Rebiulahir 1438 (Ocak 2017)

أعوذ بالله من الشيطان الرجيم , بسم الله الرحمن الرحيم

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

Yüce Allah (Celle Celâlühû) Kur’an-ı Kerim’de zalimler için

وَلَوْ شَاء اللَّهُ لَجَعَلَهُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِن يُدْخِلُ مَن يَشَاء فِي رَحْمَتِهِ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُم مِّن وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ

“Zalimlere gelince; onlara ne bir dost vardır, ne bir yardımcı.” (Şûrâ: 8)

Rabbimizin şiddetle yasakladığı kötü hasletlerden biri olan zulüm; azgınlık, gadr, karanlık, azab ve ezâ ile eş anlamlı olup zıddı ise, nûr, aydınlık ve adâlettir. Aynı kökten gelen kelimelerle birlikte, Kur’ân’da üç yüze yakın yerde geçen zulüm kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’in temel kavramlarındandır. Peygamberler, insanları zulümâttan aydınlığa kavuşturmak için gönderilmişlerdir. Mesajları aydınlıktır; karışık yollar ise zulümâttır ve karanlıktır:

اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ أَوْلِيَآؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُم مِّنَ النُّورِ إِلَى الظُّلُمَاتِ أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ 

“Âllâh mü’minlerin velisidir, onları zulümâttan aydınlığa çıkarır, kâfirlerin velileri ise tağuttur, onları aydınlıktan zulümâta çıkarır.” (Bakara: 257)

O halde hem fert hem de cemiyet alanında Allâh’ın emir ve yasaklarının ortaya çıkardığı sonuç nûr ve aydınlıktır. Zıddı olan ne varsa zulümâttır, karanlıktır. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur:

‏عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَعَثَ مُعَاذًا إِلَى الْيَمَنِ فَقَالَ:

“اتَّقِ دَعْوَةَ الْمَظْلُومِ فَإِنَّهَا لَيْسَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ اللَّهِ حِجَابٌ”

“Mazlumun bedduasını almaktan sakının; zirâ Allah ile mazlumun bedduası arasında perde yoktur.” (Müttefekun Aleyh)

“Allah’la beddua arasında perde yoktur” ibâresi, bedduânın Allâh’a ulaşmasını önleyecek hiçbir engel yoktur; yani “mazlumun duâsı makbûldür” demektir. Değerli Müslümanlar! Maalesef bugün İslam âleminde öyle büyük zalimler çıktılar ki, bunlar İslam âlemine ve Müslümanlara büyük darbe vuruyorlar. Büyük zulümler yapıyorlar. Şimdi İslam âlemi şöyle haykırıyor: -Halep ölüyor! Aslında Halep ölmüyor, bütün İslam âlemi ölüyor. İşte İslam âleminde ortaya çıkan zalimler, Müslümanlara ve insanlara zulmediyorlar. İslam kanunlarından doğan adalet, bugün ne yazık ki yerini insanlıktan çıkmış ve Müslümanlığa leke vurarak, “Müslümanım” diye geçinen zalimlerin eline kalmıştır. Tarihte İslam adaleti ile meşhur olan Müslümanlar maalesef bugün zulüm ile meşhur oldukları gibi, bu zulmü de Müslümanlara yapıyorlar. Kimin gücü varsa, kudreti varsa zayıf olanlara zulmetmektedir. Ne yazık ki bundan kaybediyoruz. İslam’ın ilk yıllarında adil olan Müslümanlar, adaletle donatılmış İslam’ı, bir memlekete, bir kıtaya götürdüklerinde o bölge ve kıtalarda bulunan insanlar, adaleti benimseyerek, İslamiyet’i kabul ederlerdi. Fakat son yıllarda Müslüman kimliği adı altında yapılan bu zulüm, insanları İslam’dan soğutmaktadır. İslam onların gözünde savaş ve zulüm dini haline gelmektedir.

