MÜRŞİDİ KAMİLİN VASIFLARI
أعوذ بالله من الشيطان الرجيم , بسم الله الرحمن الرحيم
Nasıl ki ilmi zahiri silsile olarak Peygamber efendimize [sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem] dayanıyor ve bir üstaddan öğrenilmesi gerekiyorsa İlmi Batıniyi de bir üstaddan okumak gerekir. Hatta ulemalarımızdan birisi şöyle diyor “bir insan edebini, edeb edenlerden almamışsa kendisine tabii olan insanları ifsad eder” Bu çok önemli bir husustur. Onu da piyasada şöyle görüyoruz, edebini üstadlardan almayan, sadece internet ortamından veya ilmini üstadsız kitaplardan alanlar bakıyoruz ortalıkta insanları nasıl ifsad ediyorlar. Nasıl ki sahabe efendilerimiz Peygamber efendimiz [sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem] mahiyetinde terbiye edeb aldılar, sonraki tabiinler sahabeden terbiye edeb aldılar böyle silsile olarak devam ettiler. Bizlerde günümüzde ilmi maneviye de/kalbiyede, yaşantıda eğer bir şey elde etmek istiyorsak bu ancak ilmi ile amil birisinin talimine girerek biat ederek olabilir.
Varisi Muhammediye de sohbetin ne kadar önemli olduğu daha önceki derslerimizde anlatmıştık. Peygamber efendimizin [sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem] edebi ile edeblenmiş birinin sohbetlerine katılmak kemalata ermekte faydalı olacağı gibi, edeb ve ahlakta terakki edecekleri yani yükselecekleri, kendilerinde bulunan gizli kusurları onlarla birlikte olmakla keşf etmeleri/bilmeleri ve onlardan nasıl kurtulacaklarını öğrenmeleri ancak işte bu büyük zatların sohbetlerinde bulunmakla elde edebilirler.
Peki bu Rabbani alimleri nasıl bulacağız, nasıl tanıyacağız? Kalb hastalığı olan emradiye kalb dediğimiz kibir, haset, gurur gibi hastalıklar görünen şeyler değildirler, bunlar kalbde olan hastalıklardır. Bir insanın bunlardan mutlaka tedavi olması gerekiyor. Nasıl ki bir hasta tedavi olmak için doktor arar, işte onun gibi manevi tabiplere ihtiyaç vardır. Bir insan hastalandığında doktoru evvela çevresinde arar. Etrafına bakar acaba iyi doktorlar nerede var. Norşin’de olmamız hasebiyle önce Norşin’de tabip ararız, olmazsa Tatvan’da, olmazsa Van’da, olmazsa Ankara, İstanbul vs. yani mutlaka tedavi edecek bir doktoru arama ihtiyacı duyarız.
Manevi hastalıkları giderecek mürşitleri de bulmak içinde evvela etrafımıza bakarız daha sonra uzak yerlerde ararız. Mevlâna Halid’in [Kuddise sırruhu] Süleymani’den Delhi’ye gidişi büyük bir derstir. Bu demek değil ki mürşit sadece yakınında olur veya uzağında olur bu nasib işidir. Mevlâna Halid’in [Kuddise sırruhu] yakınında çok büyük alimler evliyalar olmasına rağmen nasibini onlarda görmemiş ancak bir yıl yürüyerek Delhi’ye gitmiştir orada nasibini almış maksuduna ulaşmıştır.
Şöyle bir soruda insanın aklına gelir bu zamanda bu Rabbani alimler var mıdır acaba? Elbette ki her zaman bu Rabbani Alimler yeryüzünde mevcutturlar. Kalbi günahlardan kapkara olmuş insanlar bunu red ederse ancak kendisine yazık eder. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi Allah’ı zikr eden bir kişi bile olsa Allah [جَلَّ جَلَالُه] onun için dünyayı sabit bırakır ve kıyamet kopmaz. Ne zamanki yeryüzünde la ilahe illallah diyen kalmazsa o zaman kıyamet kopar.
