أعوذ بالله من الشيطان الرجيم، بسم الله الرحمن الرحيم

Bizleri ve kâinatı yaratan Yüce Allah’a hamdu senalar olsun. Eşrefi mahlûkat Muhammed Mustafa’ya, a’line, ezvacına, eshabına salat ve selam olsun. Bugün Kur’an-ı Kerim ve hadisi şeriflerde tarif olunan hakiki mü’minlerin vasıflarından bahsedeceğiz inşallah.

Ayeti kerimede Yüce Allah;

قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ ﴿١﴾  اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ ﴿٢﴾  وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ ﴿٣﴾  وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ ﴿٤﴾  وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ ﴿٥﴾  اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ ﴿٦﴾  فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ ﴿٧﴾  وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ ﴿٨﴾  وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ ﴿٩﴾  اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ ﴿١٠﴾  اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿١١

“Müminler kesinlikle kurtuluşa ermiştir ki onlar, namazlarında derin bir saygı hali yaşarlar; Anlamsız, yararsız şeylerden uzak dururlar; Zekâtı verirler, İffetlerini korurlar; Sadece eşleriyle veya ellerinin altında olanlarla (câriyelerle) yetinirler, bundan dolayı da kınanacak değillerdir. Ama her kim bunun ötesine geçmek isterse işte haddi aşanlar onlardır. Yine o müminler emanetlerine ve ahidlerine sadakat gösterirler; Namazlarını titizlikle eda ederler. İşte vâris olacaklar bunlardır; Firdevs cennetine vâris olacaklar ve orada onlar ebedî kalacaklardır.” (Mü’minûn Sûresi (1- 11)

Yüce Allah ayeti kerimede mü’minlerin vasıflarına başlarken ilk olarak namazdan bahsediyor. Namazın huşû içerisinde kılınması gerektiğini bildiriyor. İşte bizler bundan gafiliz ya namaz kılmıyor ya da şuursuzca gaflet içerisinde bir namaz kılıyoruz. Namazın içerisinde iken ne kadar plan varsa yapıyoruz, aklımıza gelmeyen hiçbir şey kalmıyor bir namaz tamamlanıncaya kadar hayalimizde olan ne varsa onları da bu namaz içerisinde tamamlıyoruz. Allah’u Teâlâ’nın istediği namaz bu değildir. Eğer cennet girmek istiyor isek, dünya ve ahirette kurtuluş istiyor isek namazımızı mutlaka huşû içerisinde kılmamız gerekir. Huşû korku demektir. Namazın içerisine girdiğimiz zaman Allah’ın azametini, Allah’ın büyüklüğünü aklımıza getirerek Allah’tan korkmak demektir. İşte namaz Allah’ın azametinden, kibriyasından korkarak kılınması gereken bir ibadettir. Namaz mü’minin miracıdır. Nasıl ki Resulullah efendimiz Miraçta Allah’ın huzuruna çıktı, Allah’u Teâlâ ona hitapta bulundu bizlerde iftitah tekbiri ile Allahuekber dediğimiz andan itibaren Allah’ın huzuruna girmiş oluyoruz. Allah’la konuşmuş oluyoruz.

Namaz içerisinde; اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. (Fâtiha Sûresi 5) diyoruz bu konuşma değil midir?  اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ “Bizi dosdoğru yola ilet;” (Fâtiha; 6) diyoruz. Tahiyatta okuduğumuz Ettehiyyatü;

 اَلتَّحِيَّاتُ ِللهِ، وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّـبَاتُ، اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِيُّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ، السَّلاَمُ عَلَيْنَا وعلى عباد اللهِ الصَّالِحِينَ. أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ.

“Bütün tâzimler, ibâdetler ve güzel sözler ancak Allah içindir. Ey nebi! Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Selâm, bizim ve Allah’ın salih kullarının üzerine olsun. Allah’tan başka hak ilah olmadığına şehâdet ederim. Ve yine Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim.”  

