Muharrem 1434 Aralık 2012
أعوذ بالله من الشيطان الرجيم , بسم الله الرحمن الرحيم
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Nizamiye Medreseleri İslam tarihinde ortaya çıkan ilk üniversite mahiyetindedir. Nizamiye medreselerinin temellerini Peygamber Efendimiz’den (صلى الله عليه و سلم) süre gelen İslami eğitim-öğretim faaliyetleri oluşturmaktadır. Bunu özetlemek gerekirse Peygamber Efendimizin (صلى الله عليه و سلم) eğitim öğretim faaliyetleri Daru’l Erkam’da başlar Medine döneminde Suffada devam eder. Daha sonraki dönemlerde Suffa ihtiyaca cevap vermeyince ‘Kuttap’ denilen yerlerde okuma yazma öğretilmiştir. Peygamber Efendimiz (صلى الله عليه و سلم) döneminde devam eden eğitim öğretim faaliyetleri Ashab-ı Kiram döneminde de gelişerek devam etmektedir.
Özellikle Hazreti Ömer döneminde İslam toplumunun her alanda olduğu gibi eğitim öğretim alanında da kurumsallaştığı görülmektedir. Daha önce Kur’an ve sünnet üzerinde yoğunlaşan eğitim öğretim faaliyetleri Emevi döneminde Kur’an ve sünnet çalışmaları ile beraber gramerin de ön plan çıktığı görülmektedir. Kıraat ile ilgili ilk çalışmalar bu dönemde verilmiştir. Yine İslam tarihi ile ilgili ilk çalışmalar bu dönemde yapılmıştır. İslam alimleri, fizik, kimya, felsefe, tıp gibi bilimler ile ilgilenmeye başlamışlardır. Özellikle felsefe alanında tercüme, inceleme ve araştırma faaliyetlerini yapan ve Abbasiler döneminde de devam eden Daru’l Hikmeler kurulmuştur.
Emeviler döneminde önem verilen kuttaplar Abbasiler döneminde her yerde açılmıştır. Abbasi halifesi Me’mun tarafında kurulan Beytu’l-Hikme İlmi araştırmalar merkezi konumunda bulunmaktaydı. Ancak İslam toplumunda Nizamiye Medreselerine kadar Nizamiye Medreseleri ölçüsünde sistemli, planlı, programı bir eğitim ve öğretim kurumu bulunmamaktadır. Nizamiye medreselerinde diğer medreselerde olduğu gibi tekrar yazma ve ezber yöntemleri kullanılmakta idi. Hepsinde aynı dersler okutulmamakla beraber Nizamiye medreselerinde Kur’an, tefsir, hadis, fıkıh, nahiv, sarf, kelam, hendese, ferâiz, felsefe, mantık, tarih, coğrafya, tıp, astronomi gibi dersler okutulmaktaydı. Bu kadar farklı derslerin okutulduğu nizamiye medreseleri daha sonraları daha planlı programlı eğitim anlayışına geçmekle bu günkü ifade ile üniversite fonksiyonunu icra etmiştir.
Nizamiye Medreseleri, Selçuklular döneminde İslam toplumundaki çeşitli zararlı fikri akımların toplumu zehirlemesinin önüne geçmek, toplumu ehl-i sünnet ve cemaat akidesi üzerinde sabit kılmak üzere kurulduğu anlaşılmaktadır. Nizamu’l-Mülk, devletin bekasının Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat akidesinin korunmasında olduğunun farkına varmış; Şii ve Fâtimi tehlikesine karşı İslam toplumunu korumak için Nizamiye Medreselerini tesis etmiştir. İlk önce Bağdat’ta Nizamu’l-Mülk tarafından açılan Nizamiye Medreseleri, daha sonra birçok şehirde açılmıştır. Nizamiye Medreselerinin bu yükselişi daha sonraki dönemlerde, birçok yerde özellikle Anadolu’da devam etmiştir. Bu vesile ile İslam toplumunda yüksek seviyede din ve bilim adamları yetişmiştir. Diğer yandan yetim ve yoksullara eğitim imkanı sağlanarak topluma kazandırılmıştır.