Samimiyet ile arayanlar salih insanları görürler, muttaki insanları görürler. Filan dini/insanları istismar ediyor diye bir algı yapılıyor kafa karışıklığı yapılıyor. İllaki bir mürşidi kamilin ilminin çok olması, riyaseti olması gerekmiyor. Bize ziyarete gelen bir gurup daha önce icazet almış şimdi bir sanatla uğraşan bir zattan bahsettiler ben onlara dedim işte dün akşam bahsettiğim mükemmel zatlar, ismi yok namı yok ama kıyıda köşede Allah Teâlâ’yı zikr ediyor. Allah’ın bildiği ne kadar böyle gizli zat var. Böyle zatlardan her yerde var. Biz güneş yoktur dersek sadece kendimize karanlık olmuş olur. Bu zatları tanımak Allah’ın [جَلَّ جَلَالُه] bir lütfudur. Bazı insanları görüyoruz şöyle diyorlar,
“Efendim Allah Teâlâ bütün himmeti, bereketi filan beldeye hasr etmiştir. Onlara şöyle diyorum siz Allah’ın [جَلَّ جَلَالُه] işine mi karışıyorsunuz Allah rahmetini sadece bir yere mi sığdırmış Allah’ın [جَلَّ جَلَالُه] rahmeti geneldir her yerdedir.”
Veli yoktur, evliya yoktur demek bu bir algıdır Kur’an’da buyruluyor;
اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ “Uyan! ki Allahın evliyası ne üzerlerine korku vardır ne de onlar mahzun olurlar” [Yunus 62]
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerimde sınır getirmemiş evliyalar şu zamanda vardır şu zamanda yoktur.
Peygamber efendimiz [sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem] zamanında İslam’ı tebliğ ettiği vakitte de etrafında bulunan karanlık kalpli insanlar ona mecnun diyordular. Sonra Kur’an-ı Kerim’i okuyunca buna kimseyi inandıramayız öyleyse sihirbaz diyelim diyorlardı. Onların kalplerinde bulunan o karanlık o zulmet Peygamber efendimizi [sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem] inkara götürüyordu. Hazreti Ömer kadar adil, Hazreti Osman kadar haya sahibi, Hazreti Ali [radıyallahü teâlâ anhümâ] kadar alim ve şecii kimse yoktu onlar şehit oldular? Peki onların ne suçu vardı? Bazı hadisi şeriflerde Peygamber efendimiz [sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem] eğer benden sonra Peygamberlik gelseydi filana gelirdi, filana gelirdi diye sıralamıştı. Buna rağmen o zatları şehit ettiler. Bu Peygamber efendimizden [sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem] bugüne gelen bir fikirdir, ancak günümüzde yaygınlaştırıldı hele hele ülkemizde bu tasavvufi cemaatler olmasa idi ülkemizin hali daha berbat olurdu. Her biri bir yerde bir çocuk aldılar okuttular terbiye ettiler, maddi/manevi destek verdiler bir şekilde vatana, millete devlete sadık kişiler haline getirdiler. Şimdi diyelim bunlar yok kim yetiştirecek bu insanları? Bir takım bozuk insanları örnek göstererek tüm bu müesseseleri toptan karalama yok etme algısı insanlarda oluşturuluyor. Halbuki çok ailesinden kopmuş insanları bu tekkeler ıslah ettiler bunları insan kimliğine kavuşturdular bunları kimse bunları inkâr edemez. Farz edelim bu zatlar yok, insanları irşad edecek, üst kimlik olan İslam kimliğine getirecek kimler olur? Buralar bir okuldur, buralara dikkat etmek gerekir hele hele tasavvuf medreselerine.
Tasavvuf nedir? Tasavvuf Allah’a [جَلَّ جَلَالُه] kulluk etmeyi öğretir. Nakşibendi tarikatında bir kişi şeyhin elinden tuttuğunda şeyh ona ne diyor ne telkin ediyor? Şeyh onunla birlikte diyor “Yarabbi tevbe ediyorum bütün günahlardan” yani o üstad, Allah’a [جَلَّ جَلَالُه] yaklaşmanın, tevbe etmenin yolunu ona gösteriyor. Bütün tarikatlar aynı yolu gösteriyor Kadiri Tarikatı ne öğretiyor önce Allah [جَلَّ جَلَالُه] demesini öğretiyor. Bu tarikatlar kişinin Allah’tan [جَلَّ جَلَالُه] başkasını düşünmemesini, Allah’tan [جَلَّ جَلَالُه] başka hiçbir şeyi aklında bulunmamasını öğretiyor. Fenafillah derecesine, Bekabillah makamına ulaşması için Mürşidi Kâmil bir ders veriyor yol gösteriyor. Dolayısıyla bir insanın nasıl ki bir doktora, zahiri ilimlerde bir hocaya ihtiyacı varsa nefsi terbiyede de mutlaka bir Rabbani alime, Mürşidi Kamile ihtiyacı vardır.
İrşad edecek Mürşid için bazı şartlar vardır. İrşad için bu şartların yerine gelmesi gerekir.
