Zilhicce 1433 Kasım 2014
أعوذ بالله من الشيطان الرجيم , بسم الله الرحمن الرحيم
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Tasavvuf Müslümanları sevmektir. Tasavvuf Müslümanların sevgisi ile Peygamberin sevgisine, Peygamberin sevgisi ile de Allah’ın sevgisine ulaşmaktır. Dolayısı ile tasavvuf topluma hizmettir; toplumla beraber olmaktır.
Sahabe devrinden günümüze kadar mutasavvıflar toplumun her kesimi ile iç içe olmuşlardır. Peygamber Efendimiz(Sav) züht ve ilimde mümtaz olan sahabelerini değişik beldelere göndermek sureti ile irşat ve tebliğ görevini yerine getirmişlerdir. Bu metot tabiinler ve tabii tabiinler döneminde de devam etmiştir. Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve diğer İslami devletler bir memleketi fetih etmeden önce derviş ve ehli kalp insanlar vasıtası ile o milletleri ıslah ederek fetih hareketini gerçekleştirmişlerdir.
Tarih gösteriyor ki Orta Asya ve Anadolu’nun fethi dervişler ile olmuştur. 10. ve 12. Yy Cüneydi Bağdadi, Şeyh Abdulkadiri Geylani gibi mutasavvıflar köy köy dolaşıp irşatta bulunmuşlardır. Bu özellik Abbasiler döneminde daha sık rastlanmaktadır. Bu durum daha sonraki İslam devletlerinde de uygulanmıştır. Osmanlı, Selçuklu Padişahları fetihlerini mutasavvıf üstadlarının yol göstermesi ile gerçekleştirmişlerdir. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul fethini üstadı olan Akşemsettin’in manevi yol göstermesi ile gerçekleştirmiştir.
15. yy gibi tasavvufun disipline edildiği bir dönemde Seyyid Emir Kilal (ks) ve Şahı Nakşibend (ks) gibi mutasavvıflar tasavvufun kadim geleneği olan belde belde dolaşmanın yanı sıra Peygamber Efendimizin mirası olan talebe yetiştirip beldelere ve kasabalara gönderip irşat faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
Onlar batıl fikirlere, bidat ve hurafelere karşı savaşıp insanların akidesini düzeltip nefsi terbiyelerine önem vermişlerdir. İmamı Rabbani hiç çekinmeden Ekber Şah’ı eleştirip onun dindeki reform hareketlerini engellemeyi başarmıştır. İmamı Rabbani’nin çabası daha sonra Ekber Şah’ın oğlu Cihangir Şah’ın irşadına vesile olmuştur.
Mutasavvıflar kervansaraylar, hanlar, hamamlar, köprü, yollar, medreseler yapmaları toplumsal ve kültürel gelişmedeki rollerini ortaya koymaktadır. Mutasavvıflar müritleri ile beraber küfür hareketlerine karşı cihada katılmışlardır. İstanbul medreselerinin Çanakkale savaşları için boşaltılması; Şarktaki üstatların da Rus cephesinde savaş vermeleri; Şeyh şamil ve müritlerinin Ruslara karşı Savaşmaları mutasavvıfların hayatın her alanında öncü olduklarını göstermektedir.
Ülkemizde cumhuriyetten sonra dini koruyan, dinin varlığını devam ettirenler batı ve doğuda hep mutasavvıflar olmuşlardır. Hatta bir yere sürgün edildiklerinde sürgün gittikleri yerlerde bu fonksiyonu icra etmişlerdir. İddia edebiliriz ki bu gün toplumda dini hassasiyetler mevcut ise cumhuriyetten sonraki tasavvuf erbablarının çaba ve gayretleri sonucu olmuştur.