İslam toplumunda yaygınlaşan Nizamiye Medreselerinde ders veren müderrisler bu vesile ile devlete bağlılıkları artmış ve etki ettikleri toplumunda devlete bağlılığını sağlamışlardır. Çünkü Nizamiye Medreseleri, Nîsabur, Bağdat, Basra, Belh, İsfahan, Musul, Rey gibi şehirlerde İmam Cüveyni Ebu İshak gibi bu şehirlerdeki büyük alimlerin başkanlığında açılmışlardır. Nizamiye Medreseleri toplumu devlete bağlamakla kalmamış toplumun şekillenmesinde rol almış ve İslam toplumundaki ilme ve bilime bakış açısını değiştirmiştir. Özellikle Gazâlî’nin baş müderris olması ile bu medreselerde ve daha sonraları toplumda bu değişimleri görmek mümkündür.
Gazâlî döneminde İslam aleminde Yunan felsefesinin etkisinin etkin bir şekilde hissedildiği ve İslam aleminin zararlı fırka ve akımlarla çalkalandığı görülmektedir. Zaten bu zararlı akım ve fırkalarla mücadele ve ehl-i sünnet ve’l- cemaatin akidesini tesis etmek üzere kurulan Nizamiye Medreselerinin içinden çıkan İmam-ı Gazâlî’nin Nizamiye Medreselerinin başına getirilmesi ile bu zararlı fikirler ile mücadele ehl-i sünnet ve’l-cemaat lehine bir ivme kazandırmıştır. İlk önce Gazâlînin yaşadığı zühd hayatı sayesinde medrese ve tasavvufu birleştirmiş ve ilim çevresinde tasavvufu kabul ettirmiştir. İmam-ı Gazâlî’ye kadar mantık ilmi ve aklı kullanmamakla suçlanan ehl-i sünnet ve’l-cemaat anlayışı Gazâlî dönemi ile bu suçlamadan kurtulur.
Gâzalî dini ilimlerde mantığı ve aklî metotların kullanılması gerektiğini vurgular. Aristo mantığını ele alıp, Kur’ân ve sünnet ışığında düzenler ve İslam ilimleri arasına koyar. Her dönemde İslam toplumu içten ve dıştan zararlı akımların saldırısına uğramıştır. İslam âlemi çareyi dışarıda arayıp dışarıdan dayatılan çözümler ile sorunu çözmeye çalıştığında hep zarar etmiştir. Ancak çareyi kendi içinden üretince de hep başarılı olmuştur. İmam-ı Gazâlî de dışarıdan ithal edilen zararlı fikir ve akımlara karşı yine Kur’ân ve sünnetten çözümler üreterek İslam âlemini kurtarmış, kendi özüne dönmesini sağlamıştır.
Aristo mantığını İslam esasları çerçevesine göre değerlendirir. Çareyi Kur’an ve sünnette arar ve Aristo mantığını Kur’ân ve sünnet mihengine vurur. İmam-ı Gazâlî, Nizamiye Medreselerine baş müderris olmakla İslam toplumuna şu hususlarda hizmet etmiştir:
Birincisi; İslam eğitim ve öğretiminde aklı ön plana çıkarmıştır.
İkincisi; Batıdan gelen zararlı fikir ve akımlara karşı İslam’ın çözümlerini kullanmıştır. Bunda Kur’ân ve sünneti ön plana çıkarıp mücadele etmiştir.
Üçüncüsü de, medreselerde zühd ve ahlakı vazgeçilmez bir yaşam tarzı haline getirmiştir.
Gazâlî ile İslam toplum arasına girmiş ve yaşanması gereken İslam vurgulanmış; toplumun düzelmesi için yapılması gerekenler ön plan çıkarılmıştır. Daha önce daha çok fikri tartışmalar şeklinde ve teorik düzeyde kalan İslami araştırmalar Gazâlî ile olması gereken yere yani hayatın içine inmiştir. Bu durumu Gazâlî’nin eserlerinde görmek mümkündür. Tamamen günlük hayatımızla ilgili olan “Eyyühe’l-Veled, İhyâ-u Ulûmi’dDîn” bu durumu kanıtlamaktadır. Gazâlî, eserlerinde bireysel ve toplumsal sorunları ele alarak İslam’ın toplumun içine doğru bir şekilde inmesine vesile olmuştur.