1-Alim olacak, farz-u aynı bilecek. Şeriatı bilmezse kendisine tabi olan insanlara nasıl doğru yolu gösterecek?
2- Allah’ı tanıyacak. Allah’ı tanımayan, Allah’ın vahdetini bilmeyen biri müridine bunu nasıl öğretecek. Bir insan La ilahe İllallah’ın manasını bilmese diliyle devamlı La ilahe illallah dese ne kadar faydası olur ama Üstadı bunun manasını, tasavvufi manasını öğrettiği zaman bilir ki La ilahe illallah dediği zaman Allah’tan [جَلَّ جَلَالُه] başka ilah yoktur, maksud yoktur, ilah sadece tanrılar, putlar değil, dünyadır, dünyanın malıdır, sevgisidir, nefsani arzularıdır bunların tamamını red ediyor illallah sadece Allah [جَلَّ جَلَالُه] var, Allah’tan [جَلَّ جَلَالُه] başka bütün masivayı red ediyor bunu kim söyleyecek, üstad söyleyecek. Manevi dersleri takip edecek. Nasıl ki Hazreti Ebubekir, Hazreti Ali, Selmani Farisi [radıyallahü teâlâ anhümâ] gibi havas zatlar sahabeler bunları yapmışlar aynıyla bugüne kadar gelmiş tasavvuf dersleri.
3- İrşad ile mezun olacak, yani bir zattan irşad izni almış olacak. Silsilesi olmayan birisi o kalbi bağlantıyı kuramaz, çünkü kendisinin bağlantısı yoktur. Bu bağlantı ta Peygamber efendimizden [sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem], Hazreti Ebubekir’den bugünkü sadata kadar gelmiş.
4-Üstad nefs terbiyesinin nasıl yapıldığını bilmelidir. Yollarını bilecek, vesileleri, araçları bilecek ki onu talebesine tatbik ettirsin yoksa bu irşadı yapamaz. Tasavvufta bir de ahid var, söz ve biat. Bu biat ve söz Hudeybiye anlaşmasından önce Rıdvanul Beyatta bütün sahabeler Peygamber efendimizin [sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem] elini tutarak biat ettiler. “Biz her şey üzerine sana biat ettik” dediler Ayeti kerimede diyor;
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَۜ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْۚ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا۟
“Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” [Fetih 10]
Tevbe yapılırken ne deniliyor, “Allah’ım işlediğim tüm günahlara pişmanım, bu tövbemden caymayacağım” işte orada Allaha [جَلَّ جَلَالُه] bir söz veriyor bir anlaşma bir akit yapıyor ve o akti bozmamak için de söz veriyor işte bu çok önemlidir.
وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لً verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur. [İsra 34]
Şeriat yolunda onunla yürüyeceğine, nefsini o ayıplardan kusurlardan hal etme yolunda, nefsi terbiye etme hususunda üstadına, mürşidine söz veriyor. Güzel sıfatlarla süslenmeyi tövbe ile ilgili üstadına söz veriyor bu çok önemlidir, ahdinin üzerinde kalacağına da söz veriyor. Bu teslimiyet niçin önemlidir, tasavvufta ihlas, yapılan her şeyin Allah [جَلَّ جَلَالُه] rızası için olması, birde teslimiyet ile şunu amaçlıyor. Üstadının nefs terbiyesinde ona vereceği derslerle, mesela diyor kalbin üzerinde zikr çekeceksin o sır, hafi, ahfa üzerinde bu zikirler yapıldığında, letaifleri kaplamış olan kirlilik, karanlık gidecek, nurani olan Allaha [جَلَّ جَلَالُه] yaklaştıran, masivayı terk ettiren işte o letaiflerin altında bulunan nurlar açığa çıkacak ve kibir, gurur, nefs kalmayacaktır. Çünkü insan nurani şeylerden yaratıldığı gibi birde topraktan yaratıldı. Ateş tabiatı kızgınlığı gerektiriyor, riya su tabiatının eseridir, yeraltında bulunan madenlerden yaratıldığı için bunlar insanda manevi hastalıklar oluşturuyor. İşte bunlardan kurtuluşun yolu üstadın verdiği derslere dikkatle devam etmektir. Bu dersleri verecek ancak Rabbani alimlerdir. Bunları nasıl inkâr edebiliriz, yoktur diyebiliriz. Onlar dünyayı o kadar terk etmişler ki Allah’dan [جَلَّ جَلَالُه] başka gayeleri yoktur, dünyayı bir kenara terk etmişler. Bunu ne ile elde etmişler işte bu tasavvuf metodu ile. Ben tanıyorum böyle insanlar yetişiyorlar onu yok kabul etmek sadece kendi gözümüzü güneşin aydınlığına kapatmaya benzer.
