أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Değerli okuyucular! Hac farizasını yerine getirmek için kutsal topraklarda olduğum için önceki sayıda yoktum. Sizlere ve bütün İslam âlemine dua etme şerefine nail oldum. Allah (Celle Celalühü) şu ayet-i kerime ile haccı gücü yeten Müslümanlara farz kılmıştır:
فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
“Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.” (Al-i İmran:97)
Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed) olan Kâbe’yi hac etmek Allah’ın (Celle Celaluhu) insanlar üzerindeki haklarındandır. Herkese malumdur ki yüce Mevla’nın tüm emir ve nehiylerinde hikmetler ve faydalar mevcuttur. O bağlamda haccında hikmet ve faydaları olduğu muhakkaktır. En önemli manevi faydalarından biri Peygamber Efendimizin (Sallalahu aleyhi vessellem) ifadesi ile kişinin anasından doğmuş gibi tüm günahlarının af olmasıdır.
Bir Müslüman için bu müjde hac farizasını yerine getirmesi için yeterli bir sebeptir. Fakat asıl üzerinde duracağımız husus Hacc’ın toplumsal faydaları ve hikmetleri olacaktır. Bunlardan bazılarını birkaç madde de açıklamaya çalışacağız. Bu maddelere geçmeden önce şunu belirtmek gerekir ki hac sadece bireysel bir ibadet değil aynı zamanda kolektif bir ibadettir. Beş vakit namaz günlük, Cuma namazı haftalık, hac ise yıllık kongre hükmündedirler.
Haccın üzerinde duracağımız toplumsal hikmet ve faydalarından birincisi: Hacda sadece dini meseleler değil politik, diplomatik, iktisadî ve fikrî meseleler gibi daha birçok konular konuşulur. Bu sayede İslam cemiyeti gayrimüslimler karşısında dayanışma halinde bulunan, kenetlenmiş ve kaynaşmış bir kitle haline gelir. Bu tarzdaki birlik ve beraberlikten kuvvet doğar. İslam âlemince senede bir defa ifa edilen umumi bir kongredir. Dolayısı ile yüce Allah’ın dünyadaki bütün Müslümanları senede bir defa İslam’ın doğduğu Mekke-i Mükerreme’de toplaması, İslam âleminde yaşanan problemleri Müslümanların gündemine alması, Müslümanlara bu sorunları çözdürtmesi, Müslümanlar arasına ülfet koyması, Müslümanlar arasında İslam kardeşliğini tesis etmekle Müslümanların güç birliğini sağlaması haccın daha sayamadığımız zahiri hikmetlerinden birkaç tanesidir.
Tüm devletlerden halkın binde birinin hacca gelmesi, İslam milletlerinin tümünün numunesinin orada bulunması demektir. Bu da İslam’ın tüm kültür ve ilmi çeşitliliğini orada görmek demektir. İsteyen Müslümanlar bu kültür ve ilimden istifade edebilirler.
Haccın toplumsal hikmet ve faydalarından ikincisi: Oruçta olduğu gibi hacda da insanlar arasındaki eşitliğin sağlandığının görülmesidir. Kefeni andıran ihramı fakiri zengini, beyazı siyahı, efendisi hizmetçisi aynı şekilde giymektedir. Bu zikredilen tüm sınıflar aynı şekilde elini kaldırıp acziyetini, günahkârlığını Yüce Mevla’ya itiraf etmektedir. O ihramlara hiçbir rütbe, makam mevki yapıştırılmamaktadır. Herkes aynı standartlarda o ihramı giymek durumundadır. Tüm hacılar aynı ibadetler ile mükelleftir.
Üçüncüsü: Kendi ülkesinde zayıf ve ümitsiz olan Müslümanların hacda bulunan dünya Müslümanlarının varlığından ve güçlü olmasından ümit ve manevi güç elde etmelerine vesile olmasıdır. Çünkü kendi ülkesinde azınlık olan Müslümanların zaman zaman uğradıkları zulüm, kendilerini yalnız hissetmelerine, dünyada Müslümanların onlar gibi azınlık olduğu düşünmelerine sebep olur. Bu hal onlara yeis haletini oluşturur. Bu halet-i ruhiye, onlarda hem dini hem de dünyevi belki telafisi mümkün olmayacak bir takım tahribatlara sebep olmaktadır. Bu insanlar, dünya Müslümanlarını hacda görünce İslamiyet ve Müslümanlara özgüven duyar ve bu yeis musibetinden kurtulur. Müslümanlar sadece bu durum için olsa bile hacca gitmek için tüm çaba ve gayretini sarf etmelidir.
