أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

Yüce Allâh (Celle Celâlühû)’ın Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e bahşettiği sonsuz nimetlerden birisi de güzel ahlâktır. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i diğer insanlardan ayıran özelliği O’nun güzel ahlâkıdır.

Âyet-i kerîmede Yüce Allâh (Celle Celâlühû) şöyle buyurur: ٍ

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ

“Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin.”(1)

Eğer ümmeti içerisinde güzel ahlâk sahibi olan varsa onlar Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ahlâkı ile ahlâklanmış; O’nun ahlâk boyası ile boyanmış demektir.

Bizzat Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e verilen ahlâk kimseye verilmemiştir. Ancak güzel ahlâk sahibi olanlarda görülen güzelliklerin tümü Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ahlâkının yansımasıdır.

Güzel ahlâk en büyük erdemlerdendir; ondan daha güzel bir şey yoktur. Kibir ve hased gibi hastalıklar insanı cehenneme götürür, cennete götürmez. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) güzel ahlâkla alakalı şöyle buyurur:

“Birr (iyilik) güzel ahlâktır. Günah ise ruhunda gidip gelerek seni rahatsız eden ve insanların haberdar olmalarından hoşlanmadığın şeydir.” (2)

Bir diğer hâdis-i şerîfte ise Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

“Kişi; yumuşaklığı, tatlı dili ile gündüzleri oruç tutanın ve geceleri de namaz kılanın derecesine kavuşur.” (3) buyurur.

Kişi bütün gününü oruçlu, bütün gecesini ibâdetle geçiriyor; güzel ahlâk sahibi ise bu hasletle işte o kişinin oruçtan ve ibâdetten elde ettiği sevaba nâil oluyor.

Yüce Allâh (Celle Celâlühû) Âyet-i kerîmede şöyle buyurur: َ

الَّذِينَ يُنفِقُونَ فِي السَّرَّاء وَالضَّرَّاء وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

“Onlar bollukta ve darlıkta Allâh yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allâh, iyilik edenleri sever.” (4)

Hazret-i Enes (Radıyallahu Anh) şöyle anlatıyor:

“Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ahlâk bakımından insanların en üstünü idi. Onun kadar ahlâklı hiç kimseye rastlamadım. Hiçbir ipek Peygamber Efendimiz’in elinden daha yumuşak değildi. Peygamber Efendimiz’ in kokusundan daha güzel bir koku hiç koklamadım. Peygamber Efendimiz’e on yıl hizmet ettim, bir defa bile bana ‘öf’ demedi; yaptığım bir şey için niçin yaptın demedi; yapmadığım bir şey için keşke yapsaydın demedi.” İşte bu büyük ahlâktan kaynaklanmaktadır.

Peki, büyük ahlâk nedir? Büyük ahlâk sabırdır; büyük ahlâk insanları affetmek ve husûmet esnâsında öfkesini yutmaktır. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

“Siz aranızda kimi pehlivan addedersiniz?” diye sordu. Sahâbe-i kirâm efendilerimiz; “erkeklerin yenmeye muvaffak olamadığı kimseyi!” dediler. Bunun üzerine Râsullullâh; “hayır,” dedi, “gerçek pehlivan; öfkelendiği zaman nefsine hâkim olabilen kimsedir.” (5) buyurdular.

Bugün Müslümanlar bu durumda olsalar, birbirlerine karşı affedici olsalar acaba İslâm kardeşliği pekişmez mi? Elbette pekişir. Bizim için en büyük örnek Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve mübârek ashâbıdır. Ashâb-ı kirâm hakkında Yüce Allâh (Celle Celâlühû) Kur’ân-ı Kerîm’de;

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ

“O’nun maiyyetindekiler ise küffâra karşı çok çetin, kendi aralarında gayet merhametlidirler.” (6)

İşte örnek durumda olan Ashâb-ı Kirâm bu hâldeydi. Oysa bugünkü Müslümanlar ne durumdalar?

Bugünkü Müslümanlar tam tersi, kâfirlere karşı merhametliler; kâfirler bize kızmasın, ticaretlerini kesmesin, bizlere ambargo koymasınlar… Diye kâfirlere karşı bir söz söylemezler. Ama birbirlerine karşı öyle gaddârdır ki bir Müslüman bir Müslüman’ın kanını içse içi rahat etmez. Müslümanlar arasında o kadar kin ve nefret var. İşte zillet bundan geliyor.

