Rahman ve Rahim Olan Allah’ın İsmi Şerifi ile…
Yüce Allah Peygamber Efendimize şöyle buyurmaktadır:
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ المؤمنين
”Sana uyan müminlere merhamet kanadını indir. Onlara karşı tevazulu ol.” Şuara Suresi 215
Allah Teâlâ tevazuu emrediyor, her Müslümanın tevazu içerisinde olması gerekiyor. Bir Müslüman tevazu içerisinde olursa Allah Teâlâ onu yükseltir. Yüce Peygamberimizde (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Allah Teâlâ bana gönderdiği vahiy de ”Ey Müslümanlar siz tevazu içerisinde olun”, diye emretti.
Allah Teâlâ hakka uyan bir kula şeref verir, onu yükseltir. Daima affedici olmak gerekir. Bir insan tevazulu olursa, kibirli olmazsa yani kendisini büyük görmezse, her gördüğü Müslümana karşı alçak gönüllü davranırsa Allah Teâlâ bu kişinin derecesini âlî kılar. Bir insan kendisini yükseltirse Allah Teâlâ o kişiyi düşürür. Bir insan nefsini kırıp düşmanlarına karşı alçak gönüllü davranırsa, Allah Teâlâ bu kişiyi yükseltir ve şerefini arttırır.
Kibirli olmak hiçbir zaman insana fayda vermez, çünkü kibir şeytani ahlaklardan bir tanesidir. Bir kişi öfkelendiği zaman kibir o kişiyi küfre kadar götürür. Hatta şeytanın, Allah’a karşı gelmesinin sebebi de kibirdi. İblisin kibir yapması onu Allah’ın huzurundan tard etti.
اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ ط۪ينٍ ﴿٧١﴾
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ ﴿٧٢﴾
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ ﴿٧٣﴾
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْـبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٧٤﴾
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْـبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ ﴿٧٥﴾
قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ ﴿٧٦﴾
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌۚ ﴿٧٧﴾
وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَت۪ٓي اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ ﴿٧٨﴾
”Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: ”Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin. Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler. Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.” Allah, ”Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi. İblis, ”Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi. Allah, şöyle dedi: ”Öyle ise çık oradan (cennetten), çünkü sen kovuldun.” “Şüphesiz benim lanetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir.” Sad Suresi 71-78
İnsanın vakar sahibi ve onurlu olması gerekir ki bu onurlu olmak kibir değildir. Mesela, tevazu sahibi bir âlimin, bir kahve de satranç oynaması, yani işte bakın ben kibirli değilim ve toplumun avam kısmıyla da muhabbet edebiliyorum, onlarla oyun oynayabiliyorum demesi ilmin vakarını düşürür. Bir âlim insanlarla kahvelerde değil, camiler de nasihat ederek ve onları bilgilendirerek ilmin vakarını koruyabilir.
Emrazı kalbi’yelerden bir tanesi de kibirdir. Kibir ancak zikir ile yenilebilir. Bir insanın letaifleri zikrettiği zaman o kişide kibrin tasfiye olması ihtimali çoktur. Bir insan kibirli olduğu zaman kalbi hastalıklardan yani şeytanın en önemli yollarından birini tasdik etmiş oluyor. Sahabeler rivayet ediyorlar: Peygamber Efendimiz kendi evinde hizmet ediyordu. Yani ev halkının yapması gereken işleri, yalnız kaldığın da kendisi yapıyordu.
Peygamber Efendimiz diğer peygamberlerden bahsederken şöyle buyurmaktadır:
ما بَعَثَ اللَّه نَبِيًّا إِلاَّ رَعَى الْغَنَمَ» فَقَال أَصْحابُه: وَأَنْتَ؟ قَالَ: «نَعَمْ، كُنْت أَرْعَاهَا عَلى قَرارِيطَ لأَهْلِ مَكَّةَ
“Bütün Peygamberler çobanlık yapmıştır. Sahabeler sorarlar; Ya Resulullah (s.a.v), sen de çobanlık yaptın mı?
-Evet, der. Harari diye bir yer var, ücret karşılığın da ben de burada Mekke ehline çobanlık yapardım. “Buhârî, İcâre 2
Yine Emir bin Hüseyin şöyle rivayet ediyor;
“Ben Peygamber Efendimize yaklaştım, hutbe okuyordu dedim: Ya Resulullah yabancı bir adam dinin ne olduğunu soruyor ve öğrenmek istiyor. Peygamber Efendimiz bana baktı ve hemen hutbesini terk etti. Ta ki bana yöneldi ve Allah’ın ona öğrettiği şeyleri bana öğretti ve tekrar hutbesine devam etti.”
Peygamber Efendimiz önce hutbemi bitireyim daha sonra sorusunun cevabını ona anlatayım demedi. Hutbe esnasında bile hutbesini terk ederek bu kişinin sorduğu soruya cevap verdi daha sonra tekrar hutbesine devam etti.