İslam’ın gerçeğinden uzak bir din benimsenmeye başlanmıştır. Çünkü İslam kisvesi adı altında zulüm yapan bu zalimler kendilerini “en iyi Müslüman benim” profili çizerek sergilemektedir. O zalimler Müslümanlara (kadın, çocuk demeden) “Allah-u Ekber!” diyerek kurşun yağdırmaktadırlar. Yüce Rabbimiz insanların sebepsiz yere öldürülmesini kesinlikle yasaklamıştır. Hatta bir insanı öldürmek, bütün insanları öldürmektir diye uyarıcı bir ayet indirmiştir.

Bugün Müslümanlarda İslam şuuru kalmamıştır. Maddi menfaat ön plana çıkmış; onları heba edip, akıllarını başlarından almıştır. Maalesef bugünkü zillet haline düşmüşlerdir. Ne yazık ki misyonerler tarafından İslam’ın içerisine yozlaşmış fikir ve düşünceler sokulmuştur. Bu yozlaşmış mezheplerden bir tanesi de Şîa ekolüdür. Şîa toplumu, tarihin her döneminde Müslümanlarla savaşmıştır. Onlar hep: “Kahrolsun Siyonizm! Kahrolsun İsrail! Kahrolsun Amerika!” diye sloganlar atarlar. Ama tarihte hiçbir zaman onlarla mücadeleleri olmamıştır. Şu an müttefik oldukları, en iyi geçindikleri komşu ülkelerden biri de Rusya’dır. Şu an Rusya ile birlikte Halep’te kadın-çocuk demeden herkesi öldürmektedirler. Peki, bunlar hiç akletmezler mi hangi yüzle Allah’ın huzuruna çıkıp, hesap vereceklerini? Onlar, Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

وعن جابر رضي اللَّه عنه أَن رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « اتَّقُوا الظُّلْمَ فَإِنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ، واتَّقُوا الشُّحَّ فَإِنَّ الشُّحَّ أَهْلَكَ مـَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ ، حملَهُمْ على أَنْ سفَكَوا دِماءَهُمْ واسْتَحلُّوا مَحارِمَهُمْ » رواه مسلم 

“Zulümden sakınıp kaçınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde zalime zifiri karanlık olacaktır.” (Müslim, Birr: 56) hadisini hiç düşünmezler mi? Yine Rasûlüllah’dan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) rivayet edildiğine göre

“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helâlleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm mikdarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şâyet iyilikleri yoksa kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” (Buhârî, Mezâlim: 10, Rikak: 48)

Bu hadisleri bilen bir Müslüman nasıl zulmeder? Halep’te ve diğer Müslüman topraklarında yaşanan rezalete bakıldığı zaman, insanlığın ne hale geldiğine hicap duyulmaktadır. Peygamber Efendimiz’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) önce yaşanan cehalet devrinde bile bu zulüm yapılmamıştır. Bu nasıl bir zulümdür? Öldürülen, zulüme uğrayan çocukların fotoğrafını gördüğümüzde bile yüreğimiz parçalanıyorken; onlar bizzat bu durumu yaşamaktadırlar. “Küfür devam eder ama zulüm devam etmez.” denir. Bundan da anlaşılacağı üzere zulüm yapan ahirette olduğu gibi dünyada da en ağır şekilde cezasını görecektir. Ahirette zaten Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurduğu akıbet onları beklemektedir; “Zulüm, karanlıktır.”

Biz Müslümanlar, uyanıp, biran önce kendimize gelmeliyiz. Müslüman kardeşlerimize yardım etmeliyiz. Onlar çaresiz ve perişandırlar. Bu zulüm her seferinde bölgeden bölgeye taşınarak, tekerrür edilmektedir. İnsanoğlu iç dünyasına dönebilmeli, yapılan bu zulmün faydasını ve zararını düşünebilmeli, dünyasını ve ahiretini cennete çevirebilmelidir. “Peygamber Efendimiz’in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ahlâkı Kur’an’dır.” hadisinden yola çıkarak Kur’an’ın ve hadislerin ışığında yoluna devam edebilmelidir. İslam adına yapılan bu zulümlere dur diyebilmeli ve bu zalimlere karşı duracak cesarette olabilmelidir. Duyarsızlıklarımızı bir kenara atıp, sessizliğimizi bozmalıyız. Aynı zulüm bugün bizim de başımıza gelebilirdi. Rabbimiz bir kâfirin bile hakkını zalimlere yedirmez. Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) duyarsız kalmamamız için hadisi şerifinde;

مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَراً فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْلَمْ  يَسْتَطِعْ  فَبِلِسَانِهِ، فَإِنْ لَمْ   يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذَلِكَ أَظْعَفُ اْلإِمَانِ

“Sizden herhangi biriniz bir kötülük gördüğünde onu eliyle değiştirmeye çalışsın. Buna gücü yetmezse diliyle değiştirmeye çalışsın. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf mertebesidir.” (Müslim) buyurarak bizleri ikaz etmiştir.

Bugün Rusya, Esed rejimi, İran, Lübnan Hizbullâhı bir araya gelerek, Halep’te katliam yapmaktadırlar. Tabii arka planda büyük destekçileri ABD ve İsrail’dir. Bunların amaçlarını kamuoyu daha iyi bilmektedir. Bazı insanlar, din adamlarını suçlayarak, sadece Halep’te değil, dünyanın çoğu yerinde daha ağır zulümler yapıldığı halde, bunlara ses çıkarmadıklarını iddia etmektedirler. İslam âlimleri, her zulme karşıdır. Yani zulmün nerede olduğu, kimin yaptığı veya kime yapıldığı ayırt edilmeksizin protesto edilerek, yapanları kınamaktadırlar. İslâm âlimleri zulmü üç kısım halinde incelemişlerdir:

İnsanın Allâh’a karşı işlediği en büyük zulüm; şirk ve küfürdür.

İnsanlar arasındaki zulüm.

Zulmün bir çeşidi de; insanın kendi kendine zulmetmesidir.

Yukarıda sayılan çeşitlerden hangisi olursa olsun, zulüm, yaratılış düzeninde bozukluk ve sapmalara sebep olmaktadır. İnsanın dışındaki varlıklar, yaratılış düzenini bozmamakta, nasıl yaratılmışlarsa, öyle hareket etmektedirler. Allah’ın emir ve yasaklarını dinlemeyen, zulüm yollarına düşen insanlar ise, insanın yaratılış gayesinin dışına çıkmaktadırlar. Bu halleriyle de, varlıklar arasında en büyük zalimlerden olma durumuna düşmektedirler.

Yüce Rabbimiz, zulmün her çeşidini yasaklamıştır. Müslüman, kâfir ayırt edilmeksizin Allah’a verecekleri hesap birdir. Tüm insanoğlunu Allah yaratmıştır ve zulmün müsamahası yoktur. Allah (Celle Celâlühû) mühlet verse bile, cezalarını er ya da geç verecektir. Dualarımız bizi ve tüm İslam âlemini ayakta tutacaktır. Bu dünyada yapılan her zulmü Allaha havale ediyoruz. Halep’te ve diğer ülkelerde zulme uğrayan kardeşlerimize Allahtan yardım diliyoruz. Zulmün her türlüsünü reddediyoruz. Hazret-i Mevlânâ (Kuddise Sirruhu) ne güzel buyurur: “Mazlum ol zalim olma, Üzülsen de üzen olma, Mahşerde hesap zordur, Ezilsen de ezen olma.” Evet! Kişinin zalim olmasındansa mazlum olması elbette daha iyidir; her ne kadar mazlumun dünyası gördüğü zulümden, çektiği ezâ ve cefâdan berbat olsa da ahiret yurdunda onun hakkı hiçbir zaman kaybolmaz.

Ey Allah’ım mazlumlara bir çıkış yolu ver, bu zalimlerin belasını ver, bunları ıslah et, bizim bu zalimlerle savaşacak gücümüz yok. Sen kendi tarafından onlara ateş ver, onları perişan eyle, kalben rahatsız olmaktan başka bir şey elimizden gelmiyor, onların intikamını sen al Allah’ım…

WhatsApp'ta paylaş