Niçin Müslümanlar bir değildirler? Birbirlerine karşı kötü davranmaktadırlar. Bakın Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e Allâh (Celle Celâlühû) şöyle diyor:

“Müminlere merhamet kanatlarını indir.” (7)

Bizim için“üsve-i hasene”olan Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e Yüce Allâh (Celle Celâlühû) hangi şeyleri tâlim etmiştir:

 وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ 

“Müslümanlar için, iman edenler için şefkat kanatlarını indir” diyor, “merhametli ol” diyor; demek kibirli olmamak gerekiyor. Allâh kibirli olanları sevmez.

Bakınız Allâh (Celle Celâlühû) ne buyuruyor: َ

وَلاَ تَمْشِ فِي الأَرْضِ مَرَحًا إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ الأَرْضَ وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً

“Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla ne yerde bir yarık açabilirsin, ne de boyca dağlara yetişebilirsin!” (8)

Kibirli, tekebbür sahibi olanı Allâh (Celle Celâlühû) sevmez. Maalesef insanlarda genellikle kibir var; insanların bunu bir an önce fark edip yok etmesi gerekir.

Tabi kibirle vakarı karıştırmamak gerekir. Kibirli olmak şu demektir: “Kişi kendisini üstün görüyor; kendisinin dışında herkesi küçümsüyor. Kendi kendini beğeniyor; kendisi dışında kimseyi beğenmiyor. İşte bu kibirdir.”

Bir de vakar vardır; bir âlimin ilminin vakarını koruması gerekir. Şayet bir âlim gider kahvehanelerde oturur; oyun oynarsa veya câhil insanlarla oturur da malayâni/boş şeylerle meşgûl olursa bu âlim ilmin vakarını, derecesini düşürmüş olur; bu da mürüvvetini, insanlığını düşürür. Elbette bu da ayrı bir mesele ve ayrı bir günâhtır. Bir âlimin yeri neresiyse, neleri konuşması gerekiyorsa onu yapmalıdır. Bu kibir değildir. Eğer âlim yüksek bir yerde oturup da Kur’ân ve Hadîs ilmi çerçevesinde argo kelimeleri kullanmadan yani herhangi bir cehâlete sebep olacak kelimeleri kullanmazsa işte o âlim ilmin vakarını korumuştur. Ama kibir öyle değildir; sadece kendisini beğenir; kendisi dışında herkesi küçük görür.

Abdullâh ibni Mes’ud (Radıyallahu Anh)’dan rivâyet edildiğine göre Peygamber Efendimiz(Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

“Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.” buyurdu. Bunun üzerine sahabeden biri: “İnsan elbise ve ayakkabısının güzel olmasını arzu eder,” deyince Rasûllullâh şunları söyledi: “Allâh güzeldir, güzeli sever, kibir ise hakkı kabul etmemek ve insanları küçük görmektir.” (9) buyurdu.

Dikkat ederseniz Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

“Allâh güzeldir, güzeli sever” diye cevap veriyor.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sol eliyle yemek yiyen birini gördü; “Sağ elinle ye” dediğinde o kişi “yapamıyorum, sağ elimle yiyemiyorum” deyince ona“öyleyse yapama”buyurdu. O kişi bu cevâbı kibrinden dolayı vermişti; nasıl bana herkesin içinde böyle söylenir diye kibre kapılmıştı da bunun üzerine eli felç oldu. (10)

Yine Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

“Allah Teâlâ şu üç kişiyle ahirette konuşmaz; onlara bakmaz ve onlara şiddetli azâb eder: 1- Zina eden ihtiyara 2- Yalan söyleyen idareciye. 3- Kibirli fakire.” (11) buyurmuştur.

Şeytanı, Allâh’a (Celle Celâlühû) isyana sevk eden birçok nedenden bir tanesi de kibirdi. Onun için kibirden uzak durmak güzel ahlâk sahibi olmak gerekir. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e soruldu: “İnsanın cennete girmesine en çok neden olan şey nedir?” Şöyle buyurdular: “Allah’tan korkmak ve güzel ahlâktır.” “İnsanları en çok cehenneme sokan şey nedir?” diye sorulunca: “Dili ve avret yeridir; bu iki şey insanı cehenneme sokan şeydir.” buyurdu. (12)

Dil yalan söylüyor, gıybet yapıyor, küfrediyorsa insanı cehenneme sürükler. Onun için denilmiştir ki “Söz gümüş ise, sükût altındır.” Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de öyle emrediyor:

“Ya hayır konuş ya da sus!” (13)

İşte boş konuşmak yukarıda söylediğimiz gibi insanı günahlara götürür. Bir de insanın avretini muhafaza etmesi gerekir; bu da insanı cehenneme götüren sebeplerden bir tanesidir; mü’minler ona da dikkat etmelidir.