Abdullah İbni Mes’ud (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
وعن عبدِ اللَّهِ بن مسعُودٍ رضيَ اللَّهُ عنه، عن النبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال: لا يَدْخُل الجَنَّةَ مَنْ كَانَ في قَلْبِهِ مثْقَالُ ذَرَّةٍ مَنْ كِبرٍ» فقال رَجُلٌ: إِنَّ الرَّجُلَ يُحِبُّ أَنْ يَكُونَ ثَوْبُه حسناً، ونعلهُ حسنا قال: «إِنَّ اللَّه جَمِيلٌ يُحِبُّ الجَمالَ الكِبْرُ بَطَرُ الحَقِّ وغَمْطُ النَّاسِ
”Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.”
Bunun üzerine sahabeden biri:
-İnsan elbise ve ayakkabısının güzel olmasını arzu eder, deyince Resulullah şunları söyledi: ”Allah güzeldir, güzeli sever, kibir ise hakkı kabul etmemek ve insanları küçük görmektir.” Müslim, İman 147.
أَن رجُلاً أَكَل عِنْدَ رسولِ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بشِمالِهِ فقال: «كُلْ بِيَمِينِكَ» قالَ: لاَ أَسْتَطِيعُ، قال: «لا اسْتَطَعْتَ» مَا مَنَعَهُ إِلاَّ الكبْرُ. قال: فما رَفَعها إِلى فِيهِ
Bir gün Peygamber Efendimiz sol eliyle yemek yiyen bir adamı gördü ve adama şöyle buyurdu.
“Sağ elinle ye.” O adam kibrinden dolayı;
“Sağ elimle yapamıyorum.” dedi. Peygamber Efendimiz:
“Yapamayacaksın.” diye beddua etti. İşte ondan sonra o adam sağ elini hiç kaldıramadı. (Müslim, Eşribe: 107, no. 2021; İbni Hibban, Sahih, 8.152)
Peygamber Efendimiz ateş ehlinden bahsederken, birkaç sınıfı sayıp içinden kibirli olanlar için cehenneme girerler diye buyuruyor. Çünkü tevazu güzel ahlaktan, kibir ise kötü ahlaktandır. Bazı kişiler kendilerinde kibir olduğunun farkında değiller, farkında olmadıkları gibi kabul de etmiyorlar. Bir gün hacda bir adamla karşılaştık, tekebbür sahibi ve kendisini seven bir insandı. Kendisine birisi dolaylı olarak şöyle söyledi; “Kibirli olmak iyi bir şey değil. O adam cevap verdi; hayır dedi. Kibirli olmak iyi bir şey, her insan da kibir olmalı. “
Bu kibirli insan toplumu her zaman kendisinden küçük görür. Enaniyet meydana gelir ve toplumda ki bireylerin kibirli olması toplum için büyük bir felaket oluşturur. Her insan kendini üstün görürse toplumda kaynaşma ve uyum nasıl olabilir. Kibir kişiyi ırkçılığa götürür. Yani kişiyi kabile ırkçılığına veya ulus ırkçılığına sürükler. Kabilecilik toplumda bazı fakir kesimlerin dışlanmasına vesile oluyor. Bu şekilde bazı kesimler hakir görüldüğün de toplumda birleşme ve uyum olamaz. Bazı kişilerin, bizim kabilemiz diğer kabilelerden üstündür ya da bizim kabilemizde ki insanlar diğer insanlardan üstündür gibi söylemleri cahiliye döneminden kalma hasletlerdir. Bu gibi hasletlerin İslam’la ilgisi yoktur. İslam’da akrabalık ve müspet aşiretçilik vardır. Yani kabilelerin başlarında bazı kişilerin bulunmuş olması İslam’ın bir temsilidir. Bu aşiretçiliğin menfi ve şer olarak kullanılmasını İslam şiddetle reddeder.