Dördüncüsü: Müslümanlar omuz omuza verip tavaf vesaire ibadetleri yaptıklarında Allah’ın (Celle Celalühü) onların kalplerine birbirlerine karşı ülfet ve muhabbet koymasıdır. “Kalpten kalbe yol vardır.” sözü en güzel hacda Müslümanlar arasında gerçekleşmektedir. Çünkü elektrik akımına kapılan bir insana değen diğer tüm insanları elektriğin etkilediği gibi muhabbet de tavafta omuzları yapışık tüm Müslümanları kuşatmaktadır. Bu muhabbet taarufa (birbirlerini tanımalarına) sebep olur. Taarruf da İslam kardeşliğinin Peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) emrettiği;
لاَ يُؤْمِنُ أحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
“Kendi nefsin için istediğini Müslüman kardeşin için de istemedikçe gerçek mümin olamazsın.” (Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.) düsturu çerçevesinde gerçekleşmesine sebep olur.
Haccın daha nice toplumsal hikmet ve faydaları mevcuttur. Bu söylediğimiz hikmet ve faydalar bugünkü hac yapan Müslümanlar için ne kadar geçerlidir? Şimdi biraz da buna değinelim. Maalesef günümüz hac anlayışının, ifade etmeye çalıştığımız anlayıştan uzak olduğunu müşahede etmekteyiz. Milliyetçilik anlayışının Müslüman toplumlarda hala hâkim olduğunu görmekteyiz. Bir diğer hastalık da son zamanlarda tüm İslam toplumlarında görülen globalizmin menfi hastalıklarıdır. Mekke’nin Aziziye mahallesinde, Avrupavari giyimli ve sözüm ona entel gençleri görmek az değildir. O gençler, Paris, İstanbul, Şam, Londra gençlerinden sima olarak farklı değillerdi.
Milliyetçiliğin getirmiş olduğu benlik ve üstünlük anlayışı Müslümanlar arasında kopuşa ve eleştiriye sebep oluyordu. Kimse kimseyi beğenmiyor, İletişim kurmak istemiyordu. Özellikle Müslümanlar arasında, gelişmekte olan ülkeler bunu daha çok yapıyordu. Fakir ülkeler daha mütevazı, daha cana yakındı.
Ülkeler arasında toplum olarak analiz etmeye çalıştığımızda aşağıdaki sonuçları görmek mümkündür: Afrikalı hacılar, modernizmden uzak, aşk-ı ilahi ile bütünleşmiş bununla beraber yalnız bırakılmış bir toplum portesi çizmekte. Bu bağlamda Afrika hacılarının durumu hem sevindirici hem de üzüntü vericidir. Sevindirici tarafı uzun yıllar sömürge yaşantısı her ne kadar onu İslam bilgisinden kısmen yoksun bırakmışsa da kuvvetli bir imanın neticesi olan aşk-ı ilahi bu toplumu korumuş ve muhafaza etmiştir. Ayrıca cana daha yakın olmaları, sömürgecilerin menfi dayatmalarından etkilenmemeleri ayrı bir sevindirici noktadır. Üzücü tarafı ise kendilerini yalnız hissetmeleri, hala kölelik kompleksi yaşamalarıdır.
Genelde Müslümanların tümü ile iletişim kurmak isteyen Mısırlılar, daha önceki senelerde olduğu gibi bu sene de cana yakın idiler. Ülkelerindeki tefrikayı hacda da görmek mümkündü. Hacca gelen Mısırlılar arasında cunta taraftarları yüzde elli civarında görünüyorlardı. Her iki tarafta Mısır’dan ümitli idiler. Hatta olumsuzlukları konuşmak istemiyorlardı. Diğer Arap ülkeleri gözle görülen olumlu veya olumsuz ciddi bir varlık hissettirmiyorlardı.
Tasavvufla iç içe olan Pakistan ve Afganistan, daha çok kendi dünyaları ile meşgul idiler. Sabah namazından işrak vaktine kadar zikir halinde idiler. Onların diğer milletler ile olan iletişimleri zayıftı. Daha çok ibadetler ile meşguldüler. Malezya ve Endonezya Müslümanları, mütevazı, disiplinli, zararsız, kimseyi incitmeyen adeta insanlığa talim ve marifet derslerini veriyorlardı. İslam tarihine baktığımızda 500 sene önce Müslüman olmalarına rağmen İslam kültürü ile daha çok kaynaşmış görünüyorlardı.
Hülasa; hac vesilesiyle maddi manevi nice nimetlere nail olmuş, dünyanın her bir tarafından gelen kardeşlerimizle hemhal olarak salimen memleketimize dönmüş bulunuyoruz.
Allah-u Teâlâ, cümlemize o mübarek mekanları tekrar tekrar ziyaret etmeyi, oranın manevi ikliminden istifade etmeyi nasib-ü müyesser eylesin.Amin
Muharrem 1435 (Kasım 2013)