Allah Teâlâ bizleri o insanları şemsiyesi altına alsın inşallah.
“Kişi sevdiği ile beraberdir.” Eğer biz onları hakkı ile tanımasak ta, hakkıyla sevmesek te o az sevgi bile bizi Peygamber efendimizin [sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem] bu hadisinin içerisine dahil eder inşallah. Yüce Allah’ın [جَلَّ جَلَالُه] emridir
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. [Tevbe 119]
Doğru insanlarla beraber olduğumuz zaman Peygamber efendimizin [sallâllahu teâlâ aleyhi ve sellem] buyurduğu gibi hep misk kokusu alırız. Yanından geçtin mi o kokuyu alırsın, hissedersin ama demircinin yanına gittin mi ya elbiseni yakarsın ya da pis koku alırsın.
مَثَلُ الجَلِيسِ الصَّالِحِ وَالسَّوْءِ، كَحَامِلِ المِسْكِ وَنَافِخِ الكِيرِ، فَحَامِلُ المِسْكِ: إِمَّا أَنْ يُحْذِيَكَ، وَإِمَّا أَنْ تَبْتَاعَ مِنْهُ، وَإِمَّا أَنْ تَجِدَ مِنْهُ رِيحًا طَيِّبَةً، وَنَافِخُ الكِيرِ: إِمَّا أَنْ يُحْرِقَ ثِيَابَكَ، وَإِمَّا أَنْ تَجِدَ رِيحًا خَبِيثَةً
“İyi arkadaş ile kötü dostun benzeri, (satmak için) misk taşıyan ile (ateş yakmak için demirciye) körük çeken gibidir. Misk taşıyan ya bu (güzel) kokudan sana bir miktar (hediye olarak) verir veya sen satın alırsın veya ondan (yayılan) güzel kokuyu (koklayarak içinde bir ferahlık) bulursun. Demirci körüğüne üfleyen ya senin elbiseni yakacak veya (ondan yayılan çirkin kokuyu burnunun içinde) bulacaksın.” [Buhari.]
Hele içerisinde bulunduğumuz bu zamanda, bu şartlarda biz mutlaka Rabbani alimleri, sadık olanları seçelim onların mis kokusunu alalım. Eğer hiç konuşmasalar bile, hiç nasihat etmeseler bile onların bize gösterecekleri tebessüm bile bize Allah’ı [جَلَّ جَلَالُه] hatırlatır. Mutlaka onları görünce Allah’ı [جَلَّ جَلَالُه] hatırlarız, dostlarımız onlar olsun. Bu ilim müzakerelerini yaparsak mahşerde bu bahsettiğimiz büyük zatlarla beraber oluruz. Bu sadatların isimlerini zikr etmekle müşerref oluruz. Bazen amcam Şeyh Hafid [kaddesallâhü teâlâ esrârehümül’azîz] hiç unutmam hatmelerden sonra şöyle derdi “Ya Hu bu sadatların isimleri bu kadar güzel acaba onlar nasıldır? Onlar daha daha büyüktürler.” İnşallah bu sohbetler Allah’a [جَلَّ جَلَالُه] yaklaşmaya vesile olur, biraz daha Allah’a [جَلَّ جَلَالُه] yaklaşmış oluruz inşallah.
Benim anlattıklarım evvela kendime tesir etsin bende yerleşsin sonra tüm Müslümanlarda tesirli olsun inşallah. Âmin
23 ARALIK 2018 tarihli sohbet
NOT: Üstadımızın pek çoğu cami-î şerîf sohbeti olarak irâd ettiği va’az-u nasihatler yazı diline aktarılırken mümkün olduğunca üslubuna dokunulmayıp orijnalitesi muhafaza edilmeye çalışılmaktadır. Ancak malum olduğu üzere irticalî sohbet formatları ile müstakil yazılı beyânların veya sohbetlerin formatları aynı olmamakta; ilkinde dinleyicilere hitapla beraber hitabette esneklik ve sadelik esâs olduğu gibi ikincisinde de yazılı metin üzerinde tashih yapma ve uslüba çekme meselesi mevzû bahistir. Dolayısıyla irticâlin esnekliğinde irâd edilen sohbetlerdeki yer yer tekrar ve yinelemelere bu bilgi ve hoşgörü ile bakılması ve öyle mütalaa edilmesi hususunu muhterem okuyucularımıza arzla beraber duâlarını istirham ederiz.