiklerini görmekteyiz. Batının insan yaratılışına aykırı ben merkezli makyevalist fikirlerinin tesiri neticesinde kiminin akidesi, kiminin fikirleri değişti. Yeni ekol modernist fikirler Müslümanların arasında yaygınlaştı ve duyarlı olmamız gereken şeylerde hassasiyetimizin kaybolmasına neden oldu.
İslam fıkhına baktığımızda mezhepler namaza o kadar önem veriyor ki bir vakit namazın terki bir insan öldürmek gibi, zina gibi büyük günahlardan sayılıyor. Şafii mezhebinde bir kişi namaz kılmazsa İslam hâkimi ona namaz kılmasını teklif eder, kılmazsa tekrar teklif eder, kişi yine de namaz kılmaz ise müeyyideye müstahak olur. Bu kişi şer’i hâkimin yanında cezalandırılır, Hanefi mezhebinde o kişi sürgün edilir. Yine Şafi mezhebinde, kişinin kaza namazı varsa bütün vaktini o kazaları bitirmekle geçirecek hükmü bulunmaktadır. Namaz kazası olan kişi zorunlu çalışma saatlerinin dışında bütün vaktini kaza namazlarını kılmakla geçirecek yoksa günahkâr olur. Hatta sünnet bile kılamaz sünnet olan gece namazı gibi diğer namazları da kılamaz o namazların yerine mutlaka kaza kılacak. Bütün bunlar namazın ne kadar önemli olduğuna delalet ediyor. Peki biz ne yapıyoruz benim kaza namazlarım var diyoruz sünnet namazları kılmıyoruz İmam-ı Şafii kaza da kılma, sünnet de kılma dememiş. Zorunlu ihtiyaçların dışında hiçbir işler meşgul olmadan, hatta farz namazları bile geciktirip bir an önce kaza namazını bitireceksin demiş. Hanefi mezhebinde bir kişinin beşten daha az kaza namazı kalmışsa farzları kılamaz önce kaza namazlarını bitirecek. İmam-ı Azam diyor ki; Sahibi tertib olan kişinin eğer beş vakit kaza namazı var ise vakit namazı kılmadan bir an evvel kaza namazlarını kılacak.
Şimdi gerçekten acınacak haldeyiz. Namaza en bağlı olan insanlara da sorsak illa ki kaza namazı vardır. İslam’ın özünde kaza namazı yoktur çünkü namaz kılmamak için hiçbir mazeret yoktur. Eğer özürlü olarak namazı geçmişse tevbe edilerek derhal kazasının kılınması, gereklidir. Kılınmayan namazın geçen her saati, dakikası, saniyesi o kişiye günah olarak yazılır.
Namaz niçin bize bu kadar önemsiz hale geldi? Kur’an mı değişti, yeni bir Peygamber geldi de o mu bize bunu kolaylaştırdı? Elimizde bir harfi bile değişmemiz Kur’an-ı Kerim var, Allah’tan [Celle celaluhu] Peygamber efendimize [Sallallahu aleyhi vessellem] nasıl gelmişse aynı şekliyle bize gelmiş. Bu huşu Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir.
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
“Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” [Hicr 9]
Kur’an Allah’ın [Celle celaluhu] korumasında değiş(tiril)mesi mümkün değil. Peki hadisler mi değişti? Hayır Peygamber efendimizin [Sallalahu aleyhi vessellem] bütün hadisleri elimizde mevcuttur. Bunları açıklayan mezheb imamlarımızın kitapları da elimizde. O zaman ne değişti? Değişen biziz, biz nefsimize uyduk, şeytana uyduk kendimize göre bir İslam şekillendirdik. Namaz kılarız, Ramazan ayında oruç tutarız, paramız olursa Hacca’da gideriz sonra faiz midir, zina mıdır, devletin malını zimmete geçirme midir, tefecilik midir, başkasının malını gasp mıdır, kaçak elektrik midir artık hiçbir şey umurumuzda değil. İnsan haklarıdır, adalettir bunlar bizim için hiçbir mana ifade etmiyor. Maalesef bugün böyle bir İslam anlayışına sahip olmuşuz bizim için ne kadar büyük bir acıdır bu.