Mutasavvıflar irşat metodunu şu şekilde gerçekleştirmişlerdir: Bir beldeye gittiklerinde camiye gidip tüm köyü toplayıp evvela halkın akidelerini düzeltiyorlardı. Daha sonra köylüler arasında varsa bir husumeti gidermek için onları bir araya getirir ve barıştırırlardı. Bundan sonra gerçek bir tövbe ile nefsi terbiye yollarını gösterirlerdi. Beldenin durumuna göre bir kaç gün kaldıktan sonra yerine geçici olarak bir talebesini bırakır ve bir başka beldeye irşad ve tebliğ görevini ifa için giderlerdi. Bu arada şunu da söylemek gerekir ki gittikleri köyün varsa yol köprü vs ihtiyaçlarını bir şekilde giderirlerdi.
Cumhuriyet döneminden sonra doğudaki meşayihler şeri usullere göre bir anlamda mahkemelerin görevlerini icra ediyorlardı. Dönemin meşayihleri insan haklarını koruyan onların toplumsal sorunlarını çözen bir kurum gibi işlev görmüşlerdir. Örneğin eşi tarafından bırakılan veya bir haksızlığa maruz kalan bir kadının hakkı dönemin meşayihlerince o kocadan hakkı alınır ve kadına verilirdi. Bu tür uygulamalara bu gün bile rastlamak mümkündür. Yine bir beldede bir birbirini öldüren iki aile veya kabilenin arasında ki husumeti bu gün olduğu gibi mutlaka çözüme kavuştururlardı. Bu bağlamda bu gün hala toplumsal barışı sağlama anlamında ciddi bir görevi üstlenmişlerdir. Meşayihlerin bulundukları beldelerde yetiştirdikleri talebelerini köylere imam olarak göndermeleri toplumun dini vecibelerini yerine getirmesini sağlarlardı.
Günümüzde mutasavvıfların hizmetleri zamanın şartlarına göre dünyanın her yerinde aynı olduğu görülmektedir. Daha çok vakıf, dernekler bünyesinde kurumsallaşmaya devam etmekle merkezi irşada geçtikleri görülmektedir. Önceden köy köy dolaşan mürşitler bu gün için çağdaş tebliğ araçlarını ve tüm iletişim araçlarını kullanarak insanlara tebliğ ve irşatta bulunmaktalar.
Ülkemizde tasavvuf kurumları sanki görev taksiminde bulunmuşlardır. İsmailağa cemaatinin medrese, İslami kültür, irşat ve kadının dini eğitimi ile ilgili alanlarda ön plana çıktığı görülmektedir. Aziz Hudai ve İskenderpaşa cemaati ise daha çok üniversite gençliğine yönelik çalışmalarda bulunurlar. Süleyman Efendi cemaati de Kur’an eğitimi ve gençlerin barınma problemlerini çözme çalışmalarında yoğunlaşmaktalar. Bunların yanı sıra menzil gibi tasavvuf kurumları da irşad faaliyetlerinde bulunmaktalar. Doğuya geldiğimizde tasavvuf kurumları iki noktada yoğunlaşmaktalar. Ğayda, Norşin, oxin, zokeyd, çokreşi, fırsaf gibi tasavvuf kurumları ilim, irşad ve halkın sosyal sorunlarının çözümünde ön plana çıkmışlardır. Tillo gibi medreseler ise daha çok ilim alanına ağırlık vermekteler.
Tasavvuf sadece tasavvuf kurumlarının kurumsallaşmasını sağlamamıştır. Bu gün için etkili olan, toplum tarafından benimsenen birçok İslami çalışmanın da şekillenmesinde etkili olmuştur. Bunların başında risale-i nur hareketi gelmektedir. Nur hareketinin tasavvufun zühd ve imani yönünü ciddi anlamda işlediği görülmektedir.
Tasavvuf kurumlarımızın bu manzarasına baktığımızda bu gün için tasavvufun eğitim, irşad, barınma, İslam kültürünün, ilmi faaliyetlerinin yaygınlaştırılması ve halka ulaştırılmasında, ilim adamlarının yetiştirilmesinde, sosyal barışın sağlanmasında önemli görev icra ettiği görülmektedir.