İslam’da şöyle bir kural vardır: İki kişi bile olsa, bunlardan biri mutlaka emir seçilsin. Yoksa iki kişi arasın da farklı düşünceler olduğu zaman bu kişiler birbirini idare edemezler. Bundan dolayı bu kişilerden birisi diğerine tabi olmalıdır. İslamiyet’te bu açıdan Ulu’l-Emr çok önemlidir. Ulu’l-Emr; Müslümanların başın da bulunan bir idarecidir. Bir köyde muhtar, bir kabilede reis, bir evde ise baba idareci konumundadır. Peygamber Efendimiz hadis-i şerif’te buna işaret etmektedir:
كُلُّكُمْ راعٍ، وكُلُّكُمْ مسئولٌ عنْ رعِيَّتِهِ، والأَمِيرُ رَاعٍ، والرَّجُلُ راعٍ علَى أَهْلِ بَيْتِهِ، والمرْأَةُ راعِيةٌ على بيْتِ زَوْجِها وولَدِهِ، فَكُلُّكُمْ راعٍ، وكُلُّكُمْ مسئولٌ عنْ رعِيَّتِهِ
”Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobandır ve güttüğü sürüden sorumludur.” Buhari, Cuma 11, İstikraz 20, İtk 17, 19, Vesaya 9, Nikah 81, 90, Ahkam 1; Müslim, İmare 20
Bir toplumun ya da bir aşiretin başında bulunan bir kişi mahiyetinde olan kişileri şer ve kötülük için kullanırsa ondan kötüsü olamaz. Aşiretçiliğin güzel tarafı olduğu gibi kötü tarafı da var. Bir kabileden birisi bir hata işlediğin de o hata bütün kabileye mal ediliyor. Yani o kişi fert olarak hata etmiştir, suç o kişinindir. Bütün kabileye mal edilmemelidir. Yani bir Kabilede bir kişi suç işlediğin de tüm kabile bundan ötürü dışlanıyor. Bu menfi milliyetçiliktir. İslam bu anlayışı kesinlikle reddediyor.
Bir kabile de ya da bir aile de bir kişi baş yani sorumlu olur, birden fazla kişiler sorumlu olduğunda kargaşa oluşur. Yani bir aile de herkes baş olduğunda, annelerini dinlemez, on beş-on altı yaşında ki çocukları da babayı dinlemez ve gece yarılarına kadar sokaktan evine gelmez. Yani aile büyükleri o çocuğa müdahale edemiyor çünkü aile de çok başlılık var. Herkes kendi başına buyruk, kimse kimseyi dinlemiyor.
İslam’ın bize bahşettiği ve gösterdiği yolda hayır vardır. Hiç kimse şunu iddia edemez: İslam’da şöyle bir konu var fıtrata ve şartlara aykırı vs. diyemez! Hangi zaman da ve hangi dönem de olursa olsun İslam ahlakına ihtiyaç vardır. İlim ve tevazu konusunda bahsettiğimiz bu konuları, hangi yaş ya da hangi kesim olursa olsun, birey ya da toplum olarak bu kuralları tatbik ettiğin de önemli bir eksiği tamamlamış olurlar. Böylelikle toplum barışı sağlanmış olur. Herkes bir diğerine iyi niyetli ve mütevazı davrandığı zaman güzel geçim olur. İyi niyet ve sevgi olduğu zaman kişisel ve toplumsal olarak önemli ve güzel bir değişim ve gelişim olur.
Yüce Allah Peygamber Efendimiz hakkında şöyle buyuruyor:
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ
”Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” Kalem Suresi 4
Allah Teâlâ güzel ahlaktan bahsederken şöyle buyuruyor:
وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّق۪ينَۙ ﴿١٣٣﴾
اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ ﴿١٣٤﴾
وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لذنوبهم وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا الله وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿١٣٥﴾ اُو۬لٰٓئِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۜ ﴿١٣٦﴾
”Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever. Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki. Birde onlar, işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı ne güzeldir!” Ali İmran Suresi 134-135-136
Bizler İslam ahlakını ve güzelliğini tatbik ettiğimiz de huzurlu ve güvende oluruz. Sadece namaz kılıp oruç tutuğumuzda ve İslam’ın güzelliklerinden ve diğer emirlerinden uzak kaldığımızda bu namaz ve oruç bizi kurtarmaz. İslam bir bütündür. İslam namaz, oruç, güzel ahlak, tevazu, sinirlenmemek ve öfkesini yutmak, her şeyi Allah rızası için yapmaktır.
Tarihi okuduğumuz da anlarız ki bazı Müslümanlar ülkeleri güzel ahlakları sayesinde fethetmişlerdir. Hindistan’a gittiğim de orada bir tarihçiyle görüştüm ve tarihçi şöyle söyledi: Gazneli Mahmud Hindistan’ı 19 kere zorla işgal etti. İslamiyet’ten hiç bahsetmeden bu kadar sefer yapmalarına rağmen başarılı olamadılar. Gazneli Mahmud’tan 500 sene sonra ehli tasavvuf ve ehli kalb olan insanlar güzel ahlak ve tevazularıyla ve İslami yaşantılarıyla oradaki halkı etkileyerek Müslüman olmalarını sağladılar. Diğer bir örnek ise Endonezya’ya ticaret maksadıyla giden Müslüman tüccarların İslam’ın güzel ahlakını yaşamalarından dolayı oradaki insanlara güzel örnek oluşları ve tüm Endonezya’nın bundan dolayı İslam’la şereflenmesidir.
Allah Teâlâ bizi muvaffak kılsın. Yüce Peygamberimizin ahlakıyla ahlaklandırsın.
28 Temmuz 2016 tarihli sohbet