Artık evlerimizde namaz kılınmaması, gençlerin, çocuklarımızın namaz kılmaması, gece geç saatlere kadar sokaklarda dolaşmasının bizim için önemi yok maalesef. Halbuki o çocuklar bizim canımız, ciğerimizdir. Dünyada ne kadar onları koruyor isek ahirette de cehenneme gitmemeleri için korumamız gerekmez mi? Bu ciğerparelerimiz cehennem giderse yüreklerimiz yanacak, o halde onların cehenneme gitmelerine vesile olmayalım. Onların cennete gitmeleri için uğraşalım, Nasıl ki onların çalışmaları para kazanmaları bizim için önemli, namazları, ibadetleri, iyi arkadaş seçmeleri de bizim için en az o kadar önemli olmalıdır. İyi bir evlat yetiştirmek önemlidir. Yoksa biz camiye gittiğimizde evladımız, torunumuz camiye geldi mi, gelmedi mi umurumuz da değilse görevlerimizi iyi yapmamışız demektir.
Peygamber efendimiz [Sallalahu aleyhi vessellem] buyuruyor;
وعن ابن عمر رضي اللَّه عنهما قال: سمِعتُ رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقول: «كُلُّكُم راعٍ، وكُلُّكُمْ مسؤولٌ عنْ رعِيتِهِ: الإمامُ راعٍ ومَسْؤُولٌ عَنْ رعِيَّتِهِ، والرَّجُلُ رَاعٍ في أهلِهِ وَمسؤولٌ عنْ رَعِيَّتِهِ، وَالمَرأَةُ راعيةٌ في بيتِ زَوجها وَمسؤولةًّ عَنْ رعِيَّتِها، والخَادِمُ رَاعٍ في مال سَيِّدِهِ وَمَسؤُولٌ عَنْ رَعِيتِهِ، وكُلُّكُم راع ومسؤُولٌ عَنْ رعِيَّتِهِ» متفقٌ عليه.
İbni Ömer radıyallahu anhümâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.”
Buhârî, Cum’a 11, İstikrâz 20, İtk 17, 19, Vesâyâ 9, Nikâh 81, 90, Ahkâm 1; Müslim, İmâret 20. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İmâret 1, 13; Tirmizî, Cihâd 27
Hepimiz maiyetimizden mesulüz. Ben iyi bir sufiyim, hacıyım, namazımı kılıyorum derken diğer odada ailemiz televizyon seyrediyor namaz kılmıyorsa bu kendimiz kandırmacadır.
Bizler fıtratımızı incitiyor, nurumuzu söndürüyoruz, onun için huzur bulamıyoruz, iki yakamız bir araya gelmiyor. Bizler İslam’ı yaşar isek huzurlu olacağımız gibi dünyamızda huzurlu olacaktır. Günümüzde para çok, en fakirimizin bile sofrasında en az iki çeşit yemek var, bundan kaç yıl evvelki insanların yaşantısı ile bizim yaşantımız arasında dağlar kadar fark var. Üç öğün yemek yiyoruz her öğünde en az iki çeşit yemek yiyoruz. Yaşlılarımız, Ramazan ayı boyunca ya üç ya dört defa ancak tencere ateşe bırakabiliyorduk, yemek pişirebiliyorduk diye anlatıyorlardı. Öğünleri ekmek-ayran veya ekmek-soğandı. Bunları siz de duymuşsunuz muhakkak. Yokluk vardı ama huzur vardı neden çünkü İslam’ı yaşantı vardı. Bugün bu kadar para, sefahat içerisinde bile huzurumuz yok.
Gelin hep birlikte İslam’a yönelelim, çocuklarımıza sahip çıkalım onlar sermayelerimizdirler. Cehenneme odun olmasınlar hep beraber onlara da sahip çıkalım ki huzurlu birey, huzurlu toplum olalım.
Allah’u Teâlâ hepimizi ıslah eylesin iyilerden eylesin. Âmin.
26 Nisan 2019 Cami vaazı
NOT: Üstadımızın pek çoğu cami-î şerîf sohbeti olarak irâd ettiği va’az-u nasihatler yazı diline aktarılırken mümkün olduğunca üslubuna dokunulmayıp orijnalitesi muhafaza edilmeye çalışılmaktadır. Ancak malum olduğu üzere irticalî sohbet formatları ile müstakil yazılı beyânların veya sohbetlerin formatları aynı olmamakta; ilkinde dinleyicilere hitapla beraber hitabette esneklik ve sadelik esâs olduğu gibi ikincisinde de yazılı metin üzerinde tashih yapma ve uslüba çekme meselesi mevzû bahistir. Dolayısıyla irticâlin esnekliğinde irâd edilen sohbetlerdeki yer yer tekrar ve yinelemelere bu bilgi ve hoşgörü ile bakılması ve öyle mütalaa edilmesi hususunu muhterem okuyucularımıza arzla beraber duâlarını istirham ederiz.