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem); “Müminlerin îmân açısından en mükemmel olanı, ahlâkı en güzel olanıdır” (14)

Bir insanın imanının kemalâtını anlamak için o kişinin ahlâkına bakmak gerekir. Şâyet kişi insanların kalbini kırıp, özellikle Ramazan ayında “efendim, ben oruçluyken sinirleniyorum, asabileşiyorum” deyip, insanlarla kavga edip kalplerini kırıyorsa; söze tahammül edemiyor, ben bu sözün altında kalamam diye insanlara daha ağır sözler söylüyorsa bu insanda ahlâk eksikliği mevcuttur. Ahlâklı olan insan bütün bunlara tahammül edip, mükâfatını Yüce Allah’tan (Celle Celâlühû) bekler.

Bu konuda Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:

“Kötülüğe iyilikle mukabele etmekle kötülüğü yok et ve insanlara güzel ahlâkla muamele et.” “Allah kötülüğü kötülükle yok etmez ancak iyilikle yok eder.”

İşte güzel ahlâk budur; birisi size kötülük yapacak, siz onun karşılığında ona iyilik yapacaksınız. Zaten dikkat edilirse bu yazdığımız âyet ve hadîslerde Allah (Celle Celâlühû) ve Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize ne öğretiyor? Hep iyiliği, güzel ahlâkı öğretiyor. Bizler bu emirlere göre güzel ahlâkla ahlâklanırsak, bizlerden müteşekkil toplum nasıl olur? Herkes birbirine karşı şefkatli, merhametli olursa, kimse kimseye karşı ağır söz kullanmazsa, kibirli davranmazsa, kavga etmezse, haset etmezse bu bireylerden oluşan toplum nasıl olur? Cevabı oldukça basit, mükemmel bir toplum meydana gelir inşâallah.

Birbirleriyle barışık, birbirine karşı sevgi dolu müminlerden müteşekkil bir toplum, dünyada da yükselir ahirette de yükselir. Böyle bir toplum kaliteli bir toplum haline gelir. Kavgalı bir toplum ilerleyemez; kendi içerisinde iç hesaplaşmayı öne çıkaran bir toplum daima o iç hesaplaşmalarla birbirlerini yemeye, perişan etmeye çalışır. Böyle bir toplum terakkî edemez. Hep geriye giden bir İslâm toplumu ne olur? Onun için bunlara dikkat edelim. Biz öyle bir Peygamber’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmetiyiz ki; bizlere sunduğu güzel ahlâk numunelerini tâkip edince inşâallâh yükselir ve mükemmel bir cemiyet haline geliriz. Buna dikkat edelim.

Allâh-u Teâlâ hepimizi Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ahlâkı ile ahlâklandırsın; Allah’ın (Celle Celâlühû) rahmetine ve Peygamberimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şefaatine nail eylesin. Bizleri, hakiki Müslümanlardan eylesin. (Âmîn)

Rebiüevvel 1438 (Aralık 2016)

Dipnotlar

1. Kalem Sûresi, 4. Âyet.

2. Müslim, el-Birr: 15.

3. İbn Hibbân, el-Müsnedü’s-Sâhih.

4. Âli İmrân Sûresi, 134. Ayet.

5. Müslim, Birr 106; Ebu Davud, Edeb 3.

6. Fetih Sûresi, 29. Âyet

7. Hicr Sûresi, 88. Âyet.

8. İsrâ Sûresi, 37. Âyet.

9. Müslîm, Îmân, 147.

10. (Müslim, Eşribe, 107, N:2021)

11. Buhari Şirb 2, Hiyel

12; Müslim, İman 173 12. İbni Mâce, 4246

13. Rivayet için bkz; Mu’cemül-Ev-Sat, 6, 328, Mecme’uz-Zevâid 10, 543

14. Buhârî, Edeb, 39

WhatsApp'ta paylaş