Miraçta Allah ile Resulü arasında geçen konuşmaların tekrarı değil midir? O halde namazın içerisinde Allah’ın büyüklüğünü, azametini düşünmemiz gerekir. Allah’a yaptığımız ibadet dışında hiçbir şey aklımızdan geçmemelidir.

Ayetin devamında Allah’u Teâlâ;

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ

“Anlamsız, yararsız şeylerden uzak dururlar;” (Mü’minûn; 3) Malayani boş sözlerden uzak durmamız gerektiğini bildiriyor. Malayani sözlerden uzak durmak, o da mü’minlerin vasıflarındandır. İki kişi bir araya geldiklerinde boş kelimelerle geçirdikleri zamandan mesul olurlar isterse konuştukları haram olmasın. Boş şeyler konuşmanın faydası olmadığı gibi zararı vardır.

Allah’u Teâlâ mü’minlerin vasıflarından biri olarak;

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ

“Zekâtı verirler;” (Mü’minûn; 4)

Zekât vermek olduğunu buyuruyor. Fakirle zenginin arasında denge kuran bu zekât müessesidir. Allah’u Teâlâ fakirle zengini zekât ile barıştırmış yoksa fakirle zengin arasında bu kadar muhabbet sevgi olmaz. Çünkü fakirin gözü daima zenginin malında olur ama zengin zekâtını fitr sadakasını verirse fakirlerin gönlü hoş olur şöyle düşünür –Ey Allah’ım bu zengin bana bu sene bu kadar zekât verdi ona daha fazla mal ver ki biz fakirlere daha fazla zekât versin- zenginin malının artmasını ister. Zekât kişide bulunan cimriliği, dünyaya aşırı bağlılığı götürür. İnsanın kalitesini artırır.

Bir diğer vasfın;

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ

“İffetlerini korurlar;” (Mü’minûn; 5) İffeti korumak olduğunu buyuruyor Yüce Allah. İffeti korumak hele günümüzde bu kadar iffetsizlik yaygın hale gelmişken daha da önemli hale gelmiştir. Kişiler iffetlerini korudukları zinaya yaklaşmadıkları zaman toplumda bu kadar veled-i zina, gayrimeşru çocuk dünyaya gelmez. Gayrimeşru çocuk sayısının fazla oluşu toplumun dengesini bozar. Anne veya babası belirsiz çocukların kendi dengeleri bozuk olduğu gibi yaşadıkları ülkenin de bozulmasına neden olurlar. O yüzdendir ki Yüce Allah iffetini koruyanlar felaha ereceklerdir diyor.

Bir diğer mü’min vasfı;

 وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ

“Yine o müminler emanetlerine ve ahidlerine sadakat gösterirler;” (Mü’minûn; 8) Emanete ve söze sadakat göstermektir. Bugün Müslümanların en çok sıkıntı yaşadıkları durumlardan birisi de budur. Emanete sadık kalınmıyor, hıyanet ediliyor, verilen söz yerine getirilmiyor. Bu iki şey emanete ve verilen söze sadık kalmak toplumun ana omurgalarından biridir. Müslümanlar ortak oluyorlar bir süre sonra birisi hıyanet ediyor veya verdiği sözde kalmıyor böylece o ortaklık bozuluyor Müslümanlar arasında güven kalmıyor zenginleşme olmuyor.

Hep kâfirlerin hallerinden şikâyet ediyoruz ama Avrupa’da birisi şirket kuruyor başkaları internet üzerinden ona ortak oluyor, o ortak olanı dolandırmıyor, ortak olan da mal sahibine güveniyor ondan dolayı da zengin oluyorlar. Birbirimize güvenmeyince, verilen sözler yerine getirilmeyince, emanete hıyanet edilince neticesinde çöküntü oluşuyor.

İslam ülkelerinde diğer ülkelerdeki gibi zenginliğin oluşmama sebeplerinden birisi işte bu güvensizliktir. Patron işçisine güvenmiyor, işçi patrona güvenmiyor, patron işçinin hakkını gasb ediyor, işçi patronun malından aşırıyor böyle bir düzen böyle bir Müslümanlık olur mu? Allah’u Teâlâ bize bir ölçü koymuştur patrona işçinin alın teri kurumadan hakkını vereceksin diyor ama patron hakkını vermiyor, hile yapıyor işçide patronun malına elinden ne gelirse hıyanet ediyor. Bir esnaf birisine güveniyor veresiye mal veriyor o kişi malı alıp gidiyor bir daha geri gelmiyor veyahut bir kişi bir malı yüz TL ye almış iki yüz TL ye satıyor insanları aldatıyor işte bunlar güveni sarsıyor toplumu fakirleştiriyor. Bu konuda uyanık olmalı, birbirimiz ikaz etmeliyiz ki kalkınmış zengin bir toplum olalım.

Nasıl oldu da bu kadar kısa sürede biz Müslümanlar bu hale geldik, birbirimizi kandırır, aldatır olduk. Şu an o kadar fazla dolandırıcı var ki artık büyükşehirlerde şebeke haline gelinmiş organize olarak bu iş yapılıyor. Sahte şirket kurmuşlar piyasayı gözetliyorlar kimin durumu zorda ise hemen ona yardım bahanesi ile yanaşıyorlar tefecilik ile o kişiyi perişan ediyorlar. Kurulan bu sahte şirketlerle insanlar aldatılıyor, paraları ellerinden alınıyor. Her gün bu şekilde onlarca kişi mağdur oluyor, perişan oluyor. Bunlara kimler göz yumuyor, niçin bunların önüne geçilemiyor? Bunlara devlet olarak imkân verilmemelidir. Devlet bu tip insanları yakaladığında en sert şekilde cezalandırmalı eğer bir de kişi ölümüne sebep olmuşlarsa devlette onu öldürmelidir. Mal çalmışlarsa elleri kesilmeli, böyle rahat rahat meydanda cirit atmaları engellenmelidir.

Allah’u Teâlâ bizleri muhafaza eylesin. Bu tip insanlar toplumun ahlakını bozuyorlar, genel olarak Müslüman ismini lekeliyorlar. Bir diğer vasıf olarak Allah’u Teâlâ;

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ

“Namazlarını titizlikle eda ederler.”  (Mü’minûn; 9) Namazına riayet edenler buyuruyor. Namaz artık insanın üçüncü, dördüncü işi haline gelmiş. Evde işi varsa, başka işleri varsa namaz bunlardan sonra geliyor. Bu normal namaz kılanlar için böyle olmuş. Eğer boşta kalırsa namaz kılıyor.  Kılmayan zaten kılmıyor. Kılanlar için maalesef durum böyle. Toplum zaten namazı bırakmış. Bundan birkaç ay evvel Kazakistan’dan Türkiye’ye geliyoruz havaalanı tıklım tıklım o kadar kalabalık orada bulunanlarında en az yüzde doksanı Müslüman olmasına rağmen sabah namazında 5 kişiydik. O kadar Müslümanın bulunduğu uluslararası bir havaalanında beş kişi namaz kılıyor artık o hale gelmişiz.

İşte Allah’u Teâlâ’nın Kur’anı Kerimde bildirdiği bu mü’min vasıflarına sahip olmadığımız için bugün bu haldeyiz. Ne zaman ki bu vasıfları kazanırız işte o zaman yeniden izzetli günlere kavuşacağız.  Allah’u Teâlâ’nın bahsettiği felah hem dünyada hem de ahirette olacak felahtır.

Allah’u Teâlâ bu vasıflara kavuşma şuuru bize versin. Âmin…

 

3 Temmuz 2016

WhatsApp